
Kur ’Ân ’da genişce yer verilen peygamber kıssalarından Hz. Adem'in (a.s.) kıssasından ibret veren yonler...Yuce Rabbimiz meleklere, “Ben yeryuzunde bir halife yaratacağım” buyurmuştu. Onlar, “Biz seni ovgu ile tenzih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat cıkaracak ve kan dokecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şuphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu.
CenÂb-ı Hak, Hz. Âdem ’i topraktan yaratıp ruh ufledikten sonra ona butun isimleri oğretti. Sonra mahlûkÂtı meleklere gosterip “Sozunuzde doğru iseniz şunların isimlerini bana soyleyin” buyurdu. Onlar, “Seni tenzih ederiz! Bize oğrettiğinden başka hicbir bilgimiz yoktur. En kÂmil ilim ve hikmet sahibi şuphesiz sensin” cevabını verdiler. Allah TeÂlÂ, “Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir” dedi. Hz. Âdem mahlûkÂtın isimlerini onlara bildirince de “Size ben goklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin acıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi!” buyurdu.
Boylece insanın ilimle ustunluk kazandığı ve hilÂfete lÂyık hÂle geldi gosterilmiş oldu. Allah (c.c) meleklere, “Âdem ’e secde edin” diye emir buyurdu. İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o ise direndi, buyuklendi ve kÂfirlerden oldu. Kendisinin ateşten, Hz. Âdem ’in ise topraktan yaratıldığını soyleyerek kendini ustun gordu.
Daha sonra Allah TeÂlÂ, Hz. Âdem kendisiyle huzur bulsun diye eşi Havv ’yı var etti. Ona, “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun, orada istediğiniz yerden rahatca yiyip icin ve şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz” buyurdu.[1]
İblis, bir şekilde Hz. Âdem ile Havv ’nın yanına sokuldu. Onlara vesvese verip, “Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacının ve son bulmayacak bir hukumranlığın yolunu gostereyim mi?”[2] “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” dedi. Bir de “Ben gercekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim” diye kuvvetle yemin etti. Boylece onları aldattı[3], ayaklarını kaydırdı, icinde bulundukları nimet deryasından cıkardı. Allah (c.c) onlara, “Birbirinize duşman olmak uzere inin! Bir zamana kadar sizin icin yeryuzunde kalacak bir yer ve ihtiyac maddeleri vardır” buyurdu. Onlar cennette ne aclık biliyorlardı ne cıplaklık, ne susuzluk cekiyorlardı ne de sıcaklık. Allah ’a verdikleri sozu unutup O ’nun emrini terkedince bu rahattan mahrum kaldılar, dunya kulfet ve meşakkatine duştuler. Rızık temini icin sıkıntı ve yorgunluk cekmeye başladılar.[4]
Hz. Âdem ile HavvÂ, kendilerine yasak edilen ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine gorundu. Allah ’tan ve birbirlerinden hay ederek hemen cennet yapraklarıyla uzerlerini ortmeye başladılar. Derhal hatalarını anlayıp pişman oldular, tevbe ve istiğfara sarıldılar. Rableri onlara, “Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apacık bir duşman olduğunu soylemedim mi?” diye seslendi. Daha sonra Hz. Âdem ’e Rabbinden bazı sozler ulaştı, bunlarla tevbe ettiler, buyuk bir mahcûbiyet icinde:
“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” dediler.[5] Allah da onların tevbelerini kabul buyurdu. Şuphesiz O, tevbeleri kabul buyuran ve rahmeti sınırsız olandır. Sonunda affedildiler ama yine de dunya sıkıntısını cekmekten kurtulamadılar. Demek ki insanın edep yerlerini ortmesi, buraları acılınca hay etmesi fıtratında vardır. İslÂm ’ın belirlediği şekilde giyinip ortunmek insanlık îcÂbıdır.
Rivayete gore Allah TeÂlÂ, Hz. Âdem ’e:
“–Sana, cennette bol bol ihsanda bulunduğum ve kendisinden istediğin gibi istifade ettiğin bunca nimet yetmedi mi ki haram kıldığım şeyden tattın?” buyurmuş. Âdem (a.s) da:
“–Evet, nimetlerin yeterliydi Rabbim, fakat izzetine yemin ederim ki ben bir kimsenin yalan yere senin ismine yemin edebileceğini hic sanmıyordum” demiş.[6] Hz. Âdem, Allah adına yalan yere yemin etmenin, yalan soze Allah ’ı şÃ‚hit tutmanın ne buyuk bir cur ’et olacağını biliyor ve hicbir akıllı varlığın bunu duşunebileceğine ihtimal vermiyordu. Ama boyle bir şeyi yapabilecek boyutta bir cehÂlet ve dalÂlet icinde kimselerin olabileceğini ilk defa acı bir şekilde tecrube etmiş oldu. Bu tecrubeyi hicbir zaman unutmamak gerekir.
Yeryuzune inerken Allah TeÂl onlara şoyle buyurmuştu: “Oradan hepiniz inin! Benden size muhakkak bir rehber gelecektir. Kim benim gonderdiğim rehbere uyarsa artık onlara ne korku vardır ne de uzuleceklerdir. İnkÂr eden ve Âyetlerimizi yalan sayanlara gelince onlar cehennemliklerdir ve orada devamlı kalıcıdırlar.”[7]
“Size benden bir hidayet geldiğinde bilesiniz ki hidayetime uyan artık ne sapar ne de bedbaht olur. Kim de beni anmaktan yuz cevirirse mutlaka sıkıntılı bir hayatı olacaktır ve onu kıyamet gunu kor olarak haşrederiz. O, «Ey Rabbim! Beni nicin kor olarak haşrettin? HÂlbuki daha once goren biriydim» der. Allah (c.c), «İşte boyle! Sana Âyetlerimiz geldiğinde onları unutmuştun, bu gun de aynı şekilde sen unutuluyorsun!» buyurur. Haktan sapan ve Rabbinin Âyetlerine inanmayanları işte boyle cezalandırırız. Hic şuphesiz Âhiretteki ceza daha şiddetli ve daha kalıcıdır.”[8]
Yeryuzune indirilmiş olan insana duşen artık Allah ’tan kendisine gonderilen hidayete uyarak tekrar aslî vatanına donebilmek icin butun gucuyle calışmaktır.
Dipnotlar:
[1] el-Bakara 2/30-35; Âl-i İmrÂn 3/59; el-A‘rÂf 7/12, 189; el-Hıcr 15/28-33; TÂ-h 20/55; SÂd 38/76-77.
[2] TÂ-h 20/120.
[3] el-A‘rÂf 7/20-22.
[4] el-Bakara 2/36; TÂ-h 20/117-119.
[5] el-Bakara 2/37; el-A‘rÂf 7/22-23.
[6] Taberî, TÂrîh, I, 129; İbn AsÂkîr, TÂrîhu Dımeşk, Omer b. ĞarÂme el-Amrî, Beyrut: DÂru ’l-Fikr, 1415/1995, VII, 402; İbn Kesîr, Tefsîr, III, 398.
[7] el-Bakara 2/38-39.
[8] TÂ-h 20/123-127.
Kaynak: Doc. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur ’Ân MuhtevÂsı ve Fazîletleri, Erkam Yayınlıar
İslam ve İhsan
Hazret-i Adem Peygamber'in Hayatı (Peygamberlerin Hayatı 1) - Sesli Kitap