
Kur ’an ’daki kıssalar bize ne soyler? Kur ’an-ı Kerim ’de adı gecen peygamberler ve peygamber kıssaları...Kur ’Ă‚n kıssalarında peygamberler, beşeriyyetin her bakımdan en mumtaz şahsiyetleri olarak takdîm edilir. Bunlar, kesbî bir gayretle değil, ilĂ‚hî bir tĂ‚yinle secilmişlerdir.[1]
KUR ’AN ’DAKİ KISSALAR BİZE NE SOYLER? Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“...Onları (butun peygamberleri) seckin kıldık ve doğru yola ilettik.” (el-En ’Ă‚m, 87)
“AllĂ‚h meleklerden de elciler secer, insanlardan da. Şuphesiz AllĂ‚h işitendir, gorendir.” (el-Hacc, 75)
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de her peygamberin bir nevî alĂ‚met-i fĂ‚rikası olan fazîletleri muhtelif Ă‚yetlere serpiştirilmiş durumdadır. Nitekim bu Ă‚yet-i kerîmelerden birkacında şoyle buyrulmaktadır:
“…AllĂ‚h İbrĂ‚hîm ’i dost edinmiştir.” (en-NisĂ‚, 125)
“…Gercekten biz Eyyûb ’u sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu! DĂ‚imĂ‚ AllĂ‚h ’a yonelirdi. (Ey Muhammed!) Kuvvetli ve basîretli kullarımız İbrĂ‚hîm, İshĂ‚k ve YĂ‚kûb ’u da an. Biz onları ozellikle Ă‚hiret yurdunu duşunen ihlĂ‚slı kimseler kıldık. Doğrusu onlar bizim katımızda seckin ve en hayırlı kimselerdendir. İsmĂ‚îl ’i, Elyesa‘ı, Zulkifl ’i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.” (SĂ‚d, 44-48)
“(Rasûlum!) KitĂ‚b ’da MûsĂ‚ ’yı da an. Gercekten o ihlĂ‚s sĂ‚hibi idi ve hem rasûl, hem de nebî idi. Ona Tûr ’un sağ tarafından seslendik ve onu, fısıldaşan kimse kadar (kendimize) yaklaştırdık. Rahmetimizin bir sonucu olarak ona kardeşi HĂ‚run ’u bir peygamber olarak armağan ettik. (Rasûlum!) KitĂ‚b ’da İsmĂ‚îl ’i de an. Gercekten o, sozune sĂ‚dıktı, rasûl ve nebî idi. Halkına namazı ve zekĂ‚tı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi. KitĂ‚b ’da İdrîs ’i de an. Hakîkaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi. Onu ustun bir makama yucelttik.” (Meryem, 51-57)
KĂ‚inĂ‚tın yaratılış sĂ‚ikası olan, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın “Habîbim” buyurduğu RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’de ise butun peygamberlerin fĂ‚rik vasıfları cem olunmuştur. O ’nun hakkında Ă‚yet-i kerîmede:
“(Rasûlum!) Biz seni ancak Ă‚lemlere rahmet olarak gonderdik.” (el-EnbiyĂ‚, 107) buyrulmuştur.[2]
Ancak peygamberlerdeki bu seckinlik, kendilerine tevdî edilen cok buyuk ve ağır mes ’ûliyetler ihtivĂ‚ eder. Nitekim CenĂ‚b-ı Hak, onların da acz icinde olduk­larını ve kendilerine kat ’iyyen bir ulûhiyet isnĂ‚d edilemeyeceğini ifĂ‚de sadedinde:
“Elbette kendilerine peygamber gonderilen kimseleri de, gonderilen peygam­berleri de mutlaka sorguya cekeceğiz!” (el-A ’rĂ‚f, 6) buyurur.
Âyet-i kerîmede belirtildiği vechile peygamberler, te ’minĂ‚t altında oldukları hĂ‚lde, onlara da teblîğlerindeki îtinĂ‚ derecesine gore sorgulama yapılacaktır. Bir ri­vĂ‚yete gore, SuleymĂ‚n -aleyhisselĂ‚m- ’ın, kendisine verilen muazzam dunyĂ‚ serveti ve tasarrufunun hesĂ‚bı sebebi ile diğer peygamberlerden daha gec cennete gireceği nakledilmektedir.[3]
Peygamberler dışındaki kimseler icin bir te ’minĂ‚t yoktur.[4] Kula duşen, mĂ‚­nevî hĂ‚llerde kendisinin ustune bakıp kalbî Ă‚lemini tekĂ‚mul ettirmesi, maddî durum­larda da kendinden aşağıdakilerden ibret alarak şukrĂ‚n hisleri icinde omrunu devĂ‚m ettirmeye gayret gostermesidir.
Nitekim hadîs-i şerîfte:
“Sizden biri, mal ve yaratılışca kendisinden ustun olan birini gorunce, nazarını hemen kendisinden aşağıda olana cevirsin.” (BuhĂ‚rî, RikĂ‚k, 30) buyrulmuştur.
Hazret-i Peygamber ’e hitĂ‚ben ve Hazret-i ÎsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’ın şahsında, butun peygamberlere Ă‚it sorgulamayı bildi­ren diğer Ă‚yet-i kerîmeler şoyledir:
“AllĂ‚h ’ın, peygamberlerini toplayıp da «Size ne cevap verildi?» dediği gun, «Bizim hicbir bilgimiz yok, şuphesiz gizlilikleri hakkıyla bilen ancak Sen ’sin.» diyeceklerdir.” (el-MĂ‚ide, 109)
“Eğer (Peygamber) bize atfen bĂ‚zı sozler uydurmuş olsaydı, elbette O ’nu kıskıvrak yakalardık! Sonra O ’nun can damarını koparırdık. (O ’nu yaşatmazdık.) Hicbiriniz buna mĂ‚nî de olamazdınız!” (el-HĂ‚kka, 44-47)
“Her bir ummetten bir şĂ‚hid getirdiğimiz ve Sen ’i de onlara şĂ‚hid olarak gos­terdiğimiz zaman hĂ‚lleri nice olacak?! Kufur yoluna sapıp peygamberi dinlemeyenler o gun yerin dibine batırılmayı temennî ederler ve AllĂ‚h ’tan hicbir haberi gizleyemezler.” (en-NisĂ‚, 41-42)
İbn-i Mes ’ûd -radıyallĂ‚hu anh-, birgun RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in arzusu uzerine NisĂ‚ Sûresi ’ni okurken:
“(Ey Rasûl!) Her bir ummetten bir şĂ‚hid getirdiğimiz ve Sen ’i de onlara şĂ‚hid olarak gosterdiğimiz zaman hĂ‚lleri nice olacak?!” mealindeki 41. Ă‚yete geldiğinde, Fahr-i KĂ‚inĂ‚t -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- (42. Ă‚yet-i kerîmedeki dehşetli ifĂ‚deleri dinlemeye dayanamadığından) “Şimdilik yeter!” buyurarak kıraati durdurmuş ve AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ ’nın azameti karşısında ağlamıştır. (BuhĂ‚rî, FedĂ‚ilu ’l-Kur ’Ă‚n, 32; Muslim, MusĂ‚firîn, 247)
Dipnotlar:
[1] Peygamberliğin kesbî değil, vehbî olduğu, şu Ă‚yet-i kerîmelerden de anlaşılmaktadır:
“İşte bu (peygamberlik), AllĂ‚h ’ın fazlıdır; onu dilediğine verir...” (el-Cum‘a, 4)
“Onlara bir Ă‚yet geldiğinde, «AllĂ‚h ’ın elcilerine verilenin benzeri bize de verilmedikce kesinlikle inanmayız.» dediler. AllĂ‚h, peygamberliği kime vereceğini daha iyi bilir...” (el-En ’am, 124)
“Sen, bu KitĂ‚b ’ın sana vahyolunacağını ummuyordun. (Bu) ancak Rabbinden bir rahmet (olarak gelmiş) ’tir...” (el-Kasas, 86)
[2] RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- dunyĂ‚da da Ă‚hirette rahmettir. DunyĂ‚da hidĂ‚yeti ile, Ă‚hirette şefĂ‚ati ile. Hadîs-i şerîflerde genişce anlatıldığı uzere, mahşerde butun insanlar duz ve geniş bir arĂ‚zide toplanacak. Korkunc sıkıntılar icinde hesaba cekilmeyi bekleyen insanlar, sonunda bir kurtarıcı aramaya başlayacaklar. Kendilerine başvurdukları buyuk peygamberlerden yardım goremeyince RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’e gelip yalvaracaklar. O zaman Peygamber-i ZîşĂ‚n Efendimiz, Arş-ı RahmĂ‚n ’ın altında secdeye kapanarak CenĂ‚b-ı Hak ’tan ummetini dileyecek. Kendisine buyuk şefaat yetkisi verilince, once doğrudan cennete gireceklere, belli bir sure sonra da kelime-i şehĂ‚deti soylemekten başka iyiliği bulunmayan gunahkĂ‚rlara şefĂ‚at edecek ve onları cennete goturecektir. (BuhĂ‚rî, Rikak 51, Tevhîd 36, Tefsîru sûre (17), 5; Muslim, ÎmĂ‚n 322, 326, 327)
[3] Bkz. TaberĂ‚nî, el-Mu‘cemu ’l-Kebîr, XII, 94-95.
[4] Bununla birlikte Hazret-i Peygamber ’in -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- cennetle mujdelediği kimseler de bir mĂ‚nĂ‚da te ’mînĂ‚t altında sayılırlar. (Aşere-i Mubeşşere gibi).
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan