
Gokbilimciler, uzak bir galaksinin merkezinde yer alan super kutleli kara deliğin ilk kez fotoğrafını cekti. İlk defa cekilen buyuk gizemi bakın Kuran nasıl haber veriyor? Hangi ayette geciyor ve tefsirinde kara delik nasıl anlatılıyor? Kuran ve kara delik hakkındaki bu metni sizler icin derledik...Bilim adamları, Dunya'ya 53 milyon ışık yılı mesafedeki Başak (Virgo) takım yıldızındaki M87 Galaksi'sinin merkezindeki super masif kara deliğin fotoğrafını yayımladı. Kara deliğin fotoğrafını cekmek icin dunyanın farklı bolgelerinde yer alan 13 teleskop kullanıldı. 40 milyar km capıyla Dunya'dan uc milyon kat daha buyuk olan dev kara deliği bilim insanları "cığır acan gizem" olarak tanımladı.
KARA DELİK GİZEMİNİ KURAN 1400 YIL ONCE HABER VERMİŞBilim adamlarının "cığır acan gizem" olarak tanımladıkları "kara delik" Kuran'ı Kerim'in muhteşem mucizelerin bir tanesidir. Kuran Tekvir Suresi 15, 16, 17 ve 18 ayetlerin tefsirinde bakın nasıl haber veriyor:
Arapcası:
Arapca Okunuşu:
15. Fel uksimu bilḣunnes(i)
16. ElcevÂri-lkunnes(i
17. Velleyli iżÃ‚ ‘as ’as(e)
18. Ve-ssubhi iżÃ‚ teneffes(e)
19. İnnehu lekavlu rasûlin kerîm(in)
Anlamı:
15. Yemin ederim o geri kalıp gizlenenlere,
16. Akıp gidenlere, donup saklananlara,
17. Gecmeye başladığı zaman geceye,
18. Ve nefes almaya başladığı zaman sabaha ki:
19. Şuphesiz Kur ’an, cok şerefli bir Elci ’nin getirdiği sozdur.
Kara Delik Bahsi Gecen 15,16,17 ve 18. Ayetlerin Tefsiri:
Kur ’an gerceğini acıklamak uzere yıldızlara yemin edilir. Yıldızların hallerini belirtmek uzere de اَلْخُنَّسُ (hunnes), اَلْجَوَارِ (cevÂr) ve اَلْكُنَّسُ (kunnes) kelimeleri kullanılır.
- “Hunnes”, اَلْخَانِسُ (hÂnis) kelimesinin coğuludur. Hans ve hunûs, buzulup sinmek, gerilemek, geri donmek, geri kalmak mÂnalarına gelir. Dolayısıyla “hunnes”, sinenler veya geri donenler mÂnalarıyla tefsir edilmiştir.
- “CevÂrî”, akıp giden demektir.
- “Kunnes”, “yuvasına girenler” demektir. Bu kelime, اَلْكَانِسُ (kÂnis) kelimesinin coğuludur. KÂnis, supurmek mÂnasına kens ’ten turemiş olması durumunda supuren; kunûs mastarından turemiş olmasına gore de kinasa yani kumese giren demektir. KinÂs, ceylanların ağaclık ve ormanlık aralığında gizlendiği yatağına, yuvasına denir ki, kumu toprağa kadar supurup actığı icin boyle denmiştir.
Pek cok mufessir tarafından, ayette gecen “cevÂri”nin gezegenler olduğu soylenmiştir. Cunku bunlar guneş ile beraber akıp gider, sonra geri donmuş gorunur, sonra da guneşin ışığında gizlenirler. Gorme itibariyle geri donuşleri hunûs; guneşin ışığında gizlenişleri kunûs ’tur. Bazıları da genel olarak bunların yıldızlar olduğunu nakletmiştir. Cunku yıldızlar gunduzleyin siner, gozlerden kaybolurlar. Geceleyin de kunûs eder, yani yataklarındaki ceylanlar gibi ortaya cıkar, doğarlar. Fakat kunûs ’un boyle yalnız ortaya cıkmak, gorunmek şeklinde tefsir edilmesinde bir kapalılık vardır. Onun icin daha doğru bir ifade olmak uzere şoyle denilebilir: Yıldızlar, gunduzleyin ufuk ustunde oldukları halde bile gozlerden gizlenirler. Bu sinmelerine hunûs denilir. Doğduktan sonra da batarak ceylanların yuvalarına girdikleri gibi, ufkun altına girerler. Buna da kunûs denilir. Bu acıklamalar, yıldızların gunduz gozlerden kaybolmaları, geceleyin ise ortaya cıkmalarını esas almaktadır. Onceki mufessirler daha cok bu mÂnalar uzerinde durmuşlardır. Gunumuzde bir kısım Âlimler, ilmi gelişmeler ışığında ayette gecen “hunnes” kelimesi ile, “yıldızların olmesi ve bir kara deliğe donuşmesi”ne işaret edildiğini soylemektedirler.
عَسْعَسَ (‘as‘as), hem “gelen” hem “giden” mÂnasını veren zıt anlamlı kelimedir. Buna gore hem gelen geceye, hem de arkasını donup giden geceye yemin edilmiş olur. Fakat burada karanlığın iyice koyulaştığı ve sabahın yaklaştığı vakit olan gecenin sonuna, yani seher vaktine yemin edilmiş olma ihtimali daha kuvvetlidir. Nitekim peşinden de “nefes almaya başlayan sabaha” yemin edilmektedir ki, bu mÂnaya uygun duşer. Cunku seher vaktinden sonra sabah solumaya, gun doğup yavaştan kendini gostermeye başlar. Burada Peygamberimiz (s.a.s.) ve mu ’minlere, karanlık gecelere benzeyen sıkıntılı gunlerin yavaş yavaş zail olacağı ve aydınlık sabahlara benzeyen İslÂm ’ın parlak gunlerinin geleceği mujdesi verilmiş olmaktadır. Ayrıca onlar icin dunyanın sabaha yonelmiş bir gece ve her insanın ne hazırlamış olduğunu bileceği o kıyÂmet vakti, boyle teneffus eden bir sabah olduğuna da işaret edilir.
Bu buyuk yeminlerden sonra soz Kur ’Ân-ı Kerîm ’e intikal ettirilerek buyruluyor ki:
Tekvir Suresi 19. Ayet Tefsiri:
Şerefli elciden maksat, CebrÂil (a.s.) ’dır. Kur ’Ân-ı Kerîm ’i Levh-i Mahfuz ’dan alıp Resûlullah (s.a.s.) ’e o getirdiği icin, Kur ’an onun sozu olarak tavsif edilmiştir. Nitekim HÂkka sûresi 40. Âyette de, Kur ’an ’ı CebrÂil (a.s.) ’dan alıp tebliğ eden kişi olması hasebiyle, Kur ’an Resûlullah (s.a.s.) ’in sozu olarak beyÂn edilmişti. CebrÂil ’in burada sayılan “kuvvetli, arşın sahibi katında itibarlı, kendine itaat edilen ve guvenilir” vasıflarıyla tanıtılması, onun vahiy konusunda ne kadar ehliyetli ve liyakatli olduğunu gosterir. Aslında aynı vasıflar Peygamberimiz (s.a.s.) icin de gecerlidir. Zira o Allah ’ın vahyini tebliğ edecek kuvvet ve liyÂkata sahiptir. Onun Allah katında yuce bir makamı ve itibarı vardır. Beşerin efendisidir, MakÂm-ı Mahmud ’un sahibidir. Dini koruma ve tebliğde en guvenilir insandır. En meşhur vasfı “el-Emîn”dir. Allah ’a itaat eden mu ’minler ona da itaat etmekle mukelleftir. Buna gore Kur ’Ân-ı Kerîm, icine hicbir şuphenin karışamayacağı en sağlam, en guvenilir yollarla Peygamberimiz (s.a.s.) ’e gelmiş, o da vahyi aldığı şekilde, hicbir tahrif ve tebdile uğratmadan dosdoğru olarak insanlığa tebliğ etmiştir.
[gallery link="file" ids="162211,162212,162213"]
Kaynak: kuranvemeali.com (http://www.kuranvemeali.com/tekvir-suresi/15-ayeti-tefsiri/)
İslam ve İhsan