
Olum ile ilgili ayet ve hadisler hangileridir? Olumu anmayı ve nefsin aşırı isteklerini dizginlemeyi teşvik eden ayet ve hadisler.Olumu anmak ve nefsin aşırı isteklerini dizginlemek ile ilgili ayet ve hadisler.
OLUM İLE İLGİLİ AYETLER “Her Can Olumu Tadacaktır” Ayeti “Her can olumu tadacaktır. Kıyamet gunu mukĂ‚fatlarınız tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete gonderilirse, o gercekten kurtuluşa ermiştir. Bu dunya hayatı aldatıcı bir metĂ‚dır.” (Âl-i İmrĂ‚n sûresi, 185)
Melek, insan ve cin başta olmak uzere, şu kĂ‚inatta can taşıyan her varlık olecektir. Sevincler ve uzuntuler son bulacaktır. Olumden sonra başlayacak yeni hayatta, herkes dunyada yaptığının karşılığını gorecektir. Cennete kavuşanlar, hic bitmeyecek ve azalmayacak bir bahtiyarlığı yaşayacaktır. Orada sevincleri elem ve keder bolmeyecek, huzur ve emniyeti korkular gidermeyecek, zevkleri acılar kesmeyecektir.
Dunya denilen fĂ‚ni hayat, bir serap gibi parıldayıp kaybolur; bir bulut gibi kayıp gider. Allah TeĂ‚lĂ‚ dunyayı, muşteriyi aldatmak icin allanıp pullanan, cĂ‚zip şekillerde sunulan, alındıktan sonra da hicbir değeri olmadığı gorulen bir mala benzetiyor.
Dunya boylesine değersiz, olum de kacınılmaz bir gercek olduğuna gore, aklı başında olan kimse hayatını boşa harcamaz...
“Hic Kimse Nerede Oleceğini Bilemez” Ayeti “Hic kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hic kimse nerede oleceğini bilemez.” (Lokman sûresi, 34)
Bu Ă‚yet-i kerîmede sadece Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın bileceği beş hususa işaret edilmekte ve
Kıyametin ne zaman kopacağını, Yağmurun nereye, ne zaman, ne kadar ve nasıl yağacağını, Rahimlerdeki yavruların cinsiyetiyle birlikte, siyah mı beyaz mı, tamam mı noksan mı, iyi mi kotu mu olacağını, İnsanların başına ne geleceğini, eline ne gececeğini, iyilik mi kotuluk mu yapacağını ve Nerede oleceğini sadece Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın bildiği belirtilmektedir. Şu halde yarınından haberi olmayan, kendisini nelerin beklediğini bilmeyen, nerede ve ne zaman oleceğini kestiremeyen bir insan nasıl rahat olabilir? Butun bunları bilen, herkesin ve her şeyin yegĂ‚ne sahibi olan Allah ’ın buyruklarına baş eğmeden nasıl yaşayabilir? Omur kısa ve varış O ’na olduğuna gore, aklı başında olan kimse nefsin bitip tukenmeyen isteklerini tatmin edeceğim diye sayılı gunlerini nasıl boşa gecirebilir?
“Ecelleri Gelince Ne Bir Saat Geri Kalabilirler, Ne Bir Saat İleri Gidebilirler” Ayeti “Ecelleri gelince ne bir saat geri kalabilirler, ne bir saat ileri gidebilirler.” (Nahl sûresi, 61)
Herkesin dunyadaki gunleri, alıp vereceği nefesleri sayılıdır. İnsan gozlerini dunyaya actığı andan itibaren hayatına son verecek olan gorulmeyen ve tik takları duyulmayan bir saatli bomba kurulur ve geriye doğru saymaya başlar. CenĂ‚b-ı Hakk ’ın belirlediği an gelince bomba patlar ve o şahsın kucuk kıyameti kopmuş olur.
Aklını kullanmasını bilen kimse, nice orneklerini gorduğu bu olayı bizzat yaşamadan once hayatına bir ceki duzen verir. Nefsine esir olmaktan kurtulmaya bakar. İstek ve arzularını frenlemeye calışır.
“Allah Eceli Gelen Bir Kimseyi Geri Bırakmaz” Ayeti “Ey iman edenler! Mallarınız ve cocuklarınız sizi Allah ’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır.
Herhangi birinize olum gelip de: ‘Rabbim, ne olur, olumumu biraz geciktirsen de sadaka verip iyilik edenlerden olsam! ’ demeden once, size verdiğimiz rızıktan harcayın.
Allah eceli gelen bir kimseyi geri bırakmaz. Allah butun yaptıklarınızdan haberdĂ‚rdır.” (MunĂ‚fikûn sûresi, 9-11)
Dunyada insanı en fazla malı ve cocukları meşgul eder. Doyma bilmeyen nefis aza kanaat etmez, daha fazla kazanmak ister. Dunya hayatının meyvası olan cocuklarını daha rahat yaşatmak ve onları kimseye muhtac etmemek icin didinip durur. Aslında mal kazanmak, cocuk sahibi olmak ve onları kimseye muhtac etmemek kotu bir şey değildir. Zira zengin olmayı, coluğa cocuğa karışmayı dinimiz tavsiye eder. Kotu olan, olcuyu kacırmak, cok kazanma hırsıyla, cocuklarını rahat yaşatma arzusuyla ibadetlerini ihmĂ‚l etmek, malım mulkum azalır duşuncesiyle Allah ’ın emrettiği harcamaları yapmamaktır. Bu duruma duşenler, dunya hayatını boşa gecirmiş, neticede zarar etmiş olurlar.
Ceşitli zaafları sebebiyle gorevlerini ihmĂ‚l eden insanoğlu, olum gelip catınca aklı başına gelir. Yapamadığı gorevleri hatırlar. İhmĂ‚li yuzunden kaybedeceği sonsuz bir hayatı ve hesapsız nimetleri duşunerek pişmanlık duyar. Yeniden hayata donmeyi, biraz daha yaşayıp yapamadığı ibadetleri yapmayı, acıklarını kapamayı arzu eder. Fakat ilĂ‚hî kanun gereği bu şans hic kimseye verilmez.
Gercek bu olduğuna gore, hicbir zevk ve menfaat insana Allah ’ı ve O ’nun rızĂ‚sını kazandıracak olan dinî ve insĂ‚nî gorevlerini unutturmamalıdır.
“Nihayet O Muşriklerden Birine Olum Gelip Catınca” Ayeti “Nihayet o muşriklerden birine olum gelip catınca:
Rabbim, der. Ne olur beni dunyaya geri gonder. Omrumu boşa gecirdiğim dunyada iyi işler yapayım.
Hayır, hayır. Onun bu soyledikleri boş lĂ‚ftan ibarettir. Tekrar dirilecekleri gune kadar onların onlerinde bir engel vardır, geri donemezler.
Sûra uflendiği zaman artık aralarında soy sop ilişkisi kalmaz. Birbirlerinin hĂ‚lini de sormazlar.
Kimin yaptığı iyilikler ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Kimin yaptıkları da hafif gelirse, işte onlar zarara uğrayanlardır. Onlar cehennemde devamlı kalacaklardır.
Bunların yuzlerini ateş yalar da dişleri sırıtır kalır. Allah TeĂ‚lĂ‚ onlara:
- “Benim Ă‚yetlerim size okunurdu da siz onları yalanlardınız, değil mi?” der. Derler ki:
- Rabbimiz! Azgınlığımız bizleri altetti. Biz sapıklık icinde kalmış bir kavim olduk.
Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan cıkar! Eğer tekrar onceki hĂ‚limize donersek, kendimize zulmetmiş oluruz. Allah TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurur:
- “Alcaldıkca alcalın orada. Bana artık bir şey soylemeyin! Cunku kullarımdan bir grup insan: Rabbimiz, biz iman ettik, bizi bağışla. Bağışlayanların en iyisi sensin, demişlerdi. Fakat siz onlarla eğlenir, beni anmayı unutarak onlara gulerdiniz. Sabrettikleri icin bugun ben onları mukĂ‚fatlandırdım. Onlar muradlarına erenlerdir.”
Allah TeĂ‚lĂ‚ inkĂ‚rcılara:
- “Yeryuzunde kac yıl kaldınız?” diye sorar.
- Bir gun veya daha az bir zaman kaldık; sayanlara sor, derler. Allah TeĂ‚lĂ‚ da onlara şoyle buyurur:
- “Pek az kaldınız. Keşke bunu bilseydiniz (dunyaya tapmazdınız). Sizi boşuna yarattığımızı, bize donmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mu ’minûn sûresi, 99-115)
Boşu boşuna harcanan bir omurden sonra insanın duyacağı, fakat bir faydasını gormeyeceği pişmanlığı ve olumden sonra insanın başına gelecek korkunc mĂ‚cerayı son derecede sĂ‚de ve berrak bir uslûp ile anlatan bu Ă‚yet-i kerîmeleri ayrıca acıklamaya gerek gormuyoruz.
“Mu ’minler Daha Once Kendilerine Kitap Verilenler Gibi Olmasınlar” Ayeti “Mu ’minlerin Allah ’ı anmaktan ve Allah tarafından gonderilen gerceği hatırlamaktan dolayı kalplerinin yumuşama zamanı gelmedi mi? Mu ’minler daha once kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların uzerinden uzun zaman gecti de kalpleri katılaştı. Bunların bircoğu yoldan cıkmış kimselerdir.” (Hadîd sûresi, 16)
Allah TeĂ‚lĂ‚ mu ’minleri, kendilerine ilĂ‚hî kitaplar gonderilen kimselere benzemekten sakındırıyor.
Deniyor ki: Kendilerine peygamber ve kitap gonderildiği devirden bu yana cok zaman gectiği icin Yahudi ve Hıristiyanlar dinlerinin esasını ve rûhunu kaybettiler. Doğru yolu yitirdiler. Kalbleri iyice katılaştı. Menfaatlerini duşunerek ellerindeki ilĂ‚hî kitabı keyiflerine gore değiştirdiler. Allah ’ın buyruğuna değil, ilĂ‚hî kitabı değiştiren ve sapıklığa duşen din adamlarının emirlerine uydular ve onları Ă‚detĂ‚ ilahlaştırdılar. Hal boyle olunca, mu ’minlerin onlardan uzak durması ve hicbir konuda onlara benzemeye calışmaması gerekir. Onlar katı kalbli kimselerdir. Mu ’minlere yakışan hassas, duygulu ve yufka yurekli olmaktır.
Demekki dunyaya aşırı derecede bağlananlar gonul hassasiyetini yitirirler. Oyleyse mu ’minler dunyaya hĂ‚kim olmalı, fakat dunyanın kendilerine hĂ‚kim olmasına ve gonullerini oldurmesine izin vermemelidir.
OLUM İLE İLGİLİ HADİSLER “Dunyada Tıpkı Bir Garip Hatta Bir Yolcu Gibi Davran” Hadisi İbni Omer radıyallahu anhumĂ‚ şoyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem omuzumu tutarak şoyle buyurdu:
“Dunyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi davran!”
İbni Omer radıyallahu anhumĂ‚ şoyle derdi:
Akşamı ettiğinde, sabahı bekleme!
Sabaha cıktığında, akşamı bekleme!
Sağlıklı gunlerinde, hastalanacağın vakit icin; hayatın boyunca da oleceğin zaman icin tedbir al! (BuhĂ‚rî, Rikak 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Zuhd 25; İbni MĂ‚ce, Zuhd 3)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Peygamber Efendimiz ’in, dunyada kendini bir garip, hatta bir yolcu gibi saymasını tavsiye ettiği sahĂ‚bî Abdullah İbni Omer ’dir. Efendimiz cok sevdiği bu kayın biraderine, dunyaya nasıl bakması gerektiğini oğreterek diyor ki:
Vatanından, aile ocağından ayrı duşmuş bir garibin aklı fikri hep oz yurdunda ve sevdiklerinde olur. Sen de bu dunyada kendini bir garip say ve asıl yurdun olan Ă‚hireti duşun! Bitip tukenmeyen nimetlerle dolu, o cicekleri solmayan diyĂ‚rı duşun!
Hatta kendini garip saymak da yeterli değil. Zira yurdundan yuvasından ayrı duşen adam, bir sure kalacağı gurbet diyarına gonul bağlayabilir. Dunyaya gonul bağlamak doğru değil. En iyisi sen kendini yolcu say! Uzun bir sefere cıkan, aklı fikri varacağı menzilde olan bir yolcu gibi davran. Zira boyle bir yolcu, uğradığı yerlerdeki guzelliklere gonul bağlayıp kalmaz. Aşacağı sarp dağları, gececeği engin vĂ‚dileri ve oralarda kendisini bekleyen tehlikeleri hatırlayıp urperir. Hicbir yerde durmadan yoluna devam eder. İşte sen boyle bir yolcu olduğunu duşun!
Bir de şunu unutma: Vatana donduğun zaman, seni sevenler eline bakacaklar. Bakalım bize ne getirmiş diyecekler. Bu gerceği duşunerek, vatana eli boş donmemeye bak!
Abdullah İbni Omer bu nasihatleri aynen tutmuş, dunyanın gecici zevklerini unutmuş, cok zengin biri olduğu halde dunyasını Ă‚hiretine satmıştır. Efendimiz ’in en buyuk Ă‚şıklarından biri olan ve hayatını onun sunnetine gore duzenleyen Abdullah İbni Omer, Resûlullah Efendimiz ’in kendisine verdiği oğudu bize şoyle acıklıyor:
Dere tepe demeden yoluna devam ederken, “Akşam oldu. Hele bir dinleneyim de, sabah yoluma devam edeyim” diye duraklama! Sen, onunde uzun bir yol bulunan yolcusun. Senin boşa gecirecek zamanın yok. Gevşeyip kalma!
Sabaha cıkınca da “Onumde uzun bir zaman, serde de genclik var; nasıl olsa giderim” diye işi tembelliğe vurma! Seni olumun daha once yakalayacağını duşun ve ona gore hareket et!
Hadîs-i şerîfin Sahîh-i BuhĂ‚rî dışındaki kaynaklarda gecen “Hatta kendini olmuş bil!” ifadesi, bize dunyayı, dunya yolculuğunu ve yolun sonunu pek guzel anlatmaktadır. Zira kendini olmuş bilen insan, Ă‚hiret hayatında başına geleceklere kesin surette inandığı icin dunyaya takılıp kalmaz. “Olmeden once olmek” dedikleri bu olmalıdır.
Hadisten Oğrendiklerimiz İnsan dunyanın gecici bir faydalanma yeri olduğunu duşunerek onu avucuna almalı, ama asla dunyanın pencesine yakalanmamalıdır. Yapılması gereken ibadet ve hayırlar, gunu gunune yapılmalıdır. Hayat ve sağlık bir daha ele gecmeyecek nimet sayılmalı, bu iki fırsat iyi değerlendirilmelidir. “Vasiyet Etmeye Değer Bir Şeyi Bulunan Muslumanın, Vasiyeti Yanında Yazılı Olmadan İki Gece Gecirmesi Doğru Değildir” Hadisi İbni Omer radıyallahu anhumĂ‚ ’dan rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Vasiyet etmeye değer bir şeyi bulunan Muslumanın, vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece gecirmesi doğru değildir.” (BuhĂ‚rî, VesĂ‚yĂ‚ 1; Muslim, Vasiyyet 1, 4. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, VesĂ‚yĂ‚ 1; Tirmizî, VesĂ‚yĂ‚ 3; NesĂ‚î, VesĂ‚yĂ‚ 1; İbni MĂ‚ce, VesĂ‚yĂ‚ 2)
Muslim ’in bir rivayetinde: “uc gece gecirmesi” şeklindedir.
İbni Omer radıyallahu anhumĂ‚ dedi ki:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in bu sozunu duyduğumdan beri, yanımda vasiyetim olmadan bir gece bile gecirmedim. (Muslim, Vasiyyet 4)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Muslumanın en buyuk gayesi, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın huzuruna ak alınla cıkmaktır. Bunu gercekleştirmenin yolu, her an olume hazır olmaktır. Olume hazırlanan kimse, her şeyden once “uzerimde Allah ve kul hakkı var mı?” diye duşunur ve bunun icin tedbirler alır. Bu tedbirlerin başında vasiyet gelir.
VasiyetnĂ‚meye ne yazılacaktır?
Herkesin maddî durumu ve problemi farklı olduğu icin, yazacağı vasiyetnĂ‚menin muhtevĂ‚sı da farklı olur. Ama en onemlisi şunlardır:
İnsanın henuz odemeye fırsat bulamadığı oruc, zekĂ‚t, hac ve adak gibi Allah ’a karşı borcları. Bir kimsenin şahsî borcu, alacağı, satacağı, birine verdiği soz, birinin kendisine bıraktığı emanet gibi kullara karşı borcları. İşte bunların mutlaka yazılması lĂ‚zımdır.
Bir de sevap kazanmak maksadıyla, her şahsın geride bırakacağı malının ucte biri uzerinde vasiyet etme yetkisi vardır. İstediği hayırları yapamayanlar, geride bıraktıkları mallarının ucte birinin nereye sarfedilmesi gerektiğini vasiyetnĂ‚meye yazabilirler. Vasiyet konusunda mezheplerin farklı goruşlerine burada yer vermeyi uygun gormuyoruz. (Bu konuda bilgi icin bk. İbni Hacer, Fethu ’l-bĂ‚rî, V, 264-267; Ali el-KĂ‚rî, MirkĂ‚tu ’l-MefĂ‚tîh, III, 397; MunĂ‚vî, Feyzu ’l-kadîr, V, 441; Tecrid Tercemesi, VIII, 203-205)
Yaygın zaaflarımızdan biri, gorevlerimizi sonraya bırakmaktır. VasiyetnĂ‚me yazmayı da “acelesi yok canım; daha musĂ‚it bir zamanda yazarım” diye ihmĂ‚l etmemelidir. Olumun bize ne zaman geleceğini bilmesek bile, onun insanları Ă‚niden yakaladığını gorup duruyoruz. Muslumana yakışan, bu değişmeyecek sona hazırlıklı olmaktır.
Zaten vasiyetnĂ‚me yazmak, olume fikren hazırlanmaktır. Onun onunde sonunda karşımıza cıkacağına inandığımızı, vasiyetnĂ‚memizi yazarak amelî olarak gostermek, aynı zamanda nefsi eğitmektir.
Hadisten Oğrendiklerimiz İnsan ne zaman oleceğini bilmediği icin, odemesi gereken borcları ve uzerindeki emĂ‚netleri vakit gecirmeden yazmalıdır. Mu ’min olume her zaman hazır olmalıdır. VasiyetnĂ‚menin bir faydası da, insana bu kacınılmaz sonucu hatırlatmasıdır. Abdullah İbni Omer, Hz. Peygamber ’in vasiyet konusundaki buyruğunu duyar duymaz vasiyetnĂ‚mesini yazdığını soyluyor. Peygamber buyruğuna bağlılık hususunda İbni Omer ne guzel ornektir. “Şu İnsan, Şu da Onu Kuşatan Ecelidir” Hadisi Enes radıyallahu anh şoyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yere birtakım cizgiler cizdi. Sonra da cizgileri gostererek şoyle buyurdu:
“Bunlar insanın istek ve arzuları, şu da onun ecelidir. İnsan hayal icinde yaşayıp giderken bir de bakar ki en yakın olum cizgisi karşısına gelivermiş.” (BuhĂ‚rî, Rikak 4)
İbni Mesut radıyallahu anh şoyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yere bir dortgen cizdi. Dortgenin ortasına, onu bir kenarından keserek dışarı cıkan bir cizgi cekti. Ortadaki bu cizginin iki yanından ona doğru birtakım kucuk cizgiler daha cizdi. Sonra cizgileri gostererek şoyle buyurdu:
“Şu insan, şu da onu kuşatan (veya “kuşatmış olan”) ecelidir. Dortgeni keserek dışarı cıkan, insanın arzularıdır. Ortadaki cizgiye yonelik kucuk cizgiler, dert ve ıstıraplardır. İnsan bu dertlerin birinden kurtulsa, oteki gelip carpar. Şundan kurtulsa, beriki gelip yakalar.” (BuhĂ‚rî, Rikak 4. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet 22; İbni MĂ‚ce, Zuhd 27)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? RiyĂ‚zu ’s-sĂ‚lihîn ve Sahîh-i BuhĂ‚rî ’nin metin ve şerhlerinde, Peygamber Efendimiz ’in yere cizdiği bu cizgiler aşağıdaki gibi veya ona yakın şekillerde resmedilmiştir:
Gorulduğu uzere ecel, tıpkı bir ahtapot gibi insanı dort bir yandan sarıp kuşatmış, avucunun icine almıştır. Ondan kacıp kurtulmak mumkun değildir. Bir yandan “Herkes olumun acısını tadacaktır” Ă‚yet-i kerîmesi, ote yandan nice insanın her gun omuzlar uzerinde kabristana goturulerek orada kara toprağın bağrına tek başına terk edilmesi bunu ispat etmektedir.
Gercek işte budur. Ama ne var ki, insanın hayali geniş, arzuları sonsuzdur. İcinde bulunduğu durumu cabucak unutur; hicbir zaman elde edemeyeceği kuruntular peşine duşer; ham hayale kapılır. Olmeden once gercekleştirmek uzere planlar yapar. Fakat dertler, ıstıraplar, felĂ‚ketler, aclık, susuzluk, perişanlık yakasını bir turlu bırakmaz. Efendimiz ne guzel anlatmıştır:
“İnsanoğlunun etrafını doksan dokuz ceşit belĂ‚ cevirmiştir. Bunların hepsinden kurtulsa bile, yakasını ihtiyarlığa kaptırır.” (Tirmizî, Kıyamet 22)
İhtiyarlık gunlerinde zavallı insanın peşini dertler yine bırakmaz. Nihayet kacınılmaz son cıkagelir. Eğer iyi bir musluman ise, olum onun icin bir kurtuluş olur.
İnsan icin cizilen değişmez kader bu olduğuna gore, Allah ’ın takdirine rızĂ‚ gosterip başa gelenlere sabretmekten ve bir gun mutlaka CenĂ‚b-ı Hakk ’ın huzuruna cıkacağını duşunerek Ă‚hirete hazırlanmaktan başka ne yapılabilir?
Hz. Ali icinde bulunduğumuz hali, bizi kuşatan gerceği ne guzel dile getirir:
“Dunya bir sona doğru başını alıp gitmekte, Ă‚hiret ise koşarak bize doğru gelmektedir. İnsanlar arasında dunyanın da Ă‚hiretin de isteklileri vardır. Siz Ă‚hireti istemeye bakın. Gunu gun etmeyin. Bugun hesap gunu değil, iş gunudur. Ama yarın artık iş yok, yalnız hesap vardır.” (BuhĂ‚rî, RikĂ‚k 5)
Birbiri peşinden gelip giden mevsimler, etrafımızda olup bitenler, her yıl değiştiğini gorduğumuz aynadaki yuzumuz, dokulen ve ağaran saclarımız bir yere doğru gittiğimizi bize hatırlatır. Fakat gercekler bizi korkuttuğu icin, bu hatırlatmayı gormezden geliriz. Şunu iyi bilmeliyiz ki, bu duyarsız halimiz gercekleri hic değiştirmez.
Buyuk Ă‚lim İbnu ’l-Cevzî, geleceğe donuk hayal kuranları iki kısma ayırarak der ki:
“Sonu gelmeyen umit ve arzuların peşine duşmek, halk icin kotu bir şeydir. Ama Ă‚limler icin durum boyle değildir. Zira onların umit ve arzuları olmasaydı, kitaplar yazıp eserler veremezlerdi.”
Demek oluyor ki, her emel ve arzu kotu değildir. Oyle olsaydı, CenĂ‚b-ı Hak bu duyguyu insanlara vermezdi. Eğer geleceğe ait hayal kurma kabiliyeti bulunmasaydı, insan hayattan zevk almaz, yaşama sevinciyle dolu olmaz, yeni atılımlara başlama gucunu kendinde bulamazdı. Bu işin kotu yanı, kendisini busbutun boş ve mĂ‚nasız isteklere kaptırmak ve Ă‚hiret icin hazırlık yapmamaktır.
Anlaşılması zor bazı konuları şekiller cizerek anlattığını gorduğumuz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir başka gun bu konuyu cubuklar yardımıyla anlatmıştı. Ebû Saîd el-Hudrî ’nin soylediğine gore Efendimiz yere bir cubuk dikti. Sonra bunun yanına ikinci bir cubuk, biraz ilerisine ucuncu bir cubuk dikti. Daha sonra ashĂ‚bına donerek:
- “Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu.
Onlar her zaman yaptıkları gibi:
- Allah ve Resûlu daha iyi bilir, dediler.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kendisini merakla dinleyen ashĂ‚bına meseleyi şoyle acıkladı:
- “Bu birinci cubuk insan, ikincisi onun eceli, ucuncusu de istek ve arzularıdır. İnsan kuruntular peşinde koşup dururken ecel onunu keser ve onu alıp goturur.” (Ahmed İbni Hanbel, Musned, III, 18)
İşte bizim değişmeyen kader cizgimiz budur. Bizim imanlı insanımız, “Dunya kime kalmış ki bana kalsın!”, “Dunya malı dunyada kalır” diyerek bu değişmeyen kadere olan inancını gosterir.
Dunya bir ruya gibi gelip gececektir. Bir gun insan her şeyi arkada bırakıp gidecektir. Gercek bu olduğuna gore, herkes kaybedeceği değerleri bir bir gozden gecirmeli; parasını, ilmini, fikrini, gencliğini ve zamanını Ă‚hiret yurdunu imĂ‚r edecek faydalı yatırımlara harcamalıdır.
Hadislerden Oğrendiklerimiz İnsan bir gun oleceğini ve geleceğe donuk planlarının yarım kalacağını unutmamalıdır. Fırsat elde iken gunahlara tovbe etmeli, boş hayalleri bırakmalı ve Ă‚hiret yurduna hazırlanmalıdır. Butun istekler kotu değildir. Kotu olan insana Allah ’ı ve Ă‚hireti unutturan, onu faydasız işlerle oyalayan arzulardır. Peygamber Efendimiz ashĂ‚bına dini oğretirken ceşitli arac ve metotları kullanmıştır. “Yedi Şey Gelip Catmadan İyi İşler Yapmaya Bakın” Hadisi Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Yedi şey gelip catmadan iyi işler yapmaya bakın. Yoksa siz insana gorevlerini unutturan fakirlikten, azdıran zenginlikten, halsiz bırakan hastalıktan, bunaklaştıran ihtiyarlıktan, ansızın yakalayan olumden, gelmesi beklenen şeylerin en fenası deccĂ‚lden, belĂ‚sı daha buyuk ve daha acı olan kıyametten başka bir şey mi gozluyorsunuz?” (Tirmizî, Zuhd 3)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Peygamber Efendimiz bu hadisinde, insanların muhtelif sıkıntılarla imtihan edileceğini belirtmekte ve bu imtihan sorularından yedisine işaret etmektedir. Dunyanın bir deneme yeri olduğunda şuphe yoktur. Ceşitli denemelerden gecmeden CenĂ‚b-ı Hakk ’ın huzuruna varmak mumkun değildir.
Muhtelif Ă‚yet-i kerîmelerde belirtildiğine gore, insan “iman ettim” demekle rahat bırakılmayacak, mutlaka bir denemeden gececektir. (Ankebût sûresi, 2) Biraz korku, biraz aclık, mallardan, canlardan ve urunlerden azaltma yapılmak suretiyle yĂ‚ni fakirlik ile imtihan edilecektir. (Bakara sûresi, 155) Zenginlik ve coluk cocuk da birer imtihan vesilesidir. (EnfĂ‚l sûresi, 28)
Hadisimizde işte bu imtihan şekillerinden yedisine işaret edilmektedir:
Bunlardan birincisi fakirliktir. Kendisinin ve cocuklarının karnını doyurmak, gerekli ihtiyaclarını karşılamak zorunda kalan kimse kendisini işe oylesine verebilir ki, hĂ‚tırına ne ibadet gorevi ne de Ă‚hiret hazırlığı gelebilir. İnsan boyle bir gaflete duşebileceğini hatırından cıkarmamalı ve fırsat elde iken zamanını iyi değerlendirmelidir.
İkinci bir imtihan şekli insanı azdıran ve baştan cıkaran zenginliktir. MĂ‚nevî yonu zayıf olan kimseleri, para ve servet baştan cıkarabilir. Onları keyfince yaşamaya, gununu gun etmeye, dinin yasaklarına aldırmamaya teşvik edebilir. Nefse hoş gelen bu işleri yapmak ne kadar gunahsa, elindeki serveti yerli yerince kullanmamak, zekĂ‚t ve benzeri sorumlulukları yerine getirmemek de aynı şekilde gunahtır.
Ucuncusu insanı halsiz bırakan hastalıktır. Hastalık bedenî olabilir, aklî olabilir. Bir yeri ağrıyıp sızlayan kimse, Allah ’a ve insanlara karşı gorevini yapacak mecĂ‚li kendinde bulamayabilir. ŞĂ‚yet hastalık aklî ise, Allah korusun, o zaman da insan, yapması gereken gorevleri olduğunu bile duşunemez.
Dorduncu imtihan şekli, insanı bunaklaştıran ihtiyarlıktır. Boyle bir imtihana yakalanan ihtiyarlar, sağlıklı duşunme melekesini yitirirler. Nerede ne soylenmesi ve nasıl davranılması gerektiğini bilemezler. ÂdetĂ‚ yeniden cocukluk cağına inerler. İşte bu sebeple insan yarın ne hallere duşebileceğini hesap etmeli ve sağlığını iyi değerlendirmelidir.
Beşincisi ansızın yakalayan olumdur. Gunahlarımı ileride affettirmeye calışırım; yaş kemĂ‚lini bulunca namaza, niyĂ‚za başlarım diye kendini avutan kimse, tovbe etmeye bile fırsat bulamayabilir. Hatta borcunu, harcını soylemeye, vasiyetini yapmaya bile zamanı kalmayabilir. Bu imtihan şekli ne saydıklarımıza, ne sayacaklarımıza benzer. Dunyaya gelen hic kimse bu sonuctan kurtulmamıştır. Olum duşuncesi, bizi daha uyanık ve tedbirli olmaya sevk eder.
Altıncısı deccĂ‚lin tuzağına duşmektir. DeccĂ‚l ile karşılaşmak, imtihan şekillerinin en cetinidir. Ondan sadece Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın koruduğu bahtiyarlar kurtulacaktır. Cunku deccĂ‚l, insanları baştan cıkarmak ve kendisinin ilĂ‚h olduğuna inandırmak icin pek hĂ‚rika şeyler gosterecektir. “Ben ancak gorduğume inanırım” diyerek dine ve dinî duşunceye iltifat etmeyen kimseler, acaba gorecekleri o akıllara durgunluk verecek gozbağcılıklar karşısında ne yapacaklar? CenĂ‚b-ı Hak bizleri onun şerrinden muhĂ‚faza buyursun.
Yedinci imtihan şekli, yukarıda sayılanlara gore belĂ‚sı daha buyuk ve daha acı olan kıyamettir. Kıyamet, hicbir acı, hicbir elem ve kederle olculemeyecek kadar korkunc bir olaydır. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’deki kıyamet tasvirleri bunu butun acıklığıyla gostermektedir. Bu sebeple kıyametin koptuğu zaman hayatta olanlar, en cetin imtihana uğrayacaklardır. MevlĂ‚m bizleri bu fenĂ‚ Ă‚kıbetten de korusun (Âmin).
Hadisten Oğrendiklerimiz Sağlığı ve boş zamanı en buyuk fırsat bilmeli, bunları Ă‚hirete yatırım yaparak değerlendirmelidir. Aşırı derecede fakirlik, zenginlik, hastalık ve yaşlılık iyi işler yapmaya imkĂ‚n bırakmaz. Henuz bunlarla imtihan edilmeyenler, zamanlarını iyi kullanmalıdır. Olumden kurtuluş olmaması, ibret almak icin yeterli bir sebeptir. DeccĂ‚li ve kıyameti gormek imtihanların en cetinidir. Bunların her an gelmesi de mumkun olduğuna gore, oyalanmaktan vazgecmelidir. “Zevkleri Bıcak Gibi Keseni (Olumu) Cok Hatırlayın!” Hadisi Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Zevkleri bıcak gibi keseni -olumu- cok hatırlayın!” (Tirmizî, Zuhd 4. Ayrıca bk. NesĂ‚î, CenĂ‚iz 3; İbni MĂ‚ce, Zuhd 31)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Cocuklar deniz kenarında oynarken kumdan evler yapar, onunla bir muddet oynar, canları sıkılınca da kendilerini saatlerce oyalayan bu evi bir tekmeyle yerle bir ederler. Yahut şiddetli bir dalga, o evcikleri yalayıp yutar.
Olum de boyledir. Gelecek gunlere dair hayalinde nice planlar, projeler yapan insan, birden bire olumu hatırlayınca hayal ufkunu acı bir huzun kaplar. Zihnindeki planları gercekleştirmek uzere olan kimseler, ha bugun ha yarın diye cırpınıp dururken, olum her şeyi bir anda yıkıp dağıtır. Onca emek ve zahmet, cocukların kumdan evi gibi yok olup gider.
Kacınılmaz gercek işte budur. Bu gerceği kimse inkĂ‚r edemez. Hal boyle olunca, hayal dizginlerini busbutun koyuverip olum gerceğini unutmamalıdır. Efendimiz ’in buyurduğu gibi olumu sık sık anarak kendine bir ceki duzen vermeli, nefsin ve şeytanın oyununa gelmemelidir.
Hazreti Omer ’in oğlu ve Efendimiz ’in duygulu sahĂ‚bîsi Abdullah İbni Omer diyor ki:
Bir gun Resûl-i Ekrem ’in yanında bulunuyordum. Ensardan bir adam gelip selĂ‚m verdikten sonra:
- YĂ‚ Resûlallah! Hangi mu ’min daha faziletlidir? diye sordu. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem de:
- “AhlĂ‚kı en iyi olan mu ’min”, diye cevap verdi. O zĂ‚t yine:
- YĂ‚ Resûlallah! Hangi mu ’min daha zekidir? diye sorunca:
- “Olumu en cok hatırlayıp olumden sonrası icin en iyi hazırlık yapanlar zeki adamlardır” buyurdu. (İbni MĂ‚ce, Zuhd 31)
Bu acıklamayı okuyanlar “Acaba dunya icin calışmak, servet sahibi olmak kotu bir şey midir?” diye sorabilirler.
Guzel dinimiz, dunya ile Ă‚hiret arasında mukemmel bir denge kurmuştur. Allah ’ı ve Ă‚hireti unutmamak şartıyla para kazanıp zengin olmak iyi bir davranış olarak gorulmuştur. Zengin sahĂ‚bîlerin İslĂ‚miyet ’e ve muslumanlara yaptığı hizmetler mĂ‚lumdur.
Oyleyse hadislerde olumu hatırlamaya ve dunyaya sırt cevirmeye nicin teşvik edilmiştir?
Olum duşuncesi, insanın dunyaya busbutun bağlanmasına ve Ă‚hireti unutmasına engel olur. Olumu hatırlayan insan, servetini Allah ’ın rızĂ‚sına uygun yerlere harcar. Hatta bu duşunce, parasını hicbir yere harcamayan cimrileri uyarır, onları kendilerine getirir.
Dunyaya sırt cevirmek demek, dunyanın cĂ‚zibesine kapılıp ona kul, kole olmamak demektir. Dunyaya sırt ceviren kimse, onun insanı baştan cıkaran oyunlarına gelmemiş olur.
Demekki kotu olan dunya değildir. Kotu olan, insanın Allah ’a boyun eğmesine engel teşkil eden dunyevî arzu ve isteklerdir. Bu arzu ve istekleri frenleyen, onları torpuleyip faydalı hale getiren duygu ise, Efendimiz ’in tavsiye buyurduğu gibi olumu sık sık hatırlamaktır.
Hadîs-i şerîf bize şu gerceği oğretiyor: Dunya sevgisi, cok yaşama arzusu, zengin olma hırsı o kadar kuvvetli duygulardır ki o duyguları zararsız hale getirebilecek yegĂ‚ne ilac, kuvvetli dozdaki olum fikridir.
Hadisten Oğrendiklerimiz Olum duşuncesi insana Allah ’ı ve Ă‚hireti hatırlatır. Âhirete yonelik hazırlığı bulunmayanlar ile gunah bataklığına saplanıp kalanları, olum fikri sarsıp kendine getirir. “Olum Butun Şiddetiyle Gelip Catacak” Hadisi Ubey İbni KĂ‚ ’b radıyallahu şoyle dedi:
Gecenin ucte biri gecince, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem uyanıp kalktı ve şoyle buyurdu:
“İnsanlar! Allah ’ı zikredin! Yeri yerinden oynatan birinci sûr uflenecek. Arkasından ikincisi gelecek. Olum butun şiddetiyle gelip catacak. Olum butun şiddetiyle gelip catacak.”
Ubey diyor ki Hz. Peygamber ’e:
- YĂ‚ Resûlallah! Ben sana cok salavĂ‚t-i şerîfe getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir? diye sordum.
- “Dilediğin kadar”, buyurdu.
- Dualarımın dortte birini salavĂ‚t-i şerîfeye ayırsam uygun olur mu? diye sordum.
- “Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla zaman ayırırsan senin icin iyi olur” buyurdu.
- Oyleyse duamın yarısını salavĂ‚t-i şerîfeye ayırayım, dedim.
- “Dilediğin kadar yap. Ama daha fazla zaman ayırırsan senin icin hayırlı olur” buyurdu. Ben yine:
- Şu halde ucte ikisi yeter mi? diye sordum.
- “İstediğin kadar. Ama artırırsan senin icin hayırlı olur”, buyurdu.
- Oyleyse duaya ayırdığım zamanın hepsinde sana salavĂ‚t-ı şerîfe getirsem nasıl olur? deyince:
- “O takdirde Allah butun sıkıntılarını giderir ve gunahlarını bağışlar” buyurdu. (Tirmizî, Kıyamet 23)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? En değerli dua şeklini oğrenmek icin Peygamber Efendimiz ’le Ă‚detĂ‚ pazarlık eden bu buyuk insan, sahĂ‚bî efendilerimizin oğretmeni Ubey İbni KĂ‚ ’b ’dır. O hem vahiy kĂ‚tibi hem de Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i en guzel okuyan ve en iyi bilen sahĂ‚bî idi. Resûlullah Efendimiz ’in sağlığında fetvĂ‚ veren sayılı Ă‚limlerden biri olan Ubey İbni KĂ‚ ’b ’a Hz. Omer, muslumanların efendisi anlamına gelmek uzere “seyyidu ’l-muslimîn” derdi.
Once şu manzaraya doya doya bir bakalım: Efendimiz ’in bu seckin sahĂ‚bîsi, sarsılmaz bir azim ve yorulmaz bir iradeyle ona sorular soruyor. Oğretmenlerin en yucesi olan Efendimiz ise o kadar soruyu tukenmez bir sabırla karşılıyor. Karşısındakini aslĂ‚ yokuşa ve zora surmuyor. NĂ‚file ibadetlerin arzu edildiği kadar yapılması gerektiğini ısrarla belirtiyor.
Zikrin onemine işaret eden Sevgili Efendimiz demek istiyor ki:
Daha ne duruyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz? Boyle de gaflet olur mu? Bir gun muthiş bir zelzele ile yer yerinden oynayacak! Her şey alt ust olacak! Siz de bir gun olup kara toprağın altına gireceksiniz! Oyleyse vaktinizi ne diye boşa geciriyorsunuz? Allah ’ı cokca zikrederek bu korkunc gunlere hazırlansanız ya!
Bu uyarı uzerine Ubey İbni Ka ’b cok duygulanıyor ve Efendimiz ’e:
- YĂ‚ Resûlallah! Ben sana cok salavĂ‚t-i şerîfe getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmalıyım? diye soruyor.
Peygamberler Sultanı Efendimiz de ona, dilediği ve yapabildiği kadar salavĂ‚t-i şerîfe getirmesini tavsiye ediyor. Ama bu sayı ne kadar cok olursa, Allah katındaki derecesinin o kadar yukseleceğini, dunyevî ve uhrevî sıkıntılarından kurtulacağını soyluyor.
Resûlullah Efendimiz ’in bizim dualarımıza ihtiyacı olmamakla beraber, ona salĂ‚t u selĂ‚m getirmemizi Allah TeĂ‚lĂ‚ emretmektedir. Cunku getireceğimiz salĂ‚t u selĂ‚mlar bizi Resûlullah ’a yaklaştıracak, onun yanında değer ve itibar kazanmamızı ve kıyamet gunu ona yakın olmamızı sağlayacaktır.
SalavĂ‚t-i şerîfe getirmenin belli bir vakti ve yeri yoktur. İşe giderken, işten donerken, gezinip dolaşırken, kısacası zikretmeye elverişli her yerde Efendimiz ’e salĂ‚t u selĂ‚m getirerek hem zamanımızı değerlendirmiş hem reddedilmeyecek bir dua yapmış hem de buyuk sevap kazanmış oluruz.
Hadisten Oğrendiklerimiz Allah ’ı cokca zikrederek O ’nun rızĂ‚sını kazanmaya calışmalıdır. Hz. Peygamber ’e salĂ‚t u selĂ‚m getirmek, değerli bir ibadettir. NĂ‚file ibadetler yorulup usanmayacak kadar yapılmalıdır. Riya icin olmadıktan sonra, yaptığı ibadetleri, goruşunu almak istediği bir Ă‚lime veya gerektiğinde bir başkasına anlatmak sakıncalı değildir. Kaynak: Riyazus Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan