Nisa suresinin 58. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? “Hic şuphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi emreder” ayetini nasıl anlamalıyız?Kur ’an ’da şoyle buyrulur:
“Hic şuphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi emreder.” (Nis sûresi, 58)
“EMANETİ EHLİNE VERİN” AYETİ Bu Âyetin tamamının anlamı şoyledir: “Hic şuphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hukmettiğiniz zaman adÂletle hukmetmenizi emreder. Allah size ne guzel bir oğut veriyor. Şuphesiz Allah işitir ve gorur.”
Emanet, insanın emin ve itimat edilir olması, kendine maddî ve manevî bir şeyin gonul rahatlığı ile korkusuzca teslim edilebilir ve istenildiğinde sağlam bir vaziyette alınabilir halde bulunması demektir. Ayrıca insanın bu eminliği sebebiyle, gerek Allah gerek insanlar tarafından herhangi bir surette kendisine bırakılmış olan şeye de emanet denilir. İnsan, Allah TeÂl ’nın emanetini taşıyan bir emin, bir vekil olma niteliğine sahip yegÂne yaratıktır. Bu sebeble, butun yaratıklar uzerinde hukum ve tasarruf yetkisi, sadece insana verilmiştir. İnsan, bu yetkiyi ne kadar mukemmel kullanıp yerine getirir ve emaneti yerli yerine koyabilirse, kıymeti o derecede artar ve yukselir. Emanet ile hukmun, yani hÂkimiyetin bu birbirinden ayrılmaması gereken alÂkasından dolayı, once emanet, arkasından da adaletle hukmetme emredilmiştir. O halde emin olmayanın adil olması herhalde duşunulemez. Bu ustun nitelikleri bir arada topladığı icin, bu Âyet-i kerîmenin, dinin ve şeriatın tamamını işaret yoluyla ifade ettiği ve ahkÂm ayetlerinin esası kabul edildiği soylenmektedir.
İnsanın butun davranışları, Rabbine, kendine ve halka karşı mukellef olduğu uc ceşit emanetin dışa akseden goruntusudur.
Rabbine karşı emanete riÂyet eden bir kimse, Allah ’ın hukumlerine, ilÂhî kanunlara uyar. Bu, butun uzuvları ilgilendiren vazifelerimizle doğrudan alÂkalıdır. Cunku insanın her uzvu kendisine verilen bir emanettir. Her emaneti, yerli yerinde ve Allah ’ın rızasına uygun tarzda kullanmak, korumak gerekir. Aksi takdirde emanete hiyÂnet edilmiş olur.
İnsanın kendine karşı eminliği, din ve dunya işlerinde en doğru ve kendine en faydalı olanı tercih edip secmesi, zararlı olan her şeyden uzak durmasıdır.
Halka karşı emanet sahibi olmak, insanların hak ve hukukunu gozetmek, onlara zarar ve ziyan vermemek, insanları aldatmamaktır. Yoneticilerin halka adaletli davranması, Âlimlerin insanları hak olan yola, doğru itikada ve sahih amele sevketmesi, halkın da yoneticilere ve Âlimlere hıyanetten sakınması bu emanetin gereklerindendir. Eşlerin birbirine karşı hak ve vazifeleri, ırz ve namuslarını korumaları, cocuklarını terbiye etmeleri de emanetin icinde sayılır.
O halde emanet, Allah ’a karşı hak ve vazifeleri, kulların hukukunu, yani umûmî ve husûsî hukuku, bunlarla ilgili olan davranışları, sozleri, itikÂdî, amelî ve ahlÂkî alanı, maddî ve manevî hakların hepsini kapsayıcı bir niteliğe sahiptir. Âyet-i kerimedeki emir de butun mukellefleri icine alır.
Mufessirlerden pek coğu gibi, fakihler ve diğer İslÂm Âlimleri de bu Âyetin ozellikle emirler, iş başındaki idareciler hakkında nazil olduğu kanaatindedirler. Cunku her işi ehline tevdi etmek ve adaletle hukmetmek onların gorevidir. Ancak, herkesin bir sorumluluk taşıdığı gerceği goz onune alınınca emanetin, yukumluluğu olcusunde herkesi ilgilendirdiği neticesine varılır.
Kaynak: Riyazus Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
İSLÂM ’A GORE EMANETİ EHLİNE VERMEK GEREKLİ MİDİR?