
Kur ’Ân-ı Kerîm Allah TeÂl ’nın kullarını hidayete erdirmek icin gonderdiği son kitabıdır. Bu sebeple kıyamete kadar gelecek butun insanların ihtiyacını karşılayacaktır. Bunun icin her devirde onun tefsiri yapılmakta, ihtiva ettiği manalar anlaşılmaya calışılmaktadır. Ancak onu tefsir ederken insanların bir kısım hatalara duştuğu gorulmektedir.Kur'Ân'-ı Kerim'i tefsir ederken yapılan bazı hataların belli başlıları şunlardır:
1. Onyargı, Mezhep ve Fırka TaassubuKur ’Ân Âyetlerini tefsir ederken en fazla duşulen hata, meseleye bir takım onyargı ve peşin hukumlerle yaklaşmaktır. Bu tavır, buyuk oranda subjektif davranmayı beraberinde getirmektedir. Bilhassa siyÂsî, îtikÂdî ve ideolojik fırkalara mensup kimselerin yorumlarına buyuk oranda tarafgirlik hÂkimdir. Herhangi bir rivayete dayanmayan ve şahsî re ’yle yapılan bu tur tefsirlerde kişi, onceden bir manaya inanmakta, daha sonra Kur ’Ân ’ın lafızlarına bu anlamı yuklemeyi istemektedir.[2] Bunun ornekleri pek coktur. İki misal verelim:
İbn Omer hÂricîleri en şerli insanlar olarak gorur ve sebebini de “Onlar kÂfirler hakkında inen Âyetleri mu ’minlere uyguluyorlar” diye acıklardı.[3] HÂricîler bunu mezhebî taassupları sebebiyle yapıyorlardı. KÂfirlerden bahseden Âyetleri mu ’minlere tatbik etmek doğru değildir, ancak mu ’minler bu Âyetlerden ibret almalı ve ona gore hallerini duzeltmelidirler.
SiyÂsî emeller icin Âlimleri ve İslÂmî ilimleri kullanarak insanları yonlendirmek, taraftar toplayıp guc devşirmek, tarih boyunca Muslumanların zarar gorduğu en tehlikeli taktiklerden biri olmuştur. Tanzimat doneminde siyasî emellerini gercekleştirmek isteyen bir takım gucler, ulemÂyı harekete gecirebilmek icin Âyet ve hadisleri hatalı bir şekilde yorumlayarak indî yorumlar yapmışlardır.[4] Buna bir ornek olarak Cemiyet-i İlmiye-i İslÂmiye vekili Koprulu Şeyh Aliefendizade Hoca Muhyiddin ’i (o. 1930) verebiliriz. O, hicrî 1314 ’te Sultan II. Abdulhamid ’e takdim ettiği 12 sayfalık arizada[5] şoyle der: “Daha ulema sınıfı neşriyata başlamadı. Bir kere zebÂn-ı sihr-beyanımız soze başlarsa siyasi tefsir kılıklu ahkÂm tebliğine besmele-keş olursak Âlem hayrette kalır. Maksad pek kolaylaşır. Halk ulemaya bakar. Kutub-u ilmiye ve şerʻiyeden istediklerinizi cizdiniz, lÂkin kulûb-u ummetten «İnnel-UlemÂe veresetu ’l-enbiy»[6] hadis-i şerifini silemediniz.”[7]
2. Tefsîr Şartlarına RiÂyet EtmemekBir ilmin usûl ve kÂideleri, bir binanın temeli gibidir. Bina ancak sağlam bir temellerle ayakta kalabilir.[8] Tefsir ilminin de bir takım usul ve kÂideleri vardır. Tefsir icin belirlenen şartları gereksiz goren bazı insanlar kendi bilgi birikimleri ve kulturleri istikametinde yorumlar yaparak, Kur ’Ân lafızlarını musait olmadıkları manalarla tefsir etmişlerdir.
Mesela Kur ’Ân ’ın sunnet ile tefsirini dikkate almayan bir yorumcu, belli şartlarda hırsızın elinin kesilmesini emreden Âyeti[9], “kokunden değil, iz bırakacak şekilde elini kesip kanatınız”, “hırsızların, hırsızlık yapma guclerini ortadan kaldırınız, kesiniz, engelleyiniz” şeklinde yorumlayabilmiştir.[10] Tefsir usul ve kÂidelerini ve Kur ’Ân ilimlerini dikkate almayan, sırf Arap diline dayanan bu tur yorumlar, Kur ’an ’ın kimin kelÂmı olduğunu, kime indiğini ve muhatabın kim olduğunu hic dikkate almamıştır.
Ulûmu ’l-Kur ’Ân konusundaki bilgi eksikliği de tabiî olarak tefsir ve te ’vilin şartlarına riayet etmemeyi beraberinde getirmektedir. Bu da sonucta yorum hatalarına ve ihtilaflara yol acmaktadır. Şu rivayet bunu acıkca ifade etmektedir: Hz. Omer (r.a) bir gun yalnız kalmıştı. Kendi kendine “Peygamberi bir olduğu halde bu ummet nasıl ihtilafa duşecek?” diye duşunmeye başladı. İbn Abbas ’ı cağırtıp:
“–Peygamberi bir, kıblesi aynı olduğu halde bu ummet nasıl ihtilafa duşecek?” diye sordu. İbn Abbas:
“–Ey Mu ’minlerin Emîri, Kur ’Ân bize indirildi ve biz onu okuduk, ne hakkında nÂzil olduğunu bildik. Bizden sonra insanlar gelecek Kur ’Ân ’ı okuyacaklar ama ne hakkında indiğini bilmeyecekler, bu sebeple onun hakkında kendi goruşleri oluşacak. Onların her birinin Kur ’an hakkında goruşleri olunca da ihtilaf edecekler, ihtilafa duşunce de birbirleriyle mucadeleye ve savaşa girişecekler” diye cevap verdi. (Bu cevabı beğenmeyen) Hz. Omer onu tersledi ve azarladı. İbn Abbas da oradan gitti. Omer onun sozu uzerinde bir muddet duşununce ne demek istediğini iyice anladı. Hemen İbn Abbas ’ı cağırtıp “Sozunu bana tekrar et” dedi, o da onceki sozunu tekrarladı. Omer (r.a) onun sozunun manasını idrak etti ve bu izah cok hoşuna gitti.[11]
3. Modernist, Tarihselci ve Sembolik YaklaşımBatının bilim ve teknoloji alanında hızla ilerleyip musluman dunyanın geri kalması, bir kısım insanları farklı duşunce ve arayışlara sevketmiş, Kur ’Ân yorumunda modernist yonelişlerin cıkmasına sebep olmuştur. Bunlar İslÂm ’ın rasyonel bir din olduğunu, gecmiş tatbikatı bir tarafa bırakıp İslÂm ’ı bugunun de dini kılacak calışmalar yapmak gerektiğini soylemişlerdir. İman zaafı sebebiyle Pozitivizmin tesirinde kalan bu insanlar, Allah ’ın peygamberleriyle ilgili harikulade hÂdiseleri, melek ve cin gibi tecrube alanına girmeyen gorunmez varlıkları ve İslÂm ’ın mevcut beşerî sistemlerle uyuşmayan bazı emir ve yasaklarını tevil veya inkÂr yoluna gittiler. Eskiden beri gorulegelen bu tehlikeli goruşu savunan pek cok insan var gunumuzde.
Ornek olarak es-SiyÂsetu ’l-Usbûiyye[12] dergisinde “Mısır Kanunları ve İslÂm Fıkhıyla Bağı” ismiyle neşredilen bir makalede hırsızlık ve zina haddinin farz olmayıp ibaha ifade ettiği soylenerek, boylece İslÂmî hukumleri kabul etmenin onundeki buyuk engellerden birinin aşıldığı soylenmiştir. HÂlbuki bu goruş, Kitab ’a, sunnete ve Arap lugatine uymayan fasit bir tevildir.[13] Diğer bir ornek: Muhammed Abduh ve Reşîd RızÂ, Nis sûresinin 1. Âyetinde bahsedilen, butun insanların kendisinden yaratıldığı “tek nefs”in muphem bırakıldığını, bu sebeple kendilerinin de tefsirde bunu muphem bıraktıklarını soylerler. Eğer Avrupalı araştırmacıların soylediği her insan ırkının bir atası olduğu iddiası ispatlanırsa bu durumda bizim kitabımızı eleştirme imkÂnları olmayacağını, Tevrat ’ın ise bu konuda sarih nassı olması sebebiyle tenkit edilebileceğini savunurlar.[14] Yani Avrupalı araştırmacıların her ırkın ayrı bir atası olduğu teorisi ile Âyeti tefsir ederek batılılar karşısında kucuk duşmeme ve tenkide uğramama gayreti icine girerler.
HÂlbuki en-Nis 4/1 ve el-HucurÂt 49/13 ’te insanların tek bir erkek ve dişiden yaratıldığının soylenmesi, sonra butun insanlara “Âdemoğulları” diye hitap edilmesi ve Âdem ile eşi icin “anne-babanız” denilmesi[15] Abduh ve Reşîd Rız ’nın goruşunun yanlışlığını ortaya koyan sarih naslardır. Gunumuzde yapılan ilmî keşifleri son nokta olarak gormek veya bilimin teorilerini ispatlanmış gercek bir bilgi gibi telakki etmek bazı mufessirleri bu tur hatalara surukleyebilmektedir.
Cağdaş İslÂm modernistlerinin en onemli ortak noktası, Kur ’an ’a tarihselci ve sembolik yaklaşımları olmuştur. Onlar Kur ’an ’ı; ekonomik, sosyal ve siyasal tesirlerin ortaya cıkardığı bir metin olarak gormuş ve onun belli bir zaman ve cevreye ait olduğunu soylemişlerdir. Modernist ve tarihselcilerin eserleri incelendiğinde, onların dil oyunlarına dayanan oldukca goreceli, tahminlere dayalı ve keyfilik arz eden sembolik ve metaforik izahlarla, gaybî haberler iceren Âyetlerin icini boşaltmayı hedefledikleri anlaşılmaktadır. HÂlbuki dilde lafızların hakiki anlamı esastır. Delilsiz olarak hakiki manayı terk etmek doğru değildir. Mecelle ’de “KelÂmda aslolan mÂnÂ-yı hakîkîdir” denir.[16] Hakikat asıl, mecaz ise onun halefidir. Asıl dururken halefe bakıl­maz. Fakat lafızdan hakikî mÂnÂnın anlaşılması imkÂnsız olursa, o zaman mecÂzî mÂn­sına bakılır. Zira sozun bir mÂn ifade etmesi, mÂnÂsız sayılmasından hayırlıdır. Muhammed ZÂhid el-Kevserî (o. 1952) şoyle der:
“Hak ehli Âlimleri arasında, zÂhirî mÂnÂları mustehîl/imkÂnsız olmadıkca, nassları tevil eden hic kimse yoktur. Bu yuzden hak ehlinin kitaplarında bu hususun şu şekilde tasrih edildiğini gorursun: «Nasslar zÂhirî mÂnÂlarına hamledilir. Bu zÂhirî mÂnÂları bırakıp da nassları, BÂtınîlerin ileri surduğu mÂnÂlara hamletmek ilhaddır. Nassları reddetmek kufurdur».”[17] Zira Bûtî ’nin (o. 2013) dediği gibi, her araştırmacı ve okuyucunun, sozu, hakîkî mÂnÂsından cıkarıp farklı mecÂzî mÂnÂlara cekerek hoşuna giden birini secmesi cÂiz olsaydı, dil felce uğrar, kelimeler mÂnÂlarını kaybeder ve insanlar ne anlayacaklarını bilemez, şaşkın vaziyette kalırlardı.[18]
4. Savunma PsikolojisiMusteşriklerin İslÂm ’a yonelttiği eleştiri ve ithamlar, bazı mufessirleri savunma psikolojisine sokarak, Âyetleri yanlış yorumlamaya sevketmiştir. Mesel Abduh-Rız Allah Rasûlu ’nun (s.a.v) yaptığı butun savaşların savunma savaşı olduğunu soylemişlerdir. Onlara gore İslÂm ’da savaş, muslumanlarla savaşan ve onların din ozgurluğunu tehdit eden kişilerle sınırlıdır ve bunun dışındaki kişilere karşı savaş acılmaz.[19] Bu şekilde tefsir yapanlar, İslÂm ’ı savaşcı ve barbar gostermek isteyenlere bir tepki olarak onun sadece savunma harbine musaade ettiğini ileri suruyor olmalıdırlar.
5. Aklîleştirme GayretiGunumuzde iyice yaygınlaşan ve her şeyi aklî ve bilimsel olarak izah etmeye calışan bir anlayış, zaman zaman mufessirleri tesiri altına alabilmektedir. Nitekim Abduh-RızÂ, prensip olarak mucizeyi kabul etmekle birlikte hissî mucize devrinin Peygamberimizle birlikte bittiğini iddia etmiş ve Kur ’Ân ’daki pek cok mucizeyi aklîleştirip tabiî sebepler dairesinde izah etmeye calışmışlardır.[20] Mustafa İslamoğlu, Hz. Suleyman ’ın emrinde calışan cinler[21] icin “Burada Hz. Suleyman ’ın emri altında calışan «cin gibi ele avuca sığmayan», «cin fikirli» birileri kastedilse gerektir” notunu duşmuştur.[22] Bu da gorunmeyen varlıkları aklîleştirme gayretinden başka bir şey değildir.
6. Orijinal Goruş Ortaya Koyma HevesiKimsenin soylemediği, insanlara farklı ve cÂzip gelecek, boylece onların dikkatini cekecek şeyler soyleyerek şohrete kavuşma arzusu da pek cok insanı yorumda hataya sevketmiştir. Mesel Bayraktar Bayraklı tefsirinin onsozunde şoyle der: “Soylenmişi tekrarlamamak ve bu zamana kadar yapılanları taklit etmemek suretiyle orijinal yorumlar yapma gayretinde olduk. Cunku orijinal şeyler uretmek, Kur ’an tefsirinde bizim sevdamız ve tutkumuzdur.”[23]
Yine kimsenin soylemediği bir soz soyleme hevesiyle yanlış yorumlara duşen Hasan Elik de: “…konumuzla ilgili olan ayetleri incelediğimizde, mufessirlerin coğunun hilÂfına bir kanaate ulaştık ki o da şudur…”[24] diyerek, tefsir gibi ciddî bir araştırmada, son derece indî davranabilmiştir.
Kimsenin soylemediği bir şeyi soylerken cok dikkatli olmak gerekir. Zira hatalı olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. “Cumhûra muhÂlefet kuvve-i hatÂdan ileri gelir” denilmiştir. İmam Zufer (o. 158/775): “Ben biriyle tartıştığımda o susuncaya kadar değil, aklını kaybedinceye, cinnet getirinceye kadar tartışırım” demişti. Kendisine “Tartıştığın kişi nasıl cinnet getirir?” diye sorulunca “Kimsenin soylemediği bir sozu soyler!” cevabını verdi.[25]
7. Kur ’Ân ve İslÂm Hakkında Şupheler Uyandırma İsteğiİnsanların zihninde Kur ’Ân ve İslÂm hakkında şupheler uyandırmak isteyen bazı kimseler kasıtlı olarak sûiniyetle yanlış yorumlar yapmışlardır. Bununla da gayr-i muslimlere hizmet etme, insanları İslÂm ’dan ve Kur ’an ’dan soğutma hedefini gutmuşlerdir. Nitekim bazı muasır zevÂt, “Andolsun, Zikir ’den (Tevrat ’tan) sonra Zebûr ’da da, «Arz ’a muhakkak benim sÂlih kullarım varis olacaktır» diye yazmıştık”[26] Âyetini, “Yeryuzunu, hangi dinden olursa olsun, hangi mezhepten gelirse gelsin ancak onu imar etmeye uygun olan kimselerin imar edeceği” şeklinde tefsir etmişlerdir.[27] Abdullah el-GumÂrî ’ye (o. 1993) gore bu tevilden maksatları Batı somurgeciliğini desteklemek ve “Kur ’an onların dunyaya vÂris olacağını haber veriyor” diye onlara karşı olabilecek mukavemeti kırmaktır.[28] HÂlbuki bu Âyetteki “arz”, cennet veya Allah ’ın mu ’minlere vaad ettiği ve ummet-i Muhammed ’in kÂfirlerden fethedeceği topraklar olarak tefsir edilmiştir.[29]
Sonuc olarak Kur ’Ân-ı Kerim kıyamete kadar gelecek butun insanlara hitap ettiği icin onun bir kısım Âyetlerinin zamana gore yorumlanması kacınılmazdır. Bunu yaparken hataya duşmemek icin tefsir ilminin usûl ve kÂideleriyle zamanın gereklerini bir noktada buluşturmak gerekmektedir.
DİPNOTLAR
[1] Dr. Oğr. Uyesi Murat Kaya, İstanbul Sabahattin Zaim Universitesi, İslami İlimler Fakultesi, Tefsir Anabilim Dalı. [email protected]
[2] Muhammed Huseyin Zehebî, el-İtticÂhÂtu ’l-munharife fî tefsîri ’l-Kur ’Âni ’l-Kerîm -DevÂfiuh ve defʻuha- (Mektebetu Vehbe, 1406/1986), 20.
[3] BuhÂrî, İstitÂbe, 6; İbn Hacer el-AskalÂnî, Tağlîku ’t-taʻlîk al Sahîhi ’l-BuhÂrî, thk. Saîd Abdurrahman Musa (Beyrut, el-Mektebetu ’l-İslÂmî, 1405), 5: 259.
[4] İsmail Kara, “Ulema-siyaset ilişkilerine dair onemli bir metin: Muhalefet yapmak/Muhalefete katılmak”, DîvÂn: İlmî Araştırmalar 3/4 (1998/1): 1-25.
[5] BOA, Yıldız Esas Evrakı, 23 / 71 / 12 / 9.
[6] “Şuphesiz Âlimler peygamberlerin vÂrisleridir.” (Ebû DÂvûd, İlim, 1/3641)
[7] ŞeyhalizÂde FÂtih mezunlarından Hoca Muhyiddin, “Fî 28 CemaziyelÂhir sene 1314 tarihinde ZÂt-ı şÃ‚haneye takdim kılınan arîza”, Kanun-i Esasi 2 (23 Receb 1314 / 28 Kanunievvel 1896): 3.
[8] Mahmûd Muhammed Yakub Tahir, EsbÂbu ’l-hata ’ fi ’t-Tefsîr (DÂru İbni ’l-Cevzî, 1425), 85.
[9] el-MÂide 5/38.
[10] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur ’an Tefsiri (İstanbul, Bayraklı Yay., 2001-2006), 6: 22-23.
[11] Ebû Ubeyd Kāsım b. SellÂm, FedÂilu ’l-Kur ’Ân, thk. MervÂn el-Atıyye ve dğr. (Dımeşk, DÂru İbn Kesîr, 1415/1995), 102-103.
[12] 6/7 (20 Şubat 1937): 6.
[13] Zehebî, el-İtticÂhÂtu ’l-munharife, 95-97.
[14] Abduh-RızÂ, MenÂr, 4: 266.
[15] el-AʻrÂf 7/26-27, 31, 35, 172, 189.
[16] Mecelle, 12. madde.
[17] Muhammed ZÂhid el-Kevserî, Nazratun Âbira fî mezÂimi men yunkiru nuzule İsa (a.s) kable ’l-Âhira (KÂhire: DÂru ’l-Cîl, 1408/1987), 124. Krş. Buyuk Haydar Efendi, Usûl-i Fıkıh Dersleri, haz. İbrahim Subaşı (y.y., ts.), 211.
[18] Bkz. Muhammed Saîd Ramazan el-Bûtî, Fıkhu ’s-Sîre (Dımeşk: DÂru ’l-Fikr, 2007), 47.
[19] Celil Kiraz, MenÂr Tefsirinde Ozgun Yorumlar (Bursa: Emin Yayınları, 2017), 274-281.
[20] Ornekler icin bkz. Kiraz, MenÂr Tefsirinde Ozgun Yorumlar, 148-178.
[21] Sebe ’ 34/12.
[22] Mustafa İslÂmoğlu, Hayat Kitabı Kur ’an -Gerekceli Meal-Tefsir- (İstanbul: Duşun Yayıncılık, 2009), 848, dn. 11.
[23] Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur ’an Tefsiri, 1: 63.
[24] Hasan Elik, Kur ’Ân Işığında Farklı Konular Farklı Yorumlar (İstanbul: İfav Yayınları, 2010), 138.
[25] Kevserî, Nazratun Âbira, 92.
[26] el-Enbiy 21/105.
[27] Ahmed b. Mustafa el-MerÂğî, Tefsîru ’l-MerÂğî (Mısır: Mektebetu Mustafa el-BÂbî, 1365/1946), 27: 76; İbrahim b. İsmail el-EbyÂrî, el-Mevsûatu ’l-Kur ’Âniye (Muessesetu Sicilli ’l-Arab, 1405), 10: 338.
[28] Ebu ’l-Fazl Abdullāh b. Muhammed b. es-Sıddîk el-GumÂrî, Bideʻu ’t-tefÂsîr (ed-DÂru ’l-BeydÂ, DÂru ’r-ReşÃ‚di ’l-Hadîse, 1406/1986), 93.
[29] Taberî, 18: 549-550.
Kaynak: kuranvesunnetyolunda.com
İslam ve İhsan