Kur'Ân-ı Kerim'i tefsir ederken yapılan bazı hatalar...Kur ’Ân-ı Kerîm Allah TeÂl ’nın kullarını hidayete erdirmek icin gonderdiği son kitabıdır. Bu sebeple kıyamete kadar gelecek butun insanların ihtiyacını karşılayacaktır. Bunun icin her devirde onun tefsiri yapılmakta, ihtiva ettiği manalar anlaşılmaya calışılmaktadır. Ancak onu tefsir ederken insanların bir kısım hatalara duştuğu gorulmektedir. Bunların belli başlıları şunlardır:

1- ONYARGI, MEZHEP VE FIRKA TAASSUBU

Kur ’Ân Âyetlerini tefsir ederken en fazla duşulen hata, meseleye bir takım onyargı ve peşin hukumlerle yaklaşmaktır. Bu tavır, buyuk oranda subjektif davranmayı beraberinde getirmektedir. Bilhassa siyÂsî, îtikÂdî ve ideolojik fırkalara mensup kimselerin yorumlarına buyuk oranda tarafgirlik hÂkimdir. Herhangi bir rivayete dayanmayan ve şahsî re ’yle yapılan bu tur tefsirlerde kişi, onceden bir manaya inanmakta, daha sonra Kur ’Ân ’ın lafızlarına bu anlamı yuklemeyi istemektedir.2 Bunun ornekleri pek coktur. İki misal verelim:

1- İbn Omer hÂricîleri en şerli insanlar olarak gorur ve sebebini de “Onlar kÂfirler hakkında inen Âyetleri mu ’minlere uyguluyorlar” diye acıklardı.3 HÂricîler bunu mezhebî taassupları sebebiyle yapıyorlardı. KÂfirlerden bahseden Âyetleri mu ’minlere tatbik etmek doğru değildir, ancak mu ’minler bu Âyetlerden ibret almalı ve ona gore hallerini duzeltmelidirler.

2- SiyÂsî emeller icin Âlimleri ve İslÂmî ilimleri kullanarak insanları yonlendirmek, taraftar toplayıp guc devşirmek, tarih boyunca Muslumanların zarar gorduğu en tehlikeli taktiklerden biri olmuştur.

2- TEFSÎR ŞARTLARINA RİÂYET ETMEMEK

Bir ilmin usûl ve kÂideleri, bir binanın temeli gibidir. Bina ancak sağlam bir temellerle ayakta kalabilir.4 Tefsir ilminin de bir takım usul ve kÂideleri vardır. Tefsir icin belirlenen şartları gereksiz goren bazı insanlar kendi bilgi birikimleri ve kulturleri istikametinde yorumlar yaparak, Kur ’Ân lafızlarını musait olmayan manalarla tefsir etmişlerdir.

Tefsir usul ve kÂidelerini ve Kur ’Ân ilimlerini dikkate almayan, sırf Arap diline dayanan bu tur yorumlar, Kur ’an ’ın kimin kelÂmı olduğunu, kime indiğini ve muhatabın kim olduğunu hic dikkate almamıştır.

Ulûmu ’l-Kur ’Ân konusundaki bilgi eksikliği de tabiî olarak tefsir ve te ’vilin şartlarına riayet etmemeyi beraberinde getirmektedir. Bu da sonucta yorum hatalarına ve ihtilaflara yol acmaktadır. Şu rivayet bunu acıkca ifade etmektedir: Hz. Omer (r.a) bir gun yalnız kalmıştı. Kendi kendine “Peygamberi bir olduğu halde bu ummet nasıl ihtilafa duşecek?” diye duşunmeye başladı. İbn Abbas ’ı cağırtıp:

“–Peygamberi bir, kıblesi aynı olduğu halde bu ummet nasıl ihtilafa duşecek?” diye sordu. İbn Abbas:

“–Ey Mu ’minlerin Emîri, Kur ’Ân bize indirildi ve biz onu okuduk, ne hakkında nÂzil olduğunu bildik. Bizden sonra insanlar gelecek Kur ’Ân ’ı okuyacaklar ama ne hakkında indiğini bilmeyecekler, bu sebeple onun hakkında kendi goruşleri oluşacak. Onların her birinin Kur ’an hakkında goruşleri olunca da ihtilaf edecekler, ihtilafa duşunce de birbirleriyle mucadeleye ve savaşa girişecekler” diye cevap verdi. (Bu cevabı beğenmeyen) Hz. Omer onu tersledi ve azarladı. İbn Abbas da oradan gitti. Omer onun sozu uzerinde bir muddet duşununce ne demek istediğini iyice anladı. Hemen İbn Abbas ’ı cağırtıp “Sozunu bana tekrar et” dedi, o da onceki sozunu tekrarladı. Omer (r.a) onun sozunun manasını idrak etti ve bu izah cok hoşuna gitti.[5]

Modernist tanımlaması icine giren kişilerin en onemli ortak noktası, Kur ’an ’a tarihselci ve sembolik yaklaşım icinde olmalarıdır. Onlar Kur ’an ’ı; ekonomik, sosyal ve siyasal tesirlerin ortaya cıkardığı bir metin olarak gormuş ve onun belli bir zaman ve cevreye ait olduğunu soylemişlerdir. Modernist ve tarihselcilerin eserleri incelendiğinde, onların dil oyunlarına dayanan oldukca goreceli, tahminlere dayalı ve keyfilik arz eden sembolik ve metaforik izahlarla, gaybî haberler iceren Âyetlerin icini boşaltmayı hedefledikleri anlaşılmaktadır. HÂlbuki dilde lafızların hakiki anlamı esastır. Delilsiz olarak hakiki manayı terk etmek doğru değildir. Mecelle ’de “KelÂmda aslolan mÂnÂ-yı hakîkîdir” denir.6 Hakikat asıl, mecaz ise onun halefidir. Asıl dururken halefe bakıl-maz. Fakat lafızdan hakikî mÂnÂnın anlaşılması imkÂnsız olursa, o zaman mecÂzî mÂnÂ-sına bakılır. Zira sozun bir mÂn ifade etmesi, mÂnÂsız sayılmasından hayırlıdır. Muhammed ZÂhid el-Kevserî (o. 1952) şoyle der:

“Hak ehli Âlimleri arasında, zÂhirî mÂnÂları mustehîl/imkÂnsız olmadıkca, nassları tevil eden hic kimse yoktur. Bu yuzden hak ehlinin kitaplarında bu hususun şu şekilde tasrih edildiğini gorursun: «Nasslar zÂhirî mÂnÂlarına hamledilir. Bu zÂhirî mÂnÂları bırakıp da nassları, BÂtınîlerin ileri surduğu mÂnÂlara hamletmek ilhaddır. Nassları reddetmek kufurdur».”[7] Zira Bûtî ’nin (o. 2013) dediği gibi, her araştırmacı ve okuyucunun, sozu, hakîkî mÂnÂsından cıkarıp farklı mecÂzî mÂnÂlara cekerek hoşuna giden birini secmesi cÂiz olsaydı, dil felce uğrar, kelimeler mÂnÂlarını kaybeder ve insanlar ne anlayacaklarını bilemez, şaşkın vaziyette kalırlardı.[8]

4- SAVUNMA PSİKOLOJİSİ

Musteşriklerin İslÂm ’a yonelttiği eleştiri ve ithamlar, bazı mufessirleri savunma psikolojisine sokarak, Âyetleri yanlış yorumlamaya sevketmiştir. Mesel Abduh-Rız Allah Rasûlu ’nun (s.a.v) yaptığı butun savaşların savunma savaşı olduğunu soylemişlerdir. Onlara gore İslÂm ’da savaş, muslumanlarla savaşan ve onların din ozgurluğunu tehdit eden kişilerle sınırlıdır ve bunun dışındaki kişilere karşı savaş acılmaz.9 Bu şekilde tefsir yapanlar, İslÂm ’ı savaşcı ve barbar gostermek isteyenlere bir tepki olarak onun sadece savunma harbine musaade ettiğini ileri suruyor olmalıdırlar.

5- AKLÎLEŞTİRME GAYRETİ

Gunumuzde iyice yaygınlaşan ve her şeyi aklî ve bilimsel olarak izah etmeye calışan bir anlayış, zaman zaman mufessirleri tesiri altına alabilmektedir. Nitekim Abduh-RızÂ, prensip olarak mucizeyi kabul etmekle birlikte hissî mucize devrinin Peygamberimizle birlikte bittiğini iddia etmiş ve Kur ’Ân ’daki pek cok mucizeyi aklîleştirip tabiî sebepler dairesinde izah etmeye calışmışlardır.10 Mustafa İslamoğlu, Hz. Suleyman ’ın emrinde calışan cinler11 icin “Burada Hz. Suleyman ’ın emri altında calışan «cin gibi ele avuca sığmayan», «cin fikirli» birileri kastedilse gerektir” notunu duşmuştur.12 Bu da gorunmeyen varlıkları aklîleştirme gayretinden başka bir şey değildir.

6- ORİJİNAL GORUŞ ORTAYA KOYMA HEVESİ

Kimsenin soylemediği, insanlara farklı ve cÂzip gelecek, boylece onların dikkatini cekecek şeyler soyleyerek şohrete kavuşma arzusu da pek cok insanı yorumda hataya sevketmiştir. Mesel Bayraktar Bayraklı tefsirinin onsozunde şoyle der: “Soylenmişi tekrarlamamak ve bu zamana kadar yapılanları taklit etmemek suretiyle orijinal yorumlar yapma gayretinde olduk. Cunku orijinal şeyler uretmek, Kur ’an tefsirinde bizim sevdamız ve tutkumuzdur.”13

Kimsenin soylemediği bir şeyi soylerken cok dikkatli olmak gerekir. Zira hatalı olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. “Cumhûra muhÂlefet kuvve-i hatÂdan ileri gelir” denilmiştir. İmam Zufer (o. 158/775): “Ben biriyle tartıştığımda o susuncaya kadar değil, aklını kaybedinceye, cinnet getirinceye kadar tartışırım” demişti. Kendisine “Tartıştığın kişi nasıl cinnet getirir?” diye sorulunca “Kimsenin soylemediği bir sozu soyler!” cevabını verdi.14

7- KUR ’ÂN VE İSLÂM HAKKINDA ŞUPHELER UYANDIRMA İSTEĞİ

İnsanların zihninde Kur ’Ân ve İslÂm hakkında şupheler uyandırmak isteyen bazı kimseler kasıtlı olarak sûiniyetle yanlış yorumlar yapmışlardır. Bununla da gayr-i muslimlere hizmet etme, insanları İslÂm ’dan ve Kur ’an ’dan soğutma hedefini gutmuşlerdir. Nitekim bazı muasır zevÂt, “Andolsun, Zikir ’den (Tevrat ’tan) sonra Zebûr ’da da, «Arz ’a muhakkak benim sÂlih kullarım varis olacaktır» diye yazmıştık”15 Âyetini, “Yeryuzunu, hangi dinden olursa olsun, hangi mezhepten gelirse gelsin ancak onu imar etmeye uygun olan kimselerin imar edeceği” şeklinde tefsir etmişlerdir.16 Abdullah el-GumÂrî ’ye (o. 1993) gore bu tevilden maksatları Batı somurgeciliğini desteklemek ve “Kur ’an onların dunyaya vÂris olacağını haber veriyor” diye onlara karşı olabilecek mukavemeti kırmaktır.17 HÂlbuki bu Âyetteki “arz”, cennet veya Allah ’ın mu ’minlere vaad ettiği ve ummet-i Muhammed ’in kÂfirlerden fethedeceği topraklar olarak tefsir edilmiştir.18

Sonuc olarak Kur ’Ân-ı Kerim kıyamete kadar gelecek butun insanlara hitap ettiği icin onun bir kısım Âyetlerinin zamana gore yorumlanması kacınılmazdır. Bunu yaparken hataya duşmemek icin tefsir ilminin usûl ve kÂideleriyle zamanın gereklerini bir noktada buluşturmak gerekmektedir.

Dipnotlar: 1) Dr. Oğr. Uyesi Murat Kaya, İstanbul Sabahattin Zaim Universitesi, İslami İlimler Fakultesi, Tefsir Anabilim Dalı. [email protected] 2) Muhammed Huseyin Zehebî, el-İtticÂhÂtu ’l-munharife fî tefsîri ’l-Kur ’Âni ’l-Kerîm -DevÂfiuh ve defʻuha- (Mektebetu Vehbe, 1406/1986), 20. 3) BuhÂrî, İstitÂbe, 6; İbn Hacer el-AskalÂnî, Tağlîku ’t-taʻlîk al Sahîhi ’l-BuhÂrî, thk. Saîd Abdurrahman Musa (Beyrut, el-Mektebetu ’l-İslÂmî, 1405), 5: 259. 4) Mahmûd Muhammed Yakub Tahir, EsbÂbu ’l-hata ’ fi ’t-Tefsîr (DÂru İbni ’l-Cevzî, 1425), 85. 5) Ebû Ubeyd Kāsım b. SellÂm, FedÂilu ’l-Kur ’Ân, thk. MervÂn el-Atıyye ve dğr. (Dımeşk, DÂru İbn Kesîr, 1415/1995), 102-103. 6) Mecelle, 12. madde. 7) Muhammed ZÂhid el-Kevserî, Nazratun Âbira fî mezÂimi men yunkiru nuzule İsa (a.s) kable ’l-Âhira (KÂhire: DÂru ’l-Cîl, 1408/1987), 124. Krş. Buyuk Haydar Efendi, Usûl-i Fıkıh Dersleri, haz. İbrahim Subaşı (y.y., ts.), 211. 8) Bkz. Muhammed Saîd Ramazan el-Bûtî, Fıkhu ’s-Sîre (Dımeşk: DÂru ’l-Fikr, 2007), 47. 9) Celil Kiraz, MenÂr Tefsirinde Ozgun Yorumlar (Bursa: Emin Yayınları, 2017), 274-281. 10) Ornekler icin bkz. Kiraz, MenÂr Tefsirinde Ozgun Yorumlar, 148-178. 11) Sebe ’ 34/12. 12) Mustafa İslÂmoğlu, Hayat Kitabı Kur ’an -Gerekceli Meal-Tefsir- (İstanbul: Duşun Yayıncılık, 2009), 848, dn. 11. 13) Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur ’an Tefsiri, 1: 63. 14) Kevserî, Nazratun Âbira, 92. 15) el-Enbiy 21/105. 16) Ahmed b. Mustafa el-MerÂğî, Tefsîru ’l-MerÂğî (Mısır: Mektebetu Mustafa el-BÂbî, 1365/1946), 27: 76; İbrahim b. İsmail el-EbyÂrî, el-Mevsûatu ’l-Kur ’Âniye (Muessesetu Sicilli ’l-Arab, 1405), 10: 338. 17) Ebu ’l-Fazl Abdullāh b. Muhammed b. es-Sıddîk el-GumÂrî, Bideʻu ’t-tefÂsîr (ed-DÂru ’l-BeydÂ, DÂru ’r-ReşÃ‚di ’l-Hadîse, 1406/1986), 93. 18) Taberî, 18: 549-550.

Kaynak: Dr. Oğr. Uyesi Murat Kaya, Altınoluk Dergisi, Sayı: 393
İslam ve İhsan