Âyet-i kerîmeler mûcibince omrumuzun sonuna kadar, devamlı artan bir hizmet aşkı icinde bulunmaya gayret etmeliyiz.Emevîler devrinde, Allah Resûlu ’nun fetih mujdesine nÂil olmak isteyen İslÂm ordusu, İstanbul onlerine gelmişti. Ordunun icinde Eyup Sultan Hazretleri de bulunmaktaydı.
KENDİNİZİ TEHLİKEYE ATMAYIN! Rumlar, arkalarını şehrin surlarına vermiş savaşırlarken, EnsÂr ’dan bir zÂt, atını Bizanslıların ortasına kadar surdu. Bunu goren bir İslÂm askeri; “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız!” Âyet-i kerîmesinden hareketle ve hayretler icinde:
“–LÂ ilÂhe illÂllÂh! Şuna bakın! Kendini goz gore gore tehlikeye atıyor!” dedi. Bunun uzerine Eyup Sultan Hazretleri şoyle dedi:
“–Ey mu ’minler! Bu Âyet, biz EnsÂr hakkında nÂzil oldu. Allah, Peygamberi ’ne yardım edip dînini gÂlip kıldığında biz; «Artık mallarımızın başında durup onların ıslÂhı ve nemÂlanmasıyla meşgul olalım.» demiştik. Bunun uzerine; «Allah yolunda infÂk ediniz de, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız. Bir de ihsanda bulununuz, zîr Allah, (yaptığını en guzel şekilde yapan ve ihsan şuuru ile yaşayan) muhsinleri sever.» (el-Bakara, 195) Âyeti nÂzil oldu. Âyet-i kerîmede buyrulan «kendi eliyle kendini tehlikeye atmak»tan maksat; bağ ve bahce gibi dunyÂlıklarla uğraşmaya dalıp, Hak yolunda gayreti terk ve ihmÂl etmemizdir.”
İşte bu ilÂhî îkÂza butun samîmiyetiyle ittib eden Eyup Sultan Hazretleri de, kulluk mes ’ûliyetinin hakkını verebilme endişesi icerisinde, hicbir zaman amellerini yeterli gormemiş ve Allah yolunda hizmetten geri kalmamıştır. Îman heyecanıyla seksen kusur yaşlarında iken katıldığı bu sefer esnÂsında vefÂt ederek şehitlik mertebesine nÂil olmuştur. (Bkz. Ebû DÂvûd, CihÂd, 22/2512; Tirmizî, Tefsîr, 2/2972)
HALİFE OMER BİN ABDULAZİZ ’İN VİCDAN MUHASEBESİ İslÂm tÂrihine iki bucuk senelik hilÂfetiyle en buyuk imzalardan birini atan Omer bin Abdulaziz de, dÂim bir vicdan muhÂsebesi icinde bulunurdu. Hanımının kendisini tesellî sadedinde soylediği sozlerine mukÂbil:
“–Ey FÂtıma! Yarın hesap gununde Rabbim beni mes ’ûl olduğum insanlardan dolayı sorguya cekerse, Resûlullah bana itÂb ve serzenişte bulunursa, ben nasıl cevap vereceğim?!” der ve sanki suya duşmuş yaralı bir kuşun cırpınışı gibi hÂlden hÂle girerdi.
Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“Ey îmÂn edenler! Allah ’tan, O ’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Muslumanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrÂn, 102)
“Sana yakîn (olum) gelinceye kadar Rabbine kulluğa devÂm et!” (el-Hicr, 99)
“Boş kaldın mı hemen (başka bir) işe koyul ve yalnız Rabbine yonel.” (el-İnşirah, 7-8)
Âyet-i kerîmeler mûcibince omrumuzun sonuna kadar, devamlı artan bir hizmet aşkı icinde bulunmaya gayret etmeliyiz. Bu hususta da Efendimiz ’i ornek almalıyız. O, gecmiş ve gelecek butun gunahları bağışlanmış olduğu hÂlde, geceleri sabahlara kadar gozyaşları icinde namaz kılar, istiğfÂr ederdi.
Mescid yapılırken mubÂrek sırtında taş taşırdı. ArÂziye cıktıklarında yemek pişirilmesi icin odun toplardı.
Bedir Harbi ’ne gidilirken de uc sahÂbî ile nobetleşe deveye bindi. SahÂbîler, kendi haklarını ısrarla O ’na ikrÂm etmek istediler. Fakat O, bunu kabûl etmedi ve:
“–Ben sevap kazanma husûsunda sizden daha mustağnî değilim. Siz de yurumeye benden daha tahammullu değilsiniz.” buyurdu. (HÂkim, II, 100/2453; İbn-i Sa ’d, II, 21; Ahmed, I, 422)
VelhÂsıl, CenÂb-ı Hakk ’ın biz kullarına lutfettiği kÂbiliyet ve imkÂnların nisÂbını tÂyin etmek mumkun olmadığından, son nefesimize kadar, tÂkatimiz nisbetinde kendimizi Hak yolunda hizmete adamak durumundayız.
Kaynak: Osman Nurş Topbaş, Oyle Bir Rahmet Ki, Erkam Yayınları


İslam ve İhsan