İnsanoğlunun yeryuzundeki vazifesi, ilÂhî muhabbeti gonullere aşılayan bir rahmet kapısı olmaktır. Buyuk ruhlar, CenÂb-ı Hakk ’ın şefkat ve merhamet nazarı ile mahlûkÂta bakış tarzına muvaffak olanlardır.
Şu hÂdise ne kadar ibretlidir:

Abdullah bin CÂfer -radıyallÂhu anh- bir seyahat esnasında, bir hurma bahcesine uğradı. Bahcenin hizmetcisi, siyÂhî bir kole idi. Koleye uc adet ekmek getirmişlerdi. Bu sırada bir kopek geldi. Kole, ekmeklerden birini ona attı. Kopek, ekmeği yedi. Oburunu attı. Onu da yedi. Ucuncuyu de attı. Onu da yedi.

Bunun uzerine Abdullah bin CÂfer -radıyallÂhu anh- ile kole arasında şoyle bir konuşma gecti:

“–Senin ucretin nedir?”

“–İşte gorduğunuz uc ekmek.”

“–Nicin hepsini kopeğe verdin?”

“–Buralarda hic kopek yoktu. Bu kopek uzaklardan gelmiş olmalı. Ac kalmasına gonlum rÂzı olmadı.”

“–Peki bugun sen ne yiyeceksin?”

“–Sabredeceğim, gunluk hakkımı Rabbimin bu ac mahlûkuna devrettim.”

Bu guzel ahlÂk karşısında hayran kalan Abdullah -radıyallÂhu anh-;

“–SubhÂnallah! Bir de benim cok comert olduğumu soylerler! HÂlbuki bu kole benden daha comertmiş!” buyurdu.

Ardından da o koleyi ve hurma bahcesini satın aldı ve koleyi ÂzÂd edip bahceyi ona hediye etti. (GazÂlî, KimyÂ-yı SaÂdet, trc. A. Faruk Meyan, İstanbul 1977, s. 467)

Kaynak: www.osmannuritopbas.com
İslam ve İhsan