
“Allah” diyen duygulu bir kalp ile bir hak ciğnenemez, bir gonle diken batırılamaz. Katılık, kalbe garazkÂrlıktır. Onun başladığı yerde dinî duygular zaafa uğrar. Kalpsiz okunan bir Kur ’Ân ’dan ne anlaşılabilir?Kal­bin kor­kunc bir has­ta­lı­ğı da ka­tı­lık­tır ki, za­rîf ve la­tîf neşvele­rin, in­s­nî duy­gu­la­rın ve rû­h­nî akis­le­rin n­rin te­mas­la­rı­nı du­ya­ma­mak mah­rû­mi­ye­ti­dir. Boy­le kalb­ler, ita­at ta­nı­maz, ir­şÃ‚d se­si din­le­mez, inil­ti-fer­yÂd duy­maz, mer­ha­met ve şef­kat ne­dir bil­mez­ler. Taş­lar bi­le bu kalb­le­re na­za­ran da­ha yu­mu­şak, daha sıcak ve se­vim­li ka­lır. Ce­nÂb-ı Hak Kur ’Ân-ı Ke­rîm ’de bu ha­kî­ka­ti şoy­le if­de bu­yur­muş­tur:
“...(Ne var ki) bun­lar­dan son­ra yi­ne kalb­le­ri­niz ka­tı­laş­tı. Ar­tık kalb­le­ri­niz taş gi­bi ya­hut da­ha da ka­tı­dır. Cun­ku taş­lar­dan oy­le­si var ki, icin­den ır­mak­lar kay­nar. Oy­le­si de var ki, cat­lar da on­dan su fış­kı­rır. Taş­lar­dan bir kıs­mı da Al­lÂh kor­ku­suy­la yu­ka­rı­dan aşa­ğı yu­var­la­nır. Al­lÂh yap­mak­ta ol­duk­la­rı­nız­dan g­fil de­ğil­dir.” (el-Ba­ka­ra, 74)
Âyet-i ke­rî­me­den an­la­şı­la­ca­ğı uze­re kal­bin ka­tı­lı­ğı, Al­lÂh ’ı ha­tır­la­ma­mak ve il­hî ha­kî­kat­ler­le uzun bir su­re un­si­yet­ten mah­rûm kal­ma­nın ta­biî bir ne­tî­ce­si­dir. Di­ğer bir Âyet-i ke­rî­me­de de Yu­ce Rab­bi­miz şoy­le bu­yu­rur:
“Al­lÂh ’ı zik­ret­mek hu­sû­sun­da kalb­le­ri ka­tı­laş­mış kim­se­le­re ya­zık­lar ol­sun. İş­te on­lar apa­cık bir sa­pık­lık icin­de­dir­ler.” (ez-Zu­mer, 22)
HAK KATINDA KIYMETSİZ OLAN AMELLER Has­ta ve g­fil kalb­ler­le ya­pı­lan amel­ler, Hak ka­tın­da kıy­me­ti­ni kay­be­der. Kalb­ler, Hak nû­ruy­la ay­dın­lan­ma­dık­ca kor­le­şir ve his­siz­le­şir. K­inÂt­ta­ki il­hî es­r­rı fÂş eden bin­bir na­kı­şı, kev­nî Âyet­le­ri go­re­mez h­le ge­lir. Âyet-i ke­rî­me­de Ce­nÂb-ı Hak:
“(Ey Ha­bî­bim! Sa­na kar­şı ge­len­ler) hic yer­yu­zun­de do­laş­ma­dı­lar mı? (Şa­yet ib­ret na­za­rıy­la do­laş­mış ol­sa­lar­dı), du­şu­ne­bi­le­cek­l e­ri (his­se­de­bi­le­cek­ ;le­ri) kalb­le­ri, işi­te­cek­le­ri ku­lak­la­rı olur­du. Ger­cek şu ki, goz­ler kor ol­maz; l­kin go­ğus­ler icin­de­ki kalb­ler kor olur.” (el-Hac, 46) bu­yur­mak­la ib­ret na­zar­la­rı­nın kalb­ler icin ih­y edi­ci bir uya­rı­cı mev­ki­in­de bu­lun­du­ğu­nu be­yÂn et­mek­te­dir. Kal­bin nû­ruy­la bak­madık­ca, goz pen­ce­re­si bir işe ya­ra­maz. Zî­r bu­ğu­lu bir ca­mın ar­ka­sın­dan net bir man­za­ra sey­ret­mek mum­kun de­ğil­dir.
Kal­bin ih­mÂl edi­len ku­cuk has­ta­lık­la­rı da­hî, te­l­fî­si mum­kun ol­ma­yan bu­yuk ka­yıp­la­ra ve hat­t onun m­nen olu­mu­ne se­be­bi­yet ve­re­bi­lir. Bu se­bep­le kalb­le­rin, bu­yuk bir îmÂn ti­tiz­li­ği icin­de mu­h­fa­za edi­le­rek, Al­lÂh ’ın ir­de­si­ne tes­lîm ol­ma­sı za­rû­rî­dir. Ce­nÂb-ı Hakk ’a tam m­n­sıy­la tes­lîm ol­muş bir in­sa­nı, Ya­ra­tan ’ın­dan baş­ka sevk ve id­re ede­cek hic­bir guc yok­tur. Şu ha­dîs-i şe­rîf, kal­bi mu­h­fa­za­nın za­rû­re­ti­ni ne gu­zel if­de eder:
“Ha­be­ri­niz ol­sun ki, in­san­da bir et par­ca­sı var­dır. O iyi olur­sa bu­tun be­den iyi olur; o bo­zuk olur­sa bu­tun be­den bo­zuk olur. İş­te o, kalb­dir.” (Bu­h­rî, ÎmÂn, 39)
KALBİ ALLAH'A TESLİM ETMEK ZARURİDİR Bu dun­yÂ, Ce­nÂb-ı Hakk ’ın im­ti­han ve tek­lîf sah­r­sı­dır. Uze­rin­de tur­lu tur­lu im­ti­han ruz­gar­la­rı es­mek­te ve in­san kal­bi­ni ce­şit­li te­sir­ler al­tın­da tu­ta­rak, bir o ya­na bir bu ya­na su­ruk­le­mek­te­dir.
Dun­y­nın im­ti­hÂn me­k­nı ola­rak tak­dîr edil­me­si­nin ta­biî bir ne­tî­ce­si ola­rak ce­re­yÂn eden bir­bi­ri­ne zıt vu­kû­at fır­tı­na­la­rı­nın, kal­bi, bir ku­ru yap­rak gi­bi onu­ne ka­tıp su­ruk­le­me­me­si icin, onun bu te­sir­ler­den mu­h­fa­za edil­me­si za­rû­rî­dir. Bu iti­bar­la da kal­bi, Ce­nÂb-ı Hakk ’ın il­hî nus­ret ve mu­Ã‚ve­ne­ti ci­he­tin­den esen tat­lı mel­tem­le­re tes­lîm et­mek îcÂb eder. Bu da an­cak Al­lÂh ’a il­ti­c et­mek, O ’nun emir ve ne­hiy­le­ri­ne ita­at ve tes­lî­mi­yet gos­ter­mek­le mum­kun­dur.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan