
İlÂhî muhabbet deryÂsına dalmış bir Hak Âşığı olan BÂyezîd-i Bistamî -rahmetullahi aleyh-, gercek zÂhidlerin, dunyaya "kesben değil kalben" değer vermeyenler olduğunu soyler. Dunya ve ahiret arasında tercih yapanların kıyasını yapan BÂyezîd -rahmetullÂhi aleyh- ahireti tercih edenlerin "kalbinde muhabbetin galip geleceğini" ifade eder.
BÂyezîd-i BistÂmî Hazretleri ’ne gore zÂhid, hicbir mal ve mulke sahip olmayan kişi değildir. LÂkin asıl zÂhid, malını mulkunu kendine izÂfe etmeyen, hakîkatte hicbir şeye mÂlik olmadığı şuuru icinde yaşayan ve gonlunu fÂnî varlıklara esir etmeyen kişidir. (Bkz. Ebû TÂlib Mekkî, Kutu ’l-Kulûb, I, 447.)
Zira meşrû kazancıyla servet sahibi olan mu ’min de Hak katında makbûl bir kuldur. Boyle kullar dÂimÂ; “Mulk AllÂh ’ındır, hepsi Rabb'imiz ’e Âittir, bizler ancak birer emÂnetciyiz” idrÂki icinde olup, sahip oldukları her şeyden Allah yolunda infÂk ederler. FÂnî dunyanın aldatıcı oyuncaklarına gonul kaptırmaz, kalplerini dunya servetinin kasası olmaktan muhÂfaza ederler.
Şu ifÂdeler, BÂyezîd-i BistÂmî Hazretleri ’nin dunyaya bakış tarzını ne guzel hulÂsa eder:
“Dunyanın ne kıymeti var ki ona karşı zÂhid davranmaktan bahsedilsin!” (AbbÂs, Ebû Yezîd, s. 90.)
“Dunya, ehli icin aldanış icinde aldanıştır. Âhiret, ehli icin surur icinde sururdur. AllÂh ’a muhabbet ise nurdan bir surur ve nûr ustune nûrdur.” (Sehlegî, a.g.e, s. 124; HÂnî, HadÂik, s. 322.)
Yine BÂyezîd -rahmetullÂhi aleyh- dunyayı tercih eden ile Âhireti tercih eden kimsenin vasıflarını şoyle sıralar:
DUNYAYI AHİRETİNE TERCİH EDEN KİŞİ
Dunyayı Âhirete tercih eden kişinin:
- CÂhilliği bilgisinden,
- Gafleti zikrinden,
- Gunahı sevÂbından cok olur.
AHİRETİ DUNYAYA TERCİH EDEN SALİH KİŞİ
Âhireti dunyaya tercih eden sÂlih kişinin ise:
- Sukûtu konuşmasından,
- Fakirliği zenginliğinden (yani kanaati hırs ve tamahından),
- Son nefes endişesi, sevincinden fazla olur. Kalbinde muhabbet gÂlip olur. Sırrı, yakınlık makÂmında bulunur. Nefsi, hizmet bağıyla bağlanır. Kalbi, takv ve rızÂ-yı ilÂhî istikÂmetinde olur. Rûhu, sohbetin unsiyetiyle huzur bulur.” (AbbÂs, Ebû Yezîd, s. 86; Sehlegî, a.g.e, s. 125.)
Hakîkî zuhde uc fasılda erdiğini ifÂde eden BÂyezîd -rahmetullÂhi aleyh-; “Birinci fasılda dunya ve icindekilere, ikinci fasılda Âhiret ve icindekilere, ucuncu fasılda ise Allah TeÂl ’dan gayri her şeye karşı zÂhid oldum, onları gonlumden cıkardım.” buyurur. (Kuşeyrî, a.g.e, s. 58.)
Yine bu hususta şoyle buyurmuştur:
“İlk hacca gittiğimde sadece KÂbe ’yi gordum. İkinci gidişimde hem KÂbe ’yi hem de KÂbe ’nin Rabbi ’ni gordum. Ucuncu gidişimde ise sadece KÂbe ’nin Rabbi ’ni gordum.”(Hucvîrî, Keşfu ’l-Mahcûb, s. 319.)
MÂnevî tekÂmul icin kalbi dunya muhabbetinden korumak kadar, “az yeme”nin de ehemmiyetine dikkat ceken BÂyezîd -rahmetullÂhi aleyh- şoyle buyururdu:
“Aclık, bulut gibidir. Kişi az yemeye riÂyet edince, kalbi hikmet yağmurları yağdırmaya başlar.” (AttÂr, Tezkire, s. 198; HÂnî, HadÂik, s. 319.)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan