
Hayırlı işlerde acele etmek doğru mu? Allah ’ın razı olacağı ve bize sevap kazandıracak amel nedir? Hayırlı işlere nasıl koşulmalıdır? Hayırlı işe koşmanın faydaları...Hayırlı işlere koşmak ile hadisler ve hadislerin acıklaması…
1- Ebû Hureyre ’den (r.a) rivÂyet edildiğine gore Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplamadan evvel, sÂlih ameller işlemekte acele ediniz! Oyle zamanlar geldiğinde insan, sabah mu ’min iken akşama kÂfir olarak cıkar; akşam mu ’min iken sabaha kÂfir olarak cıkar. Dinini kucuk bir dunyalığa satar.” (Muslim, ÎmÂn, 186. Ayrıca bkz. Tirmizî, Fiten, 30; Zuhd, 3; İbn-i MÂce, İkÂme, 78; Ahmed, II, 303, 372, 523)
2- Ebû Hureyre ’den (r.a) rivÂyet edildiğine gore Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Yedi şey gelmeden evvel, sÂlih ameller işlemekte acele ediniz! Yoksa gercekten siz;
(İbadeti, haram ve helÂl hudutlarını) unutturan fakirlik,Azdıran zenginlik,(Her şeyi) bozup perişan eden hastalık,Aklı ve idrÂki zaafa uğratarak sacma-sapan konuşturan ihtiyarlık,Ansızın geliveren olum,Gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi DeccÂl ve,Kıyametten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz? KıyÂmet ise, belÂsı en muthiş ve en acı olandır.” (Tirmizî, Zuhd, 3/2306)
3- Amr bin Abese ’den (r.a) rivÂyet edildiğine gore Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Kimin, Allah yolunda bir tek sacı ağarırsa, bu kıyamet gunu onun icin bir nûr olur.” (Tirmizî, FedÂilu ’l-CihÂd, 9/1635; NesÂî, CihÂd, 26/3140; Ahmed, IV, 113)
4- CÂbir bin Abdullah (r.a) şoyle anlatır:
Uhud gunu bir adam Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ’e:
“–Eğer oldurulursem, nerede olurum?” diye sordu. Peygamber:
“–Cennet ’te” cevabını verdi.
Bunun uzerine o sahabî, (yemekte olduğu) elindeki hurmaları attı, sonra da şehid duşunceye kadar savaştı. (BuhÂrî, MeğÂzî, 17; Muslim, İmÂre, 143. Ayrıca bkz. NesÂî, CihÂd, 31)
5- Ebû Saîd el-Hudrî ’den (r.a) rivÂyet edildiğine gore Resûlullah, ashÂbının gerilerde saf tutmaya calıştığını gordu. Bunun uzerine onlara:
“One doğru gelin ve bana uyun! Sizden sonrakiler de size uysunlar! Bir topluluk devamlı sûrette geri dura dura, Allah onları geri bırakır” buyurdu. (Muslim, SalÂt, 130. Ayrıca bkz. Ebû DÂvûd, SalÂt, 97/680; NesÂî, İmÂmet, 17; İbn-i MÂce, İkÂmet, 45; Ahmed, III, 34)
HADİSLERİN ACIKLAMASIÂhiret yolcusu olan ve dunyanın gidişÃ‚tından mes ’ûl tutulan insan, bir goz acıp kapayıncaya kadar gecen şu kısacık dunya hayatını, ne kadar hayır ve iyiliklerle doldurabilirse, ebedî hayatta o kadar mes ’ûd olacaktır. Cunku CenÂb-ı Hakk ’ın dunyada yapılan iyiliklere verdiği mukÂfÂtlar, hayallere sığmayacak kadar muhteşemdir. Bu sebeple Âhirette Allah ’ın nimetlerini ve iyiliklere verdiği mukÂfÂtı goren mu ’minler, dunyada yaptıkları hayırları cok az gorecek ve daha fazla yapamadıkları icin hayıflanacaklardır.
Peygamber Efendimiz ’in haber verdiğine gore, “Bir kişi doğduğundan itibaren ihtiyarlık sebebiyle vefat ettiği gune kadar, Allah rızÂsını kazanma uğruna yuz ustu yerlerde surunse, yani ibadet, tÂat ve hizmetlere koşmak icin her turlu meşakkate katlansa bile, kıyÂmet gunu bu yaptıklarını cok az gorecek ve daha fazla yapmış olmayı hasretle arzu edecektir.” (Bkz. Ahmed, IV, 185; Beyhakî, Şuab, I, 479; Heysemî, I, 51; X, 225, 358)
Yapılan butun hayırların asıl faydası, onu işleyene Âittir. İlk bakışta iyiliğin faydası başkalarına dokunuyormuş gibi gorunse de, onun nihÂî faydası ve mÂnevî kazancı sahibine aittir.
Âyet-i kerimelerde şoyle buyrulur:
“İyilik işleyenin faydası, kendisinedir.” (CÂsiye 45/15)
“Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz icindir. Yapacağınız hayırları, ancak Allah ’ın rızÂsını kazanmak icin yapmalısınız. Hayır olarak infak ettiğiniz ne varsa; karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Bakara 2/272)
Bir de yapılan hicbir iyilik zÂyî olmamaktadır. CenÂb-ı Hak, hepsini kaydederek kıyÂmet gunu karşımıza cıkaracaktır. Nitekim Kur ’Ân ’da şoyle buyrulmaktadır:
“Her ne hayır işlerseniz, Allah onu mutlaka bilir.” (Bakara 2/215, 197)
“Namazı kılın, zekÂtı verin, onceden kendiniz icin yaptığınız her iyiliği Allah ’ın katında bulacaksınız. Şuphesiz Allah, yaptıklarınızı noksansız olarak gorur.” (Bakara 2/110)
Bunun icin bir mu ’minin hayatta iken elden geldiğince sÂlih ameller işlemesi ve hayır işlerine koşması îcÂb eder. Zamanı en guzel şekilde değerlendirmek, elde edilen fırsatları kacırmamak, hayır icin yeni fırsatlar aramak ve bu konuda acele etmek gibi guzel vasıflar, Allah ’a ve Âhiret gunune iman eden bir mu ’minin şiÂrı olmalıdır. Cunku CenÂb-ı Hak, kullarına boyle davranmalarını tavsiye ederek:
“…Hayır işlerinde yarışınız!..” (Bakara 2/148)
“…Onlar hayırlı işlere koşar, birbirleriyle yarış ederler...” buyurmaktadır. (Âl-i İmrÂn 3/114)
HAYIRLI İŞLERDE ACELE EDİNBirinci hadisimizde, Resûlullah, şartlar musÂit iken gaflet etmeyip sÂlih amellerde ve hayırlı işlerde acele davranmayı tavsiye etmektedir. Zira zaman, hep aynı şekilde akıp gitmez. An gelir şartlar değişir, fitneler zuhûr eder ve daha once kolayca yapılabilecek iyilikler o vakit yapılamaz olur. Fitneler ortalığı oyle karartır ki, coğu insan iyilik nedir, kotuluk hangisidir onu dahî bilemez. Herkes canının derdine duşer, dinle imanla uğraşmak istemez ve insanın en kıymetli varlığı olan iman, insanların gozunde basitleşir. Pek coğu ne yaptığını bilmediğinden ve İslÂmî hususlardaki cehÂleti sebebiyle sabah mu ’min iken akşama kÂfir oluverir, akşam mu ’min iken sabaha kÂfir olarak cıkar. Bu durum onun dînî bir eğitim almayışından olabileceği gibi, daha cok da dunyevî menfaatler uğruna her şeyini fed etmesinden kaynaklanır. O zaman insan az bir dunya menfaati karşılığında dînini ve imanını satıverir.
Zemînin boylesine kaygan olduğu devirlerde, imanını muhafaza adına mu ’minin sarılacağı en sağlam kulp, yine sÂlih ameller ve hayır işleri yapmaktır. Fitne, fesat, zulum ve zilletin hukum surduğu fevkalÂde durumlarda, sÂlih ameller işleme zırhını kuşanmak, kişinin imanını sağlamlaştırır ve muhafaza eder.
ALLAH ’IN RAZI OLACAĞI AMELİnsanın iyilik yapmasına, sadece buyuk fitneler mÂnî olmaz. İnsanın hayır işlerine koşmasına imkÂn vermeyen daha başka durumlar da mevzubahistir. İkinci hadisimizde Resûlullah, bu fitneler gelmeden evvel de Allah ’ın rÂzı olacağı ve bize sevap kazandıracak salih amellere koşmamızı tavsiye etmektedir.
Mesel insanın başına her an fakirlik gelebilir. Kişi ihtiyac icinde kıvranırken hayır yapmayı duşunemez. Zira pek cok hayırlar, maddî imkÂnlarla yapılmaktadır. Zenginliğini kaybeden insan, bu hayırları yapmaktan mahrûm kalır. Gerci ona hayır kapıları tamamen kapanmış değildir. İstedikten sonra, yapabileceği sayısız iyilik ve hayır mevcuttur. Ancak yine de fakirlik, pek muhim hayırları yapmasına imkÂn vermez.
Bunun aksine insan fakirken zenginleşir; ancak bu da onun hayır işlerine koşmasına mÂnî olabilir. Zira, imkÂnları genişleyince, nefsine hÂkim olamayarak azgınlaşır, daha fazla mal kazanma hırsına kapılır ve dunya muhabbeti kalbini istila ederek ona Âhireti unutturur.
O hÂlde, insan hÂline şukrederek hangi durumda olursa olsun, hayır yapmanın yollarını aramalıdır. Fakir zengin olmayı, zengin de yaşlanmayı beklememelidir. Cunku insan, her yaşta hastalanabilir. Allah muhafaza buyursun, gencken ağır bir hastalığa yakalanan insan, yine Allah yolunda koşma imkÂnını kaybeder. Ağzının tadı, vucûdunun kuvveti giden hasta, daha cok kendi derdiyle meşgul olmak mecbûriyetinde kalır. Ne kadar istese de, hayır yapma imkÂnı azalır.
Sıhhatli insan yapmayı duşunduğu hayırları tehir edip dururken, birden yaşlılığın gelip cattığını farkeder. Artık tehir ettiği hayırları yapacak gucu kalmamıştır. Hatta yaşlılık sebebiyle aklı ve idraki zaafa uğradığından, Âhireti icin bazı iyilikler yapmayı dahî duşunemez. Duşunse bile, konuşmasında karışıklıklar ve aksamalar zuhûr ettiği icin, bunu ifade edemeyebilir.
OLUM VAKTİ BİLİNEBİLİR Mİ?Bunların en ağırı da, olumdur. Olumun vaktini tÂyin etmek mumkun değildir. İnsan gaflet icinde oyalanırken Ânî bir olumle dunyasını değiştiriverir. Kazanma mekÂnı olan bu dunyadan gittikten sonra, artık ne kadar istese de, en ufak bir hayır işleyemez. KıyÂmetin dehşeti ve ızdırapları karşısında, tekrar dunyaya dondurulup hayırlara koşmayı ve sÂlih ameller işlemeyi arzu eder, ancak nÂfile… İnsanoğlu icin imtihan bitmiştir. Daha once ne kazandıysa, onunla baş başa kalacaktır.
Âhir zamanda zuhur edecek fitneler ve ne zaman kopacağı bilinmeyen kıyÂmet de, salih ameller işleme imkÂnını insanın elinden alır.
Resûlullah hadisin sonunda, hayırlı işlere koşmayanların pişmanlık ateşleri icinde yanacağı kıyamet gununun dehşetini hissettirmek icin şu Âyet-i kerimeye telmihte bulunmuştur:
“BilÂkis kıyamet, onlara vaad edilen asıl saattir ve o saat daha dehşetli ve daha acıdır.” (Kamer 54/46)
HÂsılı musluman hayır yapmak icin hicbir şeyi beklememelidir. Peygamber Efendimiz ’in bir hutbesinde ifade buyurduğu şu îkazlarına kulak vermelidir:
“Ey insanlar! Olmeden evvel Allah ’a tevbe ediniz! Sizi meşgul edecek bir takım sıkıntı ve meşakkatlerle karşılaşmadan evvel, sÂlih amellere koşunuz! Allah ’ı cok cok zikretmek ve gizli acık bol bol sadaka vermek sûretiyle, O ’nun, uzerinizdeki hakkını îfÂya gayret ediniz ki rızka nÂil olasınız, yardım goresiniz ve ıslÂh edilesiniz!” (İbn-i MÂce, İkÂme, 78)
Peygamber Efendimiz ’in iyilikleri geciktirmeden sur ’atle yapmak konusunda boylesine ciddî îkazlarda bulunması, insanların bu acıdan buyuk bir zaaf taşıdığını, dolayısıyla konunun son derece ehemmiyetli olduğunu gostermektedir.
Nefsine mağlûb olmayarak, taşıdığı bu zaafı aşabilen mu ’minleri, kıyÂmet gununde buyuk mukÂfÂtlar beklemektedir. Nitekim ucuncu hadisimizde, Allah yolundaki kucuk bir gayretin, kıyÂmet gunu insanın onunde nûr gibi parlayarak onun cennete giden yolunu aydınlatacağı ve mahşer gununun şiddetli sıkıntılarından kendisini kurtaracağı mujdelenmektedir. Oyleyse bir musluman, butun sac tellerini tek tek Allah yolundaki hizmetlere koşarken ağartmalıdır.
HAYIRLI İŞLERE NASIL KOŞULUR?Dorduncu hadisimizde bir sahabî, hayırlı işlere koşmanın nasıl olması gerektiğini, bizzat kendisi tatbîk ederek oğretmektedir. Yapacağı amelin karşılığında cenneti kazanacağını oğrenen bu sahÂbî, Peygamber Efendimiz ’in sozunu yakînî bir imanla tasdîk edip cihÂda koşmuş, elindeki hurmaları yemeyi dahî beklememiştir.
Benzer bir hÂdise de Bedir Gazvesi ’nde olmuştur. Resûlullah Bedir ’de ashÂbını cihÂda teşvik etmiş ve onlara cenneti hatırlatmıştı. Duşman iyice yaklaşınca da:
“–Haydi, genişliği semÂvÂt ve arz kadar olan cennet icin kalkın!” buyurmuştu.
Bunun uzerine Umeyr bin HumÂm (r.a) atılarak:
“–Ey Allah ’ın Resûlu! «Genişliği semÂvÂt ve arz kadar olan cennet» mi buyurdunuz?” dedi. Allah Resûlu:
“–Evet!” cevabını verdi. Umeyr:
“–Ne iyi, ne ÂlÂ!” dedi. Resûlullah:
“–Nicin oyle soyledin?” diye sorunca:
“–Hayır vallÂhi y Rasûlallah, başka bir şey icin değil, sadece cennet ehlinden olmak icin boyle soyledim” dedi. Allah Resûlu ona:
“–Sen, cennet ehlindensin!” mujdesini verdi.
Umeyr cihÂda kuvvetli girmek icin torbasından birkac hurma cıkarıp yemeye başladı. Ancak gecikmeye daha fazla sabredemeyerek:
“–Bu hurmaları yiyinceye kadar yaşayacak olursam, bu gercekten uzun bir hayat olacaktır. Hurmalar bitinceye kadar burada oturursam dunyaya karşı fazla hırs gostermiş olurum” dedi ve elindeki hurmaları fırlatarak kılıcını cekip duşmanla savaştı. Nihayet şehîdlik mertebesine nÂil oldu. (Bkz. Buharî, MeğÂzî, 17; Muslim, İmÂret, 145; Muvatta ’, CihÂd 42)
İşte bunun gibi hayırlı işlere koşmak; Allah ’ın mağfiretine ve cennetine koşmak, Allah ’ın rızÂsını kazanmak icin yarış etmek demektir. Bunu da ancak takv sahibi kullar başarabilir.
CenÂb-ı Hak şoyle buyurur:
“Rabbinizin mağfiretine ve takv sahipleri icin hazırlanmış olan goklerle yer genişliğindeki cennete koşun!” (Âl-i İmrÂn 3/133)
Hayırlı işlere koşmak ve iyiliği ele gecen ilk fırsatta yapmak, ashÂb-ı kirÂmın alÂmet-i fÂrikası olmuştur. Hz. Ebû Bekir, her turlu hayra en erken koştuğu icin “Ebû Bekir” diye kunyelenmiştir. Onlar, seksen yaşlarını aşmış bile olsalar ciceği burnunda bir gencin heyecÂnıyla Allah yolunda koşmuşlardır. Bunun bir misÂlini Ebû ZıbyÂn şoyle nakleder:
Eyup Sultan (r.a), Rumlara karşı tertîb edilen gazÂya katılmıştı. Yolda hastalandı. Vefatı yaklaşınca şoyle dedi:
“–Şayet olursem beni yanınıza alın ve ileri goturun! Rum topraklarına doğru gucunuz yettiğince uzağa taşıyın. Duşman saflarıyla karşılaşıp artık ilerleyemez duruma geldiğinizde, beni oraya ayaklarınızın altına defnedin!” (Bkz. Ahmed, V, 419, 416)
Eyup Sultan Hazretleri o zaman 80 yaşının uzerinde idi ve bu, İstanbul ’a yaptığı ikinci seferiydi.
Hz. Ali ’nin bildirdiğine gore, Peygamber Efendimiz ’in amcası AbbÂs (r.a), hayırda acele etmek maksadıyla, senesi dolmadan zekÂt verip veremeyeceği hususunu sormuştu. Resûlullah de ona bu hususta izin verdi. (Ebû DÂvud, ZekÂt, 22/1624; Tirmizî, ZekÂt, 37/678; İbn-i MÂce, ZekÂt, 7; Ahmed, I, 104; DÂrimî, ZekÂt, 12)
İşte ashÂb-ı kirÂm, canlarıyla ve mallarıyla hayırlı işlere boyle koşar, sÂlih ameller işlemekte acele ederlerdi.
HAYIR İŞLERİNDEN UZAK DURMANIN ZARARIBeşinci hadisimizde, hayır işlerinden geri durmanın zararı anlatılmaktadır. Resûlullah, camide saf tutarken geri duran veya sohbette gerilere oturan ashÂbını îkaz etmiş, imkÂn nisbetinde imÂma yaklaşmalarını, onun hareketlerini ve soylediklerini en guzel şekilde takip etmelerini, ondan oğrendiklerini de sonraki nesillere aktarmalarını tavsiye etmiştir. Bazı şÃ‚rihler Efendimiz ’in bu hadisini:
“Benden İslÂm ’ın ahkÂmını oğrenin, sonra gelenler de sizden oğrensin, daha sonra gelenler de onlardan… bu boyle kıyÂmete kadar devam etsin!” şeklinde anlamışlardır.
SÂlih amellerden, hayır işlerinden ve ilim menbalarından uzak durmanın cezası, Allah ’ın o kimseyi mÂnen geri bırakmasıdır. Nitekim Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Hutbe esnÂsında hazır bulunun, imama yakın olun! Zira kişi, uzaklaşmaya devam ede ede, girse bile cennette de geri kalır.” (Ebu Davud, SalÂt 232/1108; Ahmed, V, 11; HÂkim, I, 427)
“Bir topluluk ilk saftan geri kalmaya devam ederse, nihayetinde Allah TeÂl onları cehenneme geriletir.” (Ebû DÂvûd, SalÂt, 97/679)
Yani namaz, cuma hutbesi gibi sÂlih amellerde ve diğer hayır mekÂnlarında ozursuz olarak gerilerde kalan insanlar, cenneti kazanabilseler bile bunu zorla başarır ve oraya herkesten sonra girerler. Cennetteki dereceleri de duşuk olur.
Bu hususta diğer bir hadis-i şerif de şoyledir:
“Kişi mescitte, imamı gorup, dinleyebileceği bir yere oturur, can kulağıyla dinler ve konuşmazsa, kendisine iki kat sevap vardır. Kişi uzakta kalır ve imamı dinleyemeyeceği bir yere oturur, sessiz durur ve konuşmazsa bir sevap alır...” (Ebu DÂvud, SalÂt 209/1051)
Gorulduğu gibi, feyiz kaynağından uzaklaşıldıkca ecir ve sevap da azalmaktadır.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz ’den Hayat Olculeri, Erkam Yayınları
HAYIRLI İŞ NASIL ANLAŞILIR? İslam ve İhsan