Ticarî hayatta, aile hayatında, ictimÂî hayatta, kısacası omrumuzun her safhasında kalbî bir şukur, iki cihan bereketi demektir.Kalbimiz bir para kasası hÂline gelmemeli. CenÂb-ı Hak, bunu arzu ediyor. İnfak Âyetleri bu gerceği vurguluyor. Bunun icin riyazat yani kifayet miktarı olcusu icinde yaşayarak AllÂh ’ın verdiği imkÂnları Allah yolunda comertce sarf edebilmek şart. Zaten mulk, hakikatte AllÂh ’a ait.
Ne altın senin, ne gumuş senin, ne dunya malı senin. Cıplak geldik, cıplak gideceğiz. Sadece işlenilen amellerle gidilecek. Mal da beden de muvakkat/gecici bir nimet. Hepsi de iki uclu bıcak gibi. Onlar sayesinde ya şukreden comert bir kul olur kazanırsın, ya nankorluk edip cimrilik veya israf girdabında kaybolur, kaybedersin. Boyle bir kaybediş ise, en acı husran...
CenÂb-ı Hak, bu sebeple acıkca îkaz etmektedir: “(Ey Rasûlum!) Altın ve gumuşu yığıp (sadece biriktirip) onları Allah yolunda infak etmeyenleri acıklı bir azap ile mujdele! O altın ve gumuşler o gun cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır ve onlara denir ki: «İşte bu kendin icin biriktirdiğin servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeyleri tadın!»” (Tevbe, 35)
YOĞUNLAŞMANIZ GEREKEN UC ŞEY Yukarıdaki Âyet indiği zaman sahÂbe-i kiram, birbirine baktılar ve sonra da Fahr-i Cihan Efendimiz ’e sordular:
“Y RasûlÂllah! Kazanalım infak edelim, kazanalım infak edelim, kazandıklarımızı Allah yolunda sarf edelim, bu şekilde AllÂh ’a yaklaşalım. Madem Allah biriktirmemizi istemiyor, peki y RasûlÂllah! Kendimizi ne uzerine yoğunlaştıralım?”
Efendimiz buyurdu ki:
“Kendinizi uc şey uzerine yoğunlaştırın:
Zikreden bir dil;
Şukreden bir kalp;
Kendisine Allah yolunda destek olacak zevce...” (Tirmizî, Tefsir, 9/9)
Zikreden bir dil demek, CenÂb-ı Hakk ’ı her hÂlimizde unutmamak demektir. Zaten her şeye «BismillÂhirrahmÂnirrahim» ile başlıyoruz. Peki, zikreden bir dil, ne kadar zikredecek? Hayatın her nefesinde. Butun nefeslerimiz zikirle yıkanacak. Ne şekilde? Ayaktayken, otururken, yanlarımız uzerindeyken... O zaman zikreden bir lisana sahip olmuş oluruz.
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Şukrunu ed edebileceğin az mal, şukrunu ed edemeyeceğin cok maldan hayırlıdır.” (Taberî, CÂmiul-BeyÂn, XIV, 370)
Şukreden bir kalp ise, kulluğun ve sonsuz ilÂhî nimetlerin şuurunda olmak demek. ElhamdulillÂh ki, Musluman olarak dunyaya geldik. Musluman olarak yaşamaya gayret ediyoruz. Bundan daha buyuk bir nimet mi var? ElhamdulillÂh, bir İslÂm toplumu icinde, bir Musluman memleketteyiz. ElhamdulillÂh, rûhumuza hayat bahşeden ezan sadaları icindeyiz, bunun şukrunu, bedelini odemek mumkun mu? Bunun bedeli nedir? AllÂh ’ın verdiği nimetleri Allah yolunda isti'mal etme, Allah yolunda kullanabilme. Unutmamalı ki o nimetler ve uzuvlarımız, kıyÂmet gunu birer lisan hÂline gelecek ve onlar vasıtasıyla yaptığımız amellere ve işlere şahitlik edecektir. (bkz. Fussilet 21-22)
Dolayısıyla kalbin şukru, kitap ve sunnet modelini hayatımızın her safhasında yaşayarak gercekleşmelidir. TÂ ki gercek şukre ulaşmış olalım. Ticarî hayatta, aile hayatında, ictimÂî hayatta, kısacası omrumuzun her safhasında kalbî bir şukur, iki cihan bereketi demektir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, İhlÂs Ve TakvÂ, Yuzakı Yayınları
İslam ve İhsan