
Neden ibadet ederiz? Allah ’tan nasıl yardım istemeliyiz?MevlÂn Hazretleri buyurur:
“Kıldığın namaz, sana cobanlık eder; seni kotuluklerden, kurtlardan kurtarır!”
Rabbimiz ’in emir buyurduğu butun kulluk vazifeleri, bizler icin birer huzur, ferahlık ve saÂdet vesîlesidir. CenÂb-ı Hakk ’ın bizim namazımıza, ibadetimize ihtiyacı yoktur. Fakat bizler, namaz ve diğer ibadetlerle CenÂb-ı Hakk ’a sığınmaya muhtacız.
Zira ibadetler, Âdeta rûha verilen vitaminler mesÂbesindedir. Gunahlara, haramlara, kerahatlere, velhÂsıl bizi Rabbimiz ’den uzaklaştıran butun mÂnevî viruslere karşı, direncimizi artıran bir muhafaza vesîlesidir.
Eskiden bir duşman saldırısı olduğunda, halk sağlam kalelere sığınırdı. Namaz da bizim icin gunahların tasallutuna, nefs ve şeytanın hucumlarına karşı, Rabbimiz ’in muhafazasına sığınma vesîlesidir. Namazda bu mÂnevî zırhı lÂyıkıyla kuşanabilenler, “Onlar ki namazlarında dÂimdirler.” (el-MeÂric, 23) Âyet-i kerîmesi muktezÂsınca, her an Hakk ’a ubûdiyet hÂlet-i rûhiyesini devam ettirirler. Boylece ilÂhî yardıma mazhar olarak; gunah ve mÂsıyetlere karşı mÂnevî bir direnc kazanırlar.
SABIR VE NAMAZLA YARDIM İSTEYİN Nitekim CenÂb-ı Hak:
“Ey îmÂn edenler! Sabır ve namazla Allah ’tan yardım isteyin...” (el-Bakara, 153) buyurmaktadır. Namazla AllÂh ’a sığınmanın bereketine dÂir şu hÂdise ne kadar ibretlidir:
Hazret-i İbrahim -aleyhisselÂm- Âilesiyle birlikte Mısır ’a girdiği zaman, Firavun ’un adamları, cemÂl sahibi bir kadın olduğu icin SÂre VÂlidemiz ’i İbrahim -aleyhisselÂm- ile birlikte Firavun ’un sarayına goturduler. SÂre VÂlidemiz, hemen iki rekÂt hÂcet namazı kılarak Firavun ’un şerrinden AllÂh ’a sığındı. Firavun ona yaklaşmak istediğinde korktu, titredi ve onun hemen serbest bırakılmasını emretti. Hatt HÂcer VÂlidemiz ’i de onlara hediye edip bir an once gonderilmelerini istedi. Yani CenÂb-ı Hak, SÂre VÂlidemiz ’i namaz vesîlesiyle Firavun ’un şerrinden muhafaza buyurdu.
Bilhassa gunahların ve fitne-fesÂdın coğaldığı Âhir-zaman hengÂmında namazla AllÂh ’a sığınıp O ’ndan yardım dilemek, buyuk bir ehemmiyet arz etmektedir. Bizler de, namaz başta olmak uzere, butun ibadetlerin feyz ve rûhÂniyeti icinde yaşamaya gayret edelim ki, -AllÂh ’ın yardımıyla- hem zamanın fitnelerinden korunabilelim, hem de nefsin ihtiraslarına ve şeytanın iğvÂlarına karşı mukÂvemet gosterebilelim.
Âyet-i kerîmede şoyle buyrulmaktadır:
“…Namazı dosdoğru kıl. Cunku namaz, insanı fahşÃ‚ ve munkerden (hayÂsızlıktan ve kotulukten) alıkoyar...” (el-Ankebût, 45)
Yani namazı hakkıyla kılan bir insanda hayÂsızlık ve diğer kotuluklerin olmaması gerekir. Namaz kıldığı hÂlde gunahlardan yeterince sakınmayan bir kimsenin, nasıl namaz kıldığını gozden gecirmesi îcÂb eder. Nerede hata yaptığına bakıp noksanlıklarını telÂfiye gayret gostermesi gerekir.
Nitekim TÂbiîn neslinin buyuk imamlarından Ebu ’l-Âliye der ki:
“Biz, kendisinden (hadis) almak icin bir kişinin yanına gittiğimizde, onun namaz kılışına bakardık: Eğer namazını (tÂdil-i erkÂn ve huşû ile) guzelce kılarsa, «O, diğer işlerini de guzel yapar.» diyerek yanına otururduk. ŞÃ‚yet namazını gÂfilÂne kılarsa; «Onun, diğer işleri de boyle (dikkatsiz ve tutarsız)dır.» diyerek yanından kalkardık.” (DÂrimî, Mukaddime, 38/429)
Demek ki namaz, kulun bir nevî ahlÂk karnesidir. MÂnevî şahsiyet ve karakterinin bir aynasıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Mevlana, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan