
CenÂb-ı Hak, TevrÂt ’ı okuyup da amel etmeyen, yani AllÂh ’ın hukumlerini bildikleri hÂlde ona uymayan Benî İsrÂil Âlimlerini kitap yuklu merkeplere benzetir.MevlÂn Hazretleri buyurur:
“Kalbi ve hÂli bir olmayan kimsenin yuz dili bile olsa, o yine dilsiz sayılır.”
Ozu-sozu bir olmayan, hÂli-kāline uymayan kimsenin şahsiyet ve karakterine îtibar edilmez. Zira sozleriyle icraatleri birbirini tutmayan, soylediklerini ahlÂk, muÂmelÂt, muÂşeret ve davranışlarıyla te ’yid ve tasdik edemeyen kimselerin ifadeleri, ici boş bir iddiÂdan ibarettir.
Nitekim Âyet-i kerîmede Rabbimiz bu hÂlden îkaz sadedinde şoyle buyurmaktadır:
“Ey îmÂn edenler! Yapmayacağınız şeyleri nicin soyluyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri soylemeniz, Allah katında buyuk bir nefretle karşılanır.” (es-Saff, 2-3)
Cuma sûresinde de CenÂb-ı Hak, TevrÂt ’ı okuyup da amel etmeyen, yani AllÂh ’ın hukumlerini bildikleri hÂlde ona uymayan Benî İsrÂil Âlimlerini, kitap yuklu merkeplere benzetir.
AMELSİZ SOZ Hazret-i Ebûbekir -radıyallÂhu anh- ’ın buyurduğu gibi;
“Allah, kulunun amelsiz sozunden rÂzı olmaz.”
Demek ki hÂl ve davranışlarımızla te ’yid etmedikce, sozlerimizin gonullerde musbet tesirler hÂsıl etmesini bekleyemeyiz. Bilmeliyiz ki ancak kalpten gelen samimî ifadeler, kalplere yol bulur. Bunun aksine, kalp gafil iken dilin samimiyetsizce telÂffuz ettiği sozler, ancak muhÂtabın bir kulağından girip diğerinden cıkar; onun gonlune nufûz edemez.
AshÂb-ı kirÂm bu hususta o kadar hassas idiler ki, bir hadis almak icin uzun yollar katedip yanına vardıkları kimsenin, atını boş bir yem torbasıyla kandırarak cağırdığını gorduklerinde, bunu bir şahsiyet zaafı olarak telÂkkî edip onu hadis almaya ehil gormezlerdi.
YA OLDUĞUN GİBİ GORUN YA DA GORUNDUĞU GİBİ OL VelhÂsıl samimiyet, doğruluk, sadÂkat ve guvenilirlik; mu ’minin her hÂl ve hareketini tanzim etmelidir. Nitekim tasavvufun gayesi de, boyle ozu-sozu bir, durust ve olgun bir mu ’min şahsiyeti inşÃ‚ etmektir. Kalp ile beden Âhengini temin etmektir. MevlÂn Hazretleri ’nin ifadesiyle; “Ya olduğu gibi gorunmek, yahut gorunduğu gibi olmak”tır.
Diğer taraftan, samimiyetsiz ve yalan beyanlar, mutlaka bir yerde sırıtır, firÂset ehline kendini belli eder.
Mesel Hazret-i Yusuf -aleyhisselÂm- ’ı kuyuya atan kardeşleri; “Yusuf ’u kurt yedi.” diyerek onun kanlı gomleğini babaları Hazret-i YÂkup -aleyhisselÂm- ’a gosterdiklerinde, o sabr-ı cemîl Âbidesi:
“–Bu ne merhametli bir kurtmuş ki kardeşinizi parcalayıp yemiş ama, gomleğini yırtmamış.” der. Yani daha ilk anda, onların beyanlarının hakîkati yansıtmadığını yuzlerine carpar.
HAL LİSANI NE DEMEK? Zira sîret, sûrete akseder. Her insan, lisÂnı kadar, yuzu-gozuyle, sîmÂsıyla, ustu-başıyla, hÂl ve tavırlarıyla da bir beyan durumundadır. Yuzun gerginliği veya yumuşaklığı, ses tonuna akseden tedirginlik veya rahatlık gibi pek cok vasfıyla, herkesin ayrı bir lisÂnı daha vardır ki buna “hÂl lisÂnı” denir. İnsan sukût etse bile, hÂl lisÂnıyla cok şey anlatabilir. Hatt coğu zaman hÂl lisÂnıyla anlattıkları, diliyle soylediklerinden daha muessir olur.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Mevlana, Erkam Yayınları
KURAN ’I OKUYUP ONUNLA AMEL ETMENİN FAZİLETİ
İslam ve İhsan