
Yoksul kişi nasıl comertlik ve iyiliğe muhtac ise, comertlik ve iyilik de yoksul kişiye muhtactır. Guzeller, guzelliklerini seyretmek icin nasıl tozsuz, passız, parlak bir ayna ararlarsa, comertlik de yoksulları, zayıfları oylece aramaktadır. Yani zengin ve fakir birbirine muhtac elmanın iki yarısı gibidir...MevlÂn Hazretleri buyurur:
“AllÂh ’ın comertlik tecellîsinin tezÂhuru, fakirlerdir. O fakirler ki kerem sahiplerine murÂcaat ederler. Dertlerini onlara acarlar. Boylece hamiyetli zenginler icin saÂdet yollarını hazırlarlar.”
“Yoksul kişi nasıl comertlik ve iyiliğe muhtac ise, comertlik ve iyilik de yoksul kişiye muhtactır. Guzeller, guzelliklerini seyretmek icin nasıl tozsuz, passız, parlak bir ayna ararlarsa, comertlik de yoksulları, zayıfları oylece aramaktadır.”
“Yoksul kişi comertlerin aynasıdır. Sakın aynaya karşı gonul kırıcı sozler soyleyerek onu buğulandırma.”
AllÂh ’ın ihsÂn ettiği nîmetleri yine O ’nun rızÂsı yolunda infÂk etmek, Rabbimiz ’e olan şukran duygularımızı ifade etmenin en guzel yoludur. Zenginliğin gercek saÂdet ve saltanatı da; nefsi cimrilik ve israftan kurtararak malı Allah yolunda infÂk edebilmek, muhtac ve muzdaripleri, ikram ve ihsanlarla sevindirebilmektir. Mu ’min, muhtacları sevindirme neşesiyle yaşayan, fedakÂr, diğergÂm ve comert insandır. Gonul huzuru, ancak AllÂh ’ın muzdarip kullarını sevindirmekle elde edilebilir.
Şu bir hakîkattir ki, bu dunyada fakir zengine muhtactır, Âhirette ise zengin, fakirin hayır duÂlarına daha cok muhtactır. Bu yonuyle fakirler, varlıklı kimseler icin paha bicilmez bir nîmettirler. Zira varlıklı kimseler, o fakirler vesîlesiyle CenÂb-ı Hakk ’ın rızÂsını tahsil imkÂnına kavuşmaktadırlar.
Nitekim buyuklerimiz bir nakdî yardımda bulunacakları zaman, bu şuur ve hassÂsiyet icinde, o meblÂğı guzel bir zarfa koyar, uzerine de; “Kabul ettiğiniz icin teşekkur ederiz.” şeklinde zarif ve gonul alıcı bir ibÂre yazarlardı.
Zira her şeyin olduğu gibi infÂkın da bir ÂdÂbı vardır. ÂdÂbına riÂyetle yapılan infaklar, kulu fazîlette zirvelere taşırken; bunun aksine, başa kakmak, rencide etmek veya buyuklenmek gibi cirkin davranışlar, o mustesn fazîletin imh olmasına sebebiyet verir.
Nitekim Âyet-i kerîmelerde şoyle buyrulmaktadır:
“Guzel bir soz ve bağışlama, arkasından gonul incitme gelen bir sadakadan daha hayırlıdır…” (el-Bakara, 263)
“Oyleyse yetimi sakın ezme! El acıp isteyeni de sakın azarlama!” (ed-DuhÂ, 9-10)
Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, eline bir dunyalık gectiğinde onu muhtaclara infÂk etmeden huzur bulamazdı. Yoksullara infÂk edecek bir şeyi kalmadığında ise, utancından başını obur tarafa cevirirdi. Bunun uzerine şu Âyet-i kerîme nÂzil oldu:
“Eğer Rabbinden umduğun (beklediğin) bir rahmet icin onların yuzlerine bakamıyorsan, hic olmazsa kendilerine gonul alıcı bir soz soyle.” (el-İsrÂ, 28)
Demek ki İslÂm ahlÂkında muhtacı reddetmek, ona cıkmaz sokak gostermek yoktur. Bir mu ’min, şayet hicbir şey veremeyecek durumdaysa, hic olmazsa gonul alıcı birkac sozle onu tesellîye gayret etmelidir.
Zira gonuller, nazargÂh-ı ilÂhîdir. CenÂb-ı Hak, kalbi kırıkların yanıbaşındadır. Dolayısıyla mazlum ve mağdurlara karşı son derece dikkatli ve nÂzik olmak gerekir. Yine unutmamak îcÂb eder ki kaba ve kırıcı ifadelerin mahzun gonullerde acacağı bir yarayı hicbir merhem iyileştiremez. Bir cam bir defa kırılırsa, sonradan ne kadar yapıştırılırsa yapıştırılsın, asl eskisi gibi olmaz, omur boyu izi kalır…
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Hak Dostlarından Hikmetler
İslam ve İhsan