Ruhaniyeti bozan durumlar nelerdir? Kişinin rûhÂniyetini zedeleyen ve mÂnevî zindeliğini kaybetmesine sebep olan haller.MevlÂn Hazretleri buyurur:
“Teni aşırı besleyip geliştirmeye bakma! Cunku o, sonunda toprağa verilecek bir kurbandır. Sen gonlunu feyz pınarlarından doldurmaya bak. Zira yucelere gidecek ve şe­reflenecek olan, odur.
Bedenine yağlı-ballı şeyleri az ver. Cunku tenini fazla besleyen kimse, nefsÂnî arzulara duşuyor ve sonunda rezil olup gidiyor.
Rûha mÂnevî gıdÂlar ver. Olgun duşunuş, ince anlayış ve rûhî gıdÂlar sun da, gideceği yere/ukb Âlemine guclu-kuvvetli gitsin!”
RUHANYETİ BOZAN DURUMLAR Oburluk, israf, aşırı tuketim, tembellik, cok uyumak gibi hÂller; kişinin rûhÂniyetini zedeler, mÂnevî zindeliğini kaybetmesine sebep olur. Kalbe hantallık, ibadetlere karşı isteksizlik ve uşengeclik verir. Bu yuzden Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- az yemeye teşvik ederek şoyle buyurmuştur:
“Hicbir insan, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. HÂlbuki kişiye, kendisini ayakta tutacak birkac lokma yeter. Şayet bir kimsenin mutlaka cok yemesi gerekiyorsa, midesinin ucte birini yemeğe, ucte birini iceceğe, ucte birini de nefesine ayırsın!” (Tirmizî, Zuhd, 47)
Aynı zamanda bir yeme-icme disiplini ve aclık tÂlimi de olan, dolayısıyla oburluk hastalığını tedÂvi eden oruc ibadeti, kulun maddî-mÂnevî sıhhati icin buyuk bir şif vesîlesidir.
Mu ’min, bedeninin ac kalmasından ziyÂde, rûhunun ac kalmasından endişe etmelidir. Zira rûhun elbisesi hukmunde olan beden, netice itibÂriyle aslına, yani toprağa donecektir. Rûh ise mÂnevî gucu nisbetinde yukselip yucelecektir. Dolayısıyla insanın, beden sıhhatini ihmÂl etmemekle beraber, daha ziyÂde rûhunun sıhhat ve selÂmetiyle alÂkadar olması îcÂb eder.
Hak dostlarının bu hususta taşıdıkları gonul hassÂsiyetini, şu hÂdise ne guzel îzah etmektedir:
Muhammed bin K‘b el-Kurazî şoyle anlatır:
Bir zamanlar Omer bin Abdulazîz -rahmetullÂhi aleyh- ile Medîne-i Munevvere ’de karşılaşmıştım. O vakit gÂyet yakışıklı, ter u tÂze bir gencti ve bolluk icinde yaşıyordu. Daha sonra halîfe olduğunda yanına gittim. İzin isteyip iceri girdim. Onu gorunce şaşırdım ve yuzune şaşkın şaşkın bakmaya başladım. Bana:
“–Ey Muhammed! Nicin oyle hayretle bakıyorsun?” dedi.
“–Ey Mu ’minlerin Emîri! Renginiz ucmuş, bedeniniz yıpranmış, saclarınız ağarmış ve dokulmuş! Sizi bu hÂlde gorunce hayretimi gizleyemedim.” dedim.
(Ummetin ağır mes ’ûliyetini omuzlarında taşımaktan dolayı Âdeta erimiş olan) Omer bin Abdulazîz -rahmetullÂhi aleyh- bana şoyle dedi:
“–Ey Muhammed! Beni kabre konulduğumdan uc gun sonra gorsen kim bilir ne kadar şaşıracaksın? O zaman karıncalar gozlerimi cıkarmış, gozlerim yanaklarımın uzerine akmış, ağzım-burnum kan ve irinle dolmuş olur. İşte o zaman beni hic tanıyamaz ve daha cok şaşırırsın.
Şimdi bunları bırak da sen bana İbn-i AbbÂs ’ın Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’den rivÂyet ettiği hadîsi tekrar et…” (HÂkim, IV, 300/7706)
SALİH KULLARIN ARZUSU Gorulduğu uzere CenÂb-ı Hakk ’ın sÂlih kullarının asıl arzusu, bedenlerinin değil, ruhlarının ferahlığı ve selÂmete ermesidir. Zira ebediyet yolculuğunda kişiye fayda sağlayacak olan, bedeninin ne kadar guclu, sıhhatli ve guzel olduğu değil; rûhunun ne kadar Hakk ’a yakın olduğudur.
Kulu Rabbine yaklaştıransa gunahlardan arınmış selîm bir kalbe sahip olması ve rızÂ-yı ilÂhîyi celbeden sÂlih ameller işlemesidir. Nitekim hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Allah, sizin sûretlerinize (dış goruntunuze) ve mallarınıza bakmaz! Fakat sizin (ihlÂs ve takv bakımından) kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Muslim, Birr, 34)
CenÂb-ı Hak bizleri dunyaya nasıl tertemiz gondermişse, huzûruna donerken de gunahların kir ve pasından arınmış, tertemiz bir gonul goturmemizi istiyor. Unutmayalım ki CenÂb-ı Hakk ’ın huzûruna goturebileceğimiz en kıymetli hediye, O ’nun cemÂlî esmÂsının akisleriyle muzeyyen, saf, duru ve berrak bir gonul aynasıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Mevlana, Erkam Yayınları


İslam ve İhsan