
İslÂm dîni, mu ’minleri şahsiyet bakımından olgunlaştırıp terakkî ettirmekle berÂber, toplumun da huzur ve selÂmetini sağlamak uzere ulvî prensipler getirmiştir.FAZİLETLER MEDENİYETİNDEN ORNEKLER - OSMAN NURİ TOPBAŞ İslÂmiyet, fertlerin birbiriyle din kardeşliği catısı altında muhabbetle kenetlenmesini emretmiş, herkesi değergÂmlık ve fedÂkÂrlığa teşvik ederek toplumun yekvucut olmasını hedeflemiştir. Bu hÂli yaşayabilen toplumlar, birlik ve beraberlik rûhuyla yucelerek ornek bir “fazîletler medeniyeti” teşekkul ettirirler.
TOPLUM İCİN EN BUYUK TEHLİKE Toplum icin en buyuk tehlike, ihtilÂflar, bolunmeler, parcalanmalar ve itaatsizlik neticesinde meydana gelen anarşidir. Muslumanların fitneden kurtularak ihtilÂflara duşmemeleri icin suflî arzuları ve nefis engelini bertarÂf edecek kÂmil bir duşunceye ve kardeşlik duygularına sÂhip olmaları lÂzımdır. Bu da Peygamber Efendimiz ’in Sunnet-i Seniyye ’sine ve HulefÂ-yi RÂşidîn ’in tÂkip ettiği yola sımsıkı sarılmakla mumkundur. CenÂb-ı Hak şoyle buyurur:
“Hep birlikte AllÂh ’ın ipine (İslÂm ’a) sımsıkı yapışın; parcalanmayın. AllÂh ’ın size olan nîmetini hatırlayın: Hani siz birbirinize duşman kişiler idiniz de O, gonullerinizi birleştirmişti ve O ’nun nîmeti sÂyesinde kardeşler olmuştunuz...” (Âl-i İmrÂn, 103)
“AllÂh ’a ve Resûlu ’ne itaat edin, birbirinizle cekişmeyin; yoksa korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Cunku Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-EnfÂl, 46)
Yuce Rabbimiz, mu ’minlerin tek bir yurek gibi birlik ve beraberlik hÂlinde olmalarını emretmektedir. Bu husustaki emrini onceki peygamberlere de vahyetmesi[1] hem insanoğlunun dÂim tefrikaya duşme zaafıyla mÂlûl oluşunu hem de tefrikanın toplum hayÂtı icin ne tehlikeli bir hastalık olduğunu beyÂn etmektedir.
NEFS VE ŞEYTANIN SİLAHI Nefs ve şeytan; insanın hırs, haset ve menfaatperestlik gibi mezmum duygularını kabartarak insanların arasını bozmaktadır. Bu iki ezelî duşmanımızın elindeki tefrika silahı, hem cok guclu, hem de tahribÂtı pek fazladır. Dolayısıyla Muslumanların hicbir zaman kardeşlik duygularını zedelememesi, dargınlık ve ayrılıklara meydan vermemesi îcÂb eder. Zîr sulh ve huzur icinde yaşamak dururken, kavga, anlaşmazlık ve ayrılık yolunu tercih etmek, bir mu ’minin gonul dunyasıyla tezat teşkil eder.
Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:
“Mu ’minin mu ’mine karşı durumu, bir parcası diğer parcasını sımsıkı kenetleyip tutan binÂlar gibidir.”
Allah ’ın Resûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bunu îzÂh etmek icin, iki elinin parmaklarını birbiri arasına gecirerek kenetlemiştir. (BuhÂrî, SalÂt 88, MezÂlim 5; Muslim, Birr 65)
Diğer hadîs-i şerîflerde şoyle buyrulmuştur:
“Size bir ve beraber olmayı, ayrılıktan sakınmayı tavsiye ediyorum. Cunku şeytan yalnız olanla beraber, iki kişiden ise daha uzaktır. Cennetin t ortasında olmak isteyen kimse, İslÂm toplumundan ayrılmasın!” (Tirmizî, Fiten, 7/2165; Ahmed, I, 26, V, 370-371)
“Mu ’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vucuda benzerler. Vucudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (BuhÂrî, Edeb, 27; Muslim, Birr, 66)
BİRLİK DAİMA GUCTUR Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- birlik ve berÂberliğe halel gelmemesi icin, toplumdaki munÂfıkları bildiği hÂlde, isimlerini Huzeyfe -radıyallÂhu anh- hÂricinde, hic kimseye soylememiş, onları omur boyu guzellikle idÂre etmiş ve butun sıkıntılarına katlanmıştır. Hatt Allah ’n Resûlu ’nun vezîri mevkiindeki Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh- dahî munÂfıkların kim olduğunu bilmezdi. Bir cenÂze olduğunda Hazret-i Huzeyfe ’yi tÂkip eder, şayet cenÂze namazını kılmazsa onun munÂfıklardan olduğunu anlayıp Hazret-i Omer de kılmazdı.
Diğer taraftan, Muslumanları gunde beş def buyuk cemaatler hÂlinde bir araya toplayan namaz ile toplum hayÂtımız arasında sıkı bir alÂka olduğu muhakkaktır. CenÂb-ı Hak, namaz, hac, zekÂt, kurban gibi ibÂdetlerle Muslumanları kalbî berÂberliğe hazırlamaktadır. Nitekim Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:
“Namazı tam kılın, zekÂtı hakkıyla verin, rukû edenlerle beraber rukû edin.” (el-Bakara, 43)
[1] Bkz. eş-ŞûrÂ, 13.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan