
Asılsız, gerceğe uymayan, doğru olmayan ve kandırmak icin soylenen soz mÂnÂsına gelen yalan; kişiyi cehenneme surukleyen rezil bir gunahtır.Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu hakikati şoyle ifade buyurmuşlardır:
“Şuphesiz ki sıdk, «birr»e goturur. (Doğruluk, iyiliğin kemÂline ulaştırır.) İyiliğin kemÂli de cennete kavuşturur. Kişi doğru soyleye soyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir.
Yalancılık yoldan cıkmaya (fucûra) surukler. Fucûr da cehenneme goturur. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında cok yalancı (kezzÂb) diye yazılır.” (BuhÂrî, Edeb, 69)Musluman; eğilmez, bukulmez. İsterse en yakını olsun, kimse icin yalancı şahitlikte bulunmaz.
Allah TeÂl buyurur:
“(RahmÂn ’ın sÂdık kulları), yalan yere şahitlik etmezler, boş sozlerle karşılaştıklarında (ise oradan menfî bir in‘ikÂs almamak icin) vakar ile gecip giderler.” (el-Furkān, 72)
Hazret-i MevlÂnÂ; yalanın, insanı hayırlardan alıkoymasını şu hikÂye ile anlatır:
YALAN, MAHRUMİYETTİR
Geveze bir kişi bir kuyruk parcası bulmuştu. Her sabah onunla bıyığını yağlardı.
Zenginlerin yanlarına gider;
“Ben bir sofrada yağlı, ballı yemekler yedim.” derdi. «Bıyıklarıma bakın» der gibi de eliyle bıyıklarını buker, duzeltirdi.
Yalancı adamın karnı ise sessiz sedasız şoyle soylenirdi:
“Allah, yalancıların hilelerini yok etsin! Senin yalancı lÂfların, bizi aclık ateşine attı. O yağlı bıyıkların kokunden yolunsun, kopsun. Ey dilenci! Senin cirkin lÂfın olmasaydı, bir kerem sahibi cıkar, belki bize acırdı.
Nitekim CenÂb-ı Hak;
«Ey eğri kişi, eğri-buğru hareket etme! KıyÂmet gununde, doğrulara doğrulukları fayda verir.» buyurdu.
Ayıbını, kusurunu soylemiyorsun, bari sus; kendini hileden, gosterişten cek; bu kotu huylardan tamamıyla uzaklaş.”
Hazret-i MevlÂn ’nın işaret ettiği Âyet şoyledir:
“(Mahşer yerinde) Allah şoyle buyuracaktır:
«Bu, (o zor gun yani kıyÂmet gunudur ki); sÂdıklara sıdk ve sadÂkatlerinin fayda vereceği gundur!»” (el-MÂide, 119)
Bıyığını yağlayan adam,
hileye saparak; «Devletliyim ve ustun bir insanım» dÂvÂsına girişmişti. Midesi ise, ac kalmasına sebep olduğu icin bıyığından nefret ediyordu, Âdet mecÂzen şoyle diyordu:
“AllÂh ’ım! Onun gizlediğini meydana cıkar, o bizi yaktı, yandırdı. Sen de onu rezil et!”
Nitekim bir kişi; tevbe edip, gunahlarını ve kusurlarını samimî bir şekilde îtirÂf etmedikce, ona mağfiret kapısı acılmaz.
Kulluk kapısından kacan kişi; kusurlarını kabul etmemek icin;
“Benim kalbim temiz!” der.
HÂlbuki;
Kalbi temiz olan kimse, kālinden (soylediklerinden ve iddia ettiklerinden) değil de, ancak hÂlinden (yaşayışından ve yaptıklarından) belli olur.
“Ben cok da kotu değilim ki!” der. İbÂdetlerini aksattığını îtirÂf etmez;
“Rızkım icin calışıyorum ya, bu da ibÂdet değil mi?” der.
Haramlardan, fÂizden kacınmaz da bunu telÂfi edecek bir şey yapmış gibi, emekleri karşılığında ucretlerini verdiği calışanlarıyla ovunerek;
“Ben şu kadar kişiye ekmek veriyorum!” der.
Oysa;
Âyînesi iştir kişinin lÂfa bakılmaz!
Şahsın gorunur rutbe-i aklı, eserinde… (Ziya Paşa)
Kişinin karakter ve şahsiyeti; beyhûde lÂflarından değil, yaptıklarından ve hÂlinden belli olur.
HÂlbuki tevbe kapısına; Hazret-i Âdem ve Havv gibi;
“Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik! Eğer bağışlamaz ve merhamet etmezsen husrana dûcÂr oluruz.” diyerek varılmalıdır.
CenÂb-ı Hakk ’ın mağfiretine, Hazret-i Yûnus -aleyhisselÂm- gibi;
“(YÂ Rabbî!) Sen ’den başka ilÂh yoktur! Sen subhÂnsın! Noksan sıfatlardan munezzehsin! Şuphesiz ki ben zÂlimlerden oldum!” diyerek sığınmalıdır.
Yalan olan hicbir şeyin gizli kalamayacağı gibi kıssadaki yalancı adamın yalanı da gun gelip ortaya cıktı. HikÂye şoyledir:
Adam evde yokken bir kedi geldi, onun bıyıklarını yağladığı kuyruk parcasını kapıp kactı.
Evdekiler kedinin arkasından koştularsa da yakalayamadılar. Adamın kucuk oğlunun, babam kızacak diye, beti benzi attı. Hemen koşarak babasının bulunduğu topluluğa geldi. Kalabalığın icinde babasına dedi ki:
“–Babacığım; hani senin her sabah dudaklarını, bıyıklarını yağladığın o kuyruk vardı ya ansızın bir kedi geldi, onu kaptı kactı. Arkasından cok koştuk ama faydası olmadı.”
Orada bulunanlar şaşırıp gulmeye başladılar, sonunda kucuk duşen adama acıdılar.
Onu yemeğe cağırdılar, doyurdular, ona merhamet yağdırdılar.
O da; sÂlih insanların comertliğini ve şefkatini gorunce, «doğru olma»nın zevkine vardı. Gurura kapılmaktan ve kendini ustun gormekten vazgecti. Doğruluğa kul oldu, kole oldu.
Halk arasında denilir ki:
“Sen hayırlı iş yapmaya bak! İyilik yap denize at, balık bilmezse, HÂlık bilir. Kotuluk de, şer de boyledir. Hepsi bir gun zÂhir olur…”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Kasım Sayı: 153
YALAN SOYLEYEN İNSAN MUNAFIK OLUR MU? - VİDEO
YALAN YERE YEMİN ETMENİN CEZASI NEDİR? - VİDEO
İslam ve İhsan