Osman Nûri Topbaş Hocaefendi, kalbin nasıl temizleneceğini ve tezkiye edileceğini anlatıyor...
KALP NASIL TEMİZLENİR? CenĂ‚b-ı Hak bizden tezkiye olmuş, temizlenmiş bir kalp istiyor.
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰیهَا
(“Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. [eş-Şems, 9])
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰى
((Nefsini kotuluklerden) arındıran kurtuluşa ermiştir.” [el-A‘lĂ‚, 14])
Peki bu kalp nasıl olacak o zaman?
DÂim hayatta iptilÂlar var, musibetler var.
1- İptilĂ‚ları, musibetleri sabırla bertaraf etmek: CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor:
“Ey îmĂ‚n edenler! Sabır ve namaz ile Allah ’tan yardım isteyin...” (el-Bakara, 153)
Burada namazın ehemmiyeti ve sabrın ehemmiyeti.
Efendimiz her iptilĂ‚ya sabretti. “Ben cile cemberinden gecen, en cok cile cemberinden gecen peygamber benim.” buyuruyor. (Bkz. Tirmizî, KıyĂ‚met, 34/2472)
Her vesîleyle namaz kılardı. CenĂ‚b-ı Hakk ’a ilticĂ‚ hĂ‚lindeydi. Hicbir zaman sabırsızlığa, bezginliğe, aceleciliğe duşmedi. Sabrın sonu da hep selĂ‚met oldu. CenĂ‚b-ı Hak bizleri de nĂ‚il eylesin -inşĂ‚allah-. Yedi evlĂ‚dının altısını sağlığında kaybetti, dĂ‚imĂ‚ bir rĂ‚zı hĂ‚ldeydi.
Demek ki ibadette sabır, yuksek ahlĂ‚k icin sabır, rızĂ‚ya ermek icin sabır, haram ve kerahatlerden sakınmak icin sabır.
CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor:
فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
“Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır, gercekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” (el-İnşirah, 5-6)
İşte hayatta iptilĂ‚lar var, med-cezirler var, inişler-cıkışlar var. Hayatın her zorluğuna karşı sabırla direnebilme. “YĂ‚ Rabbi! Sen ’den rĂ‚zıyım.” diyebilmek. Netice de, ebedî bir saĂ‚det…
VelhĂ‚sıl, demek ki bircok iptilĂ‚ları, kul, gonul, sabırla bertaraf edecek. KıyĂ‚mette, Cennet ’te bir sabır yok; sabır dunyada…
Diğer bir husus:
2- Unutkanlığı zikirle bertaraf etmek: CenĂ‚b-ı Hak îkazda yine, Haşr Sûresi 19. Ă‚yet:
“AllĂ‚h ’ı unutan, bu yuzden de AllĂ‚h ’ın kendilerini unutturduğu kişiler gibi olmayın. Onlar, yoldan cıkan kimselerdir.”
Efendimiz dÂim bir zikir hÂlindeydi.
SemĂ‚ya bakardı; “Aman yĂ‚ Rabbi!..”
Arza bakardı, yine bir tefekkur hĂ‚linde; “Aman yĂ‚ Rabbi!..”
Yani semĂ‚ya bakardı, nasıl ilĂ‚hî intizam… Guneş, Ay vs. yıldızlar… Hic Ă‚rıza var mı, hic bozulma var mı? Hic infilĂ‚k var mı?
Toprağa bakardı, hep bir zikir hĂ‚linde. O topraktan nasıl butun mahlûkĂ‚ta sofralar kuruluyor…
İlkbaharda ayrı, meyveler ayrı, sebzeler. Yazın ayrı meyveler, ayrı sebzeler. Sonbaharda oyle, kışın oyle.
CenĂ‚b-ı Hak devamlı bize buketler veriyor. Gercek buketler, gercek ikramlar…
Bir ağaca bakıyoruz, baharda baştan ciceğini acıyor, sana bir guzellik manzarası veriyor. Arkadan ciceğin yapraklarını dokuyor, bir tohum veriyor. Arkadan meyveyi veriyor. Meyve ağacta olgunlaşıyor, alıp koparıyorsun. Bekleme imkĂ‚nın var, bir termos icinde sana veriyor. Ancak kabuğunu soyduğun zaman alıyorsun onu.
Bunları duşunmek, hep zikir bunlar.
İctiğin su… Nasıl artı bulut eksi buluta akıyor, temizleniyor, nasıl sana bir tertemiz olarak akıyor. Tekrar dunyada kirleniyor, tekrar tebahhur edip tekrar akıyor.
VelhĂ‚sıl kul, Rabbini unutmayacak. Eğer -Ă‚yette- Rabbini unutursa Allah da kendisini unutturuyor, iyice gafletten gaflete duşuyor. (Bkz. el-Haşr, 19) Nicin dunyaya geldi, kimin mulkunde yaşıyor, yolculuğu nereye, gelen nereye, giden nereye, bu akış nereye, farkında değil!..
Diğer bir husus:
3- Nankorluğu şukurle bertaraf etmek: CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor:
“Biz insanoğlunu mukerrem kıldık...” (el-İsrĂ‚, 70) buyuruyor. Şan, şeref sahibi kıldık diyor. Yani mukerremliğe karşı nankor olmamalı. CenĂ‚b-ı Hak en ustun varlık, insanı halketti. Devamlı peygamberler gonderiyor. Nîmetleri devam ediyor.
CĂ‚siye Sûresi ’nin 13. Ă‚yetinde:
“Goklerde ve yerde ne varsa Ă‚mĂ‚de kıldım (buyuruyor). Duşunen bir toplum icin.” buyruluyor.
İnsan Sûresi ’nde CenĂ‚b-ı Hak insana:
“İster şukredici ol, ister nankor ol.” buyuruyor. (Bkz. el-İnsĂ‚n, 3)
Bir yılan olarak gelebilirdik, bir akrep olarak gelebilirdik, bir fare olarak gelebilirdik. CenĂ‚b-ı Hak akıl veriyor, iz ’an veriyor, idrak veriyor. Kur'Ă‚n-ı Kerîm ’le yardım ediyor, Peygamber ’iyle yardım ediyor, şu dershanedeki zerreden kurreye, atomdan galaksiye, her şeyle yardım ediyor, kulun tefekkurunu artırıyor.
Demek ki kalp, ilĂ‚hî vitrinler seyredecek. ŞeytĂ‚nî vitrinlere dalmayacak. Şeytanî vitrinlere daldığı zaman gaflet olur, insanlığını unutur. İşte zamanımızda olduğu gibi, insan vahşete burunur. Goruyoruz dunyayı bugun. Bir vahşetin calkantısında. Suriye ’ye bak, Irak ’a bak, vesĂ‚ireye bak, emsalleri yerler, Afrika ’ya bak, bazı yerlerde nasıl insan vahşîleşiyor…
Demek ki CenĂ‚b-ı Hakk ’ı kaybettiği zaman, insandan daha beter bir mahlûk olmuyor. CenĂ‚b-ı Hakk ’ı bulduğu zaman da ondan daha yuce varlık olmuyor. CenĂ‚b-ı Hak dost ediyor kendisiyle.
İbadetler cok muhim. Bu tefekkur cok muhim.
MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî Hazretleri diyor ki:
“Hacca gidenler diyor, KĂ‚be ’ye gidenler diyor, orada diyor, KĂ‚be ’nin Rabbini bulmaya calışsınlar diyor. (Yani kalplerini AllĂ‚h ’a rĂ‚m etsinler.) O zaman her yerde KĂ‚be ’yi bulurlar.” buyuruyor.
VelhĂ‚sıl insan, “ister şukredici ol, ister nankor ol.” buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak. (Bkz. el-İnsĂ‚n, 3) Tercih, insana ait. Yani ister Cennet ’i sec, ister ateşi sec. LĂ‚kin insanın ateşe bir saniye dayanma gucu yok. Bu sebeple, sığınak, dayanak, istinadgĂ‚h; CenĂ‚b-ı Hak. O ’nu unutmayacak. Bunun şukrunu nasıl yapabiliriz, CenĂ‚b-ı Hakk ’a kul olmuşuz.
Efendimiz, gece teheccud namazını cok uzun kılardı. Ayakları şişerdi, secde yerini ıslatırdı gozyaşıyla.
Âişe VĂ‚lidemiz:
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Biraz, kendini bu kadar yorma, Allah senin gecmiş, gelecek her şeyini affetti.”
“‒YĂ‚ Âişe! (buyurdu) Rabbime şukreden bir kul olmayayım mı?” (BuhĂ‚rî, Teheccud, 16)
VelhĂ‚sıl Rabbimiz ’e şukreden bir kul olabilmenin gayreti. Uc aylarda bu şeyi alabilirsek biz, hĂ‚li, intibĂ‚hı…
Nasıl bir dunya icin birtakım sektorler seminerler verirler, konferanslar verirler vs. Dunya icin, dunyadaki imkĂ‚nlarını artırmak icin.
Sporcular; bu, maclardan, musĂ‚bakalardan evvel kendilerini kamplara cekerler. Kamplarda ihtilĂ‚ttan men kararı alırlar. Dışarıyla irtibatlarını keserler. O macı kazanacak. En nihayet bir dunya macı. Esas Ă‚hireti kazanmak…
İşte bu uc aylarda boyle kendimizi, kalbimizi mĂ‚nen bir kampa cekme durumu. İbadetlerle, tĂ‚atlerle, muĂ‚melĂ‚tla, bilhassa seherlerle.
Diğer bir husus:
4- İsyĂ‚nı tĂ‚atle bertaraf etmek: En buyuk problem, gaflet. İnsan neyin hayırlı, neyin kotu olduğunu nefsinin hoşlanıp hoşlanmamasıyla karar vermeli.
CenĂ‚b-ı Hak buyurur:
“Sizin icin daha hayırlı olduğu hĂ‚lde bir şeyi sevmemeniz mumkundur. Sizin icin daha kotu olduğu hĂ‚lde bir şeyi sevmeniz mumkundur…” (el-Bakara, 216)
Demek ki CenĂ‚b-ı Hak ’tan gelen hĂ‚diselere karşı sızlanmamak lĂ‚zım. “Bu benim icin daha hayırdır.” demek lĂ‚zım. “Cunku Rabbim takdir etti.”
Rabbim seni sevdi, insan olarak dunyaya getirdi. Kaderi cizen CenĂ‚b-ı Hak, kullî kaderi. Kullî kader icinde bizden cuz ’î irĂ‚de istiyor. Kul, CenĂ‚b-ı Hak ’tan rĂ‚zı olacak. Yani bir isyan etmeyecek, onu tĂ‚atle, kullukla bertaraf edecek.
Efendimiz TĂ‚if ’te taşlandı. Oraya dîni tebliğ etmek icin geldi. O cĂ‚hil halk taşladı. Efendimiz elini actı:
“‒YĂ‚ Rabbi! (Dedi.) Sen bana gazaplı değilsen, ben başıma gelen hicbir şeye aldırmam, ben Sen ’den rĂ‚zıyım yĂ‚ Rabbi!” buyurdu. (Bkz. İbn-i HişĂ‚m, II, 29-30; Heysemî, VI, 35; BuhĂ‚rî, Bed ’ul-halk, 7)
Hep bunlar bizlere ornek.
Diğer bir husus:
5- Cimrilik ve pintilik. Cimrilik, pintilik, israf: Bu da bir felÂket. Bu da kalbin kanseri. Gerek cimrilik, gerek israf.
AllĂ‚h ’ın verdiklerini, biri kendine biriktirmek, diğeri kendine harcamak. Allah onu sana kendine harca diye vermedi ki. İslĂ‚m ’da mulk AllĂ‚h ’ındır. Diğer sistemlerde fertlerindir, toplumundur, şunundur, bunundur vs. Fakat İslĂ‚m ’da mulk AllĂ‚h ’ındır.
Cimri insana ne buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak: “O nîmete nankorluk ettiği icin sarıcı bir ateşe sarılacaktır.” buyuruyor. (Bkz. Âl-i İmrĂ‚n, 180)
İsraf edenler icin; “şeytanların arkadaşlarıdır” buyuruyor. “Şeytan da Rabbine karşı nankordur.” buyuruyor. (Bkz. el-İsrĂ‚, 7)
Ve bu iki hĂ‚l de, cimrilik de israf da kalbin kanseri olmuş oluyor.
Bunu neyle bertaraf? Comertlikle:
CenĂ‚b-ı Hak comert, rahmĂ‚n ve rahîm. Kulunun da CenĂ‚b-ı Hak comert olmasını istiyor, merhametli olmasını istiyor, zarif olmasını istiyor. İnce duşunuşlu olması lĂ‚zım. Kendin icin istediğini diğer kardeşin icin de istemesini arzu ediyor. Boyle olanlara mukĂ‚fat bildiriyor.
Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh- ile FĂ‚tıma VĂ‚lidemiz ’in bir hĂ‚disesini bildiriyor:
“Kendileri muhtac olduğu hĂ‚lde verirler.”
FĂ‚tıma VĂ‚lidemiz ekmek yapıyor. İkisi de ac, yahut ikisi de iftar zamanı, gelen yetime veriyorlar. Fakire veriyorlar, yetime veriyorlar, esire veriyorlar, kendileri ac oldukları hĂ‚lde. Kendilerinden koparıp veriyorlar. Verirken de, “minnet altında kalmayın” diyorlar. Biz, “عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا” zira o kıyĂ‚met, “o sert ve belĂ‚lı gunden korkarız” diyorlar. “CenĂ‚b-ı Hak da onların gonullerine ferahlık verir, o gunun şerrinden onları korur.” buyruluyor. (Bkz. el-İnsĂ‚n, 8-10)
Demek ki ne istiyor CenĂ‚b-ı Hak? DiğergĂ‚m insan istiyor, gonul insanı istiyor, comert insan istiyor, merhametli insan istiyor, zarif insan istiyor.
6- HodgĂ‚mlığı, diğergĂ‚mlıkla, bencilliği fedakĂ‚rlıkla bertaraf etmek VelhĂ‚sıl hodgĂ‚mlığı, diğergĂ‚mlıkla bertaraf etmek. Bencilliği fedakĂ‚rlıkla bertaraf etmek:
Yani bir “ben” karşısında bir “hiclik” yaşamak. Cunku “hic” olarak geldik. Bir kazanarak gelmedik dunyaya. Lûtfen geldik, bir lûtuf olarak geldik. Kul, hicliğini unutmayacak.
CenĂ‚b-ı Hak onu istiyor. FedakĂ‚rlık istiyor. “Sevdiklerinizden vermedikce AllĂ‚h ’a yaklaşamazsınız” buyuruyor. (Bkz. Âl-i İmrĂ‚n, 92) Bizi CenĂ‚b-ı Hak test ediyor.
Yine Efendimiz buyuruyor:
“Sizden biriniz, kendisi icin arzu edip istediği şeyi din kardeşi icin de istemedikce gercek mĂ‚nĂ‚da îmĂ‚n etmiş olmaz.” (BuhĂ‚rî, Îman, 7; Muslim, Îman, 71-72)
Suriye ’deki o kardeşlerimizin, o ıztıraplı, o muzdarip, zulum altındaki kardeşlerimize yardımcı olabilmek. Yardım edemiyorsak, imkĂ‚nımız hic yoksa onlar icin duĂ‚ etmek ellerimizi actığımız zaman. Aynı hĂ‚lde biz olabilirdik.
7- Şupheyi yakîn ile bertaraf etmek: CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor:
وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ
“Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir...” (el-Hadîd, 4) Allah sizinle beraberdir.
CenĂ‚b-ı Hakk ’a zaman mekĂ‚n yok, beşerî sıfatlardan uzak. MuhĂ‚lefetu ’n li ’l-havĂ‚dis; yarattıklarına benzememe durumu var. Zaman-mekĂ‚n, CenĂ‚b-ı Hak ’ta yok. Her an CenĂ‚b-ı Hak; insan, melek, cin, hayvanat ne kadar varsa hepsinin aynı zamanda yanında. “MuteĂ‚l” diyoruz; CenĂ‚b-ı Hak idrak otesi, idrak yetişmez. Onun icin kalp itmi ’nĂ‚na erecek.
“Ey itmi ’nĂ‚na ermiş kalp!” (Bkz. el-Fecr, 27) buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak Cennet ’e davet ediyor.
Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- tebliğiyle, merhametiyle, ibadetleriyle, muĂ‚şeretiyle, her an terfi-i derecĂ‚t hĂ‚lindeydi. Yakîn hĂ‚lindeydi. Her gun, her zaman, değişik bir manzaralar acılıyordu, ufuklar acılıyordu. Bir evvelki hĂ‚line de hep istiğfar hĂ‚lindeydi.
İbrahim -aleyhisselĂ‚m- oyle. Canıyla, malıyla, evlĂ‚dıyla imtihandan gecirildi, testten gecirildi. Ufuklar acıldı, acziyet icinde kaldı:
وَلَا تُخْزِنِى يَوْمَ يُبْعَثُونَ diyor.
“YĂ‚ Rabbi! (Diyor. KıyĂ‚met gunu) insanları dirilttiğin gun beni mahcup etme!” (eş-ŞuarĂ‚, 87) buyuruyor.
Yani kendimizi bir kıyaslama bakımından…
8- RiyĂ‚yı -Allah korusun- ihlĂ‚s ve tevĂ‚zu ile bertaraf etmek: Kalp hayatı inkişĂ‚f edecek, CenĂ‚b-ı Hakk ’a yaklaşacak, kullar ortak olmayacak. “İbĂ‚durrahmĂ‚n” buyruluyor, “AllĂ‚h ’ın rahmetinin tecellî ettiği kullar, mutevĂ‚zı olurlar.” (Bkz. el-FurkĂ‚n, 63) Onların riyĂ‚ yapmaya ihtiyacı yoktur, gosteriş yapmaya ihtiyacı yoktur. Tevhîd akîdesinin ortaklığa tahammulu yok.
CenĂ‚b-ı Hak riyĂ‚kĂ‚rlara; “Veyl olsun, vay onların hĂ‚line!” buyuruyor. Yaptıkları ibadetler gidiyor, hepsi gidiyor.
9- İsyanı tevbeyle (bertaraf etmek): CenĂ‚b-ı Hak bizden dĂ‚imĂ‚ bir istiğfar hĂ‚linde (olmamızı istiyor). Hepsi CenĂ‚b-ı Hakk ’ın lûtfu verdikleri. Hep ihsan. “Verdiğim nîmetleri sayamazsınız” buyuruyor. (Bkz. İbrahim, 34)
CenĂ‚b-ı Hak bizden hep istiğfar istiyor.
وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ
(“…Seherlerde istiğfar ederler.” (Âl-i İmrĂ‚n, 17])
İstiğfĂ‚rın en guzel zamanı seherlerde. Seherlerde mu ’min uyanacak. CenĂ‚b-ı Hak ’la beraber olma gayreti icinde olacak. İstiğfar edecek;
“اَسْتَغْفِرُ اللهَ الْعَظِيم, اَسْتَغْفِرُ اللهَ الْعَظِيم...”
Gafletini duşunecek, hatalarını duşunecek, acziyetini duşunecek.
Kelime-i tevhîdi bol bol zikredecek. ÎmĂ‚nını tecdîd edecek, yenileyecek.
Efendimiz ’le alĂ‚ka kuracak, salevĂ‚t-ı şerîfeyle, o alĂ‚kayla.
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın buyuk bir lûtfu Efendimiz.
“Allah ve melekler salĂ‚t ederler… Siz de salevat getirin. Tam bir teslîmiyetle selĂ‚m verin.” (Bkz. el-AhzĂ‚b, 56) buyruluyor.
Efendimiz:
“Ben her salevĂ‚t-ı şerîfeyi alırım diyor, iĂ‚de-i selĂ‚mda bulunurum.” diyor. (Bkz. Ebû DĂ‚vud, MenĂ‚sik, 96)
Demek ki ne kadar salevĂ‚t-ı şerîfe getirirsek, seherlerde, yollarda, hayatın her safhasında, o kadar Efendimiz ’le alĂ‚kamız, irtibĂ‚tımız artmış olur. Oradan da bir in ’ikĂ‚s gelecek.
Tabi salevĂ‚t-ı şerîfe getirirken;
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
Yani O ’nun, Efendimiz ’in hĂ‚lini, ahvĂ‚lini duşunmek. O ’nun gibi olmaya gayret etmek.
Diğer bir husus:
10- Gafleti tefekkurle bertaraf etmek: Gaflet, insanı şeytĂ‚nî vitrinleri seyretmeye goturur. Boş şeylere. Zamanını ziyan eder, kalbini ziyan eder, gozlerini ziyan eder.
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de 137 yerde bize tefekkuru emrediyor. Neyi tefekkur edeceğiz? İlĂ‚hî azameti, ilĂ‚hî vitrinleri, ilĂ‚hî kudret akışlarını. Tefekkur, bir îman anahtarı olmuş oluyor.
Ve CenĂ‚b-ı Hak boyle bir gonulle bizi Cennet ’e davet ediyor:
وَاللّٰهُ يَدْعُوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِ
Cennet ’e davet ediyor. “SelĂ‚m yurduna davet ediyor CenĂ‚b-ı Hak…” (Yûnus, 25)
Yine uc aylar, onun en guzel mevsimi -elhamdulillĂ‚h-…
https://www.islamveihsan.com/tasavvuf-nedir-insana-ne-kazandirir.html
İslam ve İhsan