İslÂm; hur veya kole, zenci veya beyaz, Arap veya Arap olmayan her insanın, AllÂh ’ın huzûrunda eşit olduğunu bildirmiştir. Tek ustunluk îman ve takvÂdadır.Kibir nice insanı imanından etmiş, nicelerini iman etmekten alıkoymuş ve nice kalpleri karartıp oldurmuştur. İnsanlara tepeden bakıp kendini tek goren ve haşa kendini ilahlaştıran, kibrin bataklığında boğulmuş nice şahsiyet...

BİR KOLEYLE BİR Mİ OLACAĞIM?

Ebû SufyÂn ’ın karısı Hind ise bu yuksek hakikatlere karşı;

“Boyle din mi olur? Ben bir koleyle bir mi olacağım, o talihine kussun!” dedi.

Ebû Leheb ise bir gun;

“–YÂ Muhammed! Ben Sana îmÂn eder, musluman olursam, bana ne verilir?” diye sordu.

Peygamberimiz;

“–Muslumanlara ne verilirse, sana da o verilir!” buyurdu.

Ebû Leheb;

“–Onların uzerinde benim icin bir ustunluk olmayacak mıdır?” diye ofkeyle sordu.

Peygamberimiz;

“–Daha ne istersin?” buyurunca, Ebû Leheb;

“–Benim şu sıradan insanlarla bir tutulacağım bu dîne yuh olsun!” diye edepsizce bağırdı. (Taberî, Tefsîr, 20/336)

İMANDAN EDEN KİBİR

Nûh -aleyhisselÂm- ’ın kavmindeki kibirli muşrikler de;

“«Sana duşuk seviyeli kimseler tÂbî olup dururken, biz sana îmÂn eder miyiz hic?!.» dediler.” (eş-ŞuarÂ, 111) ve fakirleri yanından kovmasını istediler.

Nûh -aleyhisselÂm- şoyle cevap verdi:

“…Ben îmÂn edenleri kovacak değilim; cunku onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, cahilce davranan bir topluluk olarak goruyorum.

Ey milletim! Onları kovarsam, AllÂh ’ın karşısında bana kim yardım edebilir? Duşunmez misiniz?” (Hûd, 29-30)

BİZİ BU KOLELERLE BİRLİKTE GORMELERİNDEN UTANIRIZ

Aynı şekilde Mekke muşrikleri de; Rasûlullah -sallallÂhu aleyhi ve sellem- ’e, cevresindeki fakir muslumanları, hic değilse kendileri geldiğinde yanından uzaklaştırmasını istediler.

HabbÂb -radıyallÂhu anh- şoyle anlatmaktadır:

Mutekebbir muşriklerden Akr bin HÂbis ile Uyeyne bin Hısn, Allah Rasûlu ’nun yanına geldiler. O ’nu; BilÂl, Suheyb, AmmÂr, HabbÂb -radiyallÂhu anhum- gibi fakir ve kimsesiz muslumanlar arasında otururken buldular. Cevresindeki bu zayıf muslumanları hor ve hakîr gorerek Efendimiz ’e;

“–Bizim icin bunlardan farklı bir meclis tahsîs etmeni isteriz. Boylece Araplar, bizim bunlardan ustun olduğumuzu anlasınlar. Biliyorsun ki, bize Arap kabîlelerinden birtakım elciler ve heyetler gelir. Onların bizi bu kolelerle birlikte gormelerinden utanırız. Dolayısıyla, biz gelince onları yanından uzaklaştır. Sen ’inle işimiz bittikten sonra yine istersen onlarla otur.” dediler.

Allah Rasûlu -sallallÂhu aleyhi ve sellem- o muşriklerin hidÂyetle şereflenmelerini umîd ederek:

“−Olur.” buyurdu. Onlar ise;

“–Olur demen yetmez! Bizim icin bunu yazılı hÂle getir.” dediler.

Bunun uzerine Allah Rasûlu -sallallÂhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Ali ’yi cağırdı, bir de yazdırmak icin sayfa istedi. Biz bir koşede oturuyorduk. O esnada CebrÂîl -aleyhisselÂm- şu Âyet-i kerîmeleri getirdi:

“Rablerinin rızÂsını isteyerek sabah-akşam O ’na yalvaranları (muşriklerin taleplerini kabul ederek, sakın yanından) kovma! (…)

Eğer onları (yanından) kovarsan, zalimlerden olursun.” (el-En‘Âm, 52)

Bu kibirli ve mağrur kişiler, gayet akıllı kişilerdi. Fakat nefsÂniyete teslim olmuş akılları onları bu cirkin hÂlden uzaklaştırmadı.

Efendimiz -sallallÂhu aleyhi ve sellem-; CenÂb-ı Hakk ’ın bu tÂlimÂtını yaygınlaştırdı. Garip, kimsesiz ve fakirleri, her meselede kucakladı. Onların bilhassa sevinc zamanlarında mahzun edilmemesi icin şoyle buyurdu:

“Zenginlerin davet edilip fakirlerin cağırılmadığı duğun yemeği ne fena bir yemektir!” (BuhÂrî, NikÂh, 72; Muslim, NikÂh, 107. Ayrıca bkz. İbn-i MÂce, NikÂh, 25)

Bu sebeple Rabbimiz; bu ahlÂktan uzak, cirkin vaziyete «cÂhiliyye, cÂhillik» dedi.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Nisan Sayı: 146

KİBİR NEDİR? - VİDEO

KİBİR VE TEVAZU KİMLERDE BULUNUR? - VİDEO
İslam ve İhsan