Havf ve rec ne demektir? Cok gulmenin, tebessumun, kahkahanın hukmu nedir? İşte cevabı...
İmam GazÂlî Hazretleri şoyle bir kıssa nakleder:

Adamın biri, taşkınca gulmekte olan kardeşine:

“–Hayrola! Cehennemden kurtulacağına dÂir bir haber mi aldın?” diye sorar. Kardeşinden; “–Hayır.” cevabını alınca da:

“–O hÂlde nasıl (boyle) gulebiliyorsun!” der. (İhyÂ, III, 288)

Zira peygamberlerin dışında hicbir kul, cennete girebileceği husûsunda teminat altında değildir.

VEHB BİN VERD'İN NASİHATLERİ

Vehb bin Verd -rahmetullÂhi aleyh-, halkın bayram gunu aşırı gulduklerini gorunce onlara şu nasihatte bulunur:

“Eğer gunahlarınız bağışlandıysa bu hÂl, şukredenlerin hÂli değildir. Eğer gunahlarınız bağışlanmadıysa bu, (ilÂhî azaptan) korkanların hÂli değildir!” (İhyÂ, III, 288)

Muhammed bin Vasi ’ -rahmetullÂhi aleyh- de şoyle der:

“Cennette duran bir adamın ağlaması ne kadar garip ise, dunyada henuz gideceği yeri(n cennet mi, cehennem mi olacağını) bilmeyen kimsenin aşırı gulmesi de o nisbette şaşılacak şeydir.” (İhyÂ, III, 289)

İSLÂM AHLÂKININ MU'MİNLERE KAZANDIRDIĞI ŞEY

Bu hÂl, İslÂm ahlÂkının mu ’mine kazandırdığı şahsiyete dÂir cok muhim bir olcu ihtiv etmektedir. Demek ki mu ’min, ic Âleminde ebedî ve muazzam endişelerin volkanları kaynamasına rağmen, yuzunde sÂkin bir liman gibi sukûnet tevzî edebilmelidir. Ne aşırı sevince kapılıp gevşemeli, ne de aşırı huzne kapılıp bedbin olmalıdır.

Mu ’min, “havf ve rec” arasında bir kalbî kıvam oluşturmalıdır. Havf; yaptığı amellerden şımarmayıp CenÂb-ı Hakk ’a azÂbından korkarak dÂimî bir iltic hÂlinde bulunmak; rec ise, AllÂh ’ın rahmetinden dÂim umitvar olmak ve bu umitle bedbinliğe duşmemektir.

HÂlid-i BağdÂdî -kuddise sirruh- talebesine yazdığı bir mektupta şoyle der:

“AllÂh ’a yemin ederim ki; doğduğum gunden bugune kadar, Allah katında makbul ve mûteber olup hesabı sorulmayacak bir tek hayır işlediğime inanmıyorum… (Yalnız Rabbimin rahmetini diliyorum.)
…Bu fakir kulu muvaffakıyet ve husn-i hÂtime duÂsından unutmayınız…”

İşte mu ’minin tabiat-ı asliyesi olan tebessum, bir bakıma bu îtidÂl kıvÂmını da ifÂde eder. Fakat tebessum gibi guzel bir davranışın da bir Âfeti vardır ki, o da yanlış bir niyetle yapılmasıdır. Gurur, kibir, istihzÂ, din kardeşini hor gorme, mu ’minlerle alay etme gibi kotu niyetlerle yapılan ve pek de onemsenmeyip gecilen bu tip tebessumler, aslında pek cetin bir Âhiret vebÂli olacaktır.

KUCUK GUNAH

Nitekim İbn-i AbbÂs :

“...«Vay hÂlimize!» derler, «Bu nasıl kitapmış! Kucuk-buyuk hicbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dokmuş!»..” (el-Kehf, 49) Âyetinin tefsîrinde “sağîre/kucuk gunah” hakkında, mu ’min ile istihzÂ/alay ederken yapılan tebessumdur; “kebîre/buyuk gunah” hakkında da, bu arada atılan kahkahalardır, demiştir. (İhyÂ, III, 294)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Ornek AhlÂkından 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan