
AllÂh Resûlu ’nun gece-gunduz, dar vakitte-rahat zamanda, savaşta-barışta dÂim “ihsÂn” hÂli uzere bulunduğunda en ufak bir şuphe yoktur. Zira Peygamber Efendimiz hayatı boyunca ihsÂn şuurunun en guzel orneklerini vermiştir.Her an zikir uzere bulunması, her hareketinde yaptığı du ve munÂcÂtları, devÂm ettiği nÂfile ibÂdetleri, geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılması, hakları îf husûsundaki titizliği, dÂim adÂlet ve hakkı tevzî hÂlinde olması gibi fazîletler, Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimizin sÂhip olduğu derin ihsÂn şuurunun en kuvvetli delilleridir.
CİBRİL HADİSİ
Omer bin HattÂb -radıyallÂhu anh- ihsÂn hÂlinin kendilerine nasıl tebliğ ve tÂlim edildiğini de gosteren ve “Cibrîl Hadîsi” diye meşhur olan şu vÂkıayı nakleder:
Bir gun ResûlullÂh ’ın -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- huzûrunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, sacları siyah mı siyah, yoldan gelmiş gibi bir hÂli olmayan ve icimizden kimsenin tanımadığı bir adam cıkageldi. Peygamber Efendimiz ’in yanına sokuldu, onune oturdu, dizlerini AllÂh Resûlu ’nun dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin ustune koydu ve:
“–Ey Muhammed! İslÂm nedir?” dedi.
ResûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–İslÂm, AllÂh ’tan başka ilÂh olmadığına ve Muhammed ’in AllÂh ’ın Resûlu olduğuna şehÂdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekÂtı (tastamam) vermen, Ramazan orucunu (eksiksiz) tutman, yoluna guc yetirebilirsen KÂbe ’yi ziyÂret (hac) etmendir.” buyurdu. Adam:
“–Doğru soyledin.” dedi.
Onun hem sorup hem de tasdîk etmesi tuhafımıza gitti.
Adam bu sefer de:
“–Peki îman nedir?” diye sordu.
ResûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–AllÂh ’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, Âhiret gunune inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmÂn etmendir.” buyurdu. Adam tekrar:
“–Doğru soyledin.” diye tasdîk etti ve:
“–Peki ihsÂn nedir, onu da anlat.” dedi.
ResûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–İhsÂn, AllÂh ’a, O ’nu goruyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen O ’nu gormuyorsan da O seni mutlak goruyor.” buyurdu. Adam yine:
“–Doğru soyledin.” dedi, sonra da:
“–KıyÂmet ne zaman kopacak?” diye sordu. Peygamber -aleyhissalÂtu vesselÂm-:
“–Kendisine soru yoneltilen, bu konuda sorandan daha bilgili değildir.” cevÂbını verdi. Adam:
“–O hÂlde alÂmetlerini haber ver.” dedi.
ResûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–Annelerin, kendilerine cÂriye muÂmelesi yapacak cocuklar doğurması, yalın ayak, başı acık, cıplak koyun cobanlarının, yuksek ve mukemmel binÂlar yapma husûsunda birbirleriyle yarışmalarıdır.” buyurdu.
Adam, (sessizce) cekip gitti. Ben bir sure oylece kalakaldım. Daha sonra Peygamber -aleyhissalÂtu vesselÂm-:
“–Ey Omer, soru soran kişi kimdi, biliyor musun?” buyurdu. Ben:
“–AllÂh ve Resûlu bilir.” dedim.
ResûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–O CebrÂîl idi, size dîninizi oğretmeye geldi.” buyurdu. (Muslim, ÎmÂn, 1, 5; BuhÂrî, ÎmÂn 37; Tirmizî, ÎmÂn, 4; Ebû DÂvûd, Sunnet, 16)
SUNNETİN TEMELİ
Âlimlerimiz, bu hadîs-i şerîfin, sunnetin temeli olduğunu soylemişlerdir. Demek ki İslÂm ve îmanda kemÂle erebilmek; ihsÂn kıvÂmına ulaşmaya bağlıdır. İhsÂn hÂline ulaşamamış bir mu ’minin dîni eksik kalmış demektir. Boyle bir îman, kendi hayÂtiyetini bile devÂm ettirmesi mumkun olmayan meyvesiz ağaca benzer. Bir muddet sonra kuruması kuvvetle muhtemeldir.
İMAN VE İSLAM'IN OZU
Bu hadîs-i şerîf, ihsÂn duygusunu mu ’minlerin gonullerine sÂbitlemeyi hedefleyen tasavvufun da, îman ve İslÂm ’ın ozu olup, onlardan farklı telÂkkî edilemeyeceği hakîkatinin en bÂriz bir ifÂdesidir.
Aslında kulun en buyuk saÂdeti, Rabbi ile beraber olabilmesidir. Zîr KÂinÂtın HÂlıkı, kulu ile her an beraber olmayı arzu ediyor ve şoyle buyuruyor:
“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları uzerine yatarken (her an) AllÂh ’ı zikrederler, goklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkur ederler; «Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen ’i tesbîh ederiz; bizi cehennem azÂbından koru!» (derler).” (Âl-i İmrÂn, 191)
İBADETLERDEN NASIL ZEVK ALINIR?
LÂkin kalbe bağlı olmayan ve nefsÂnî arzulara mağlup bir akıl, CenÂb-ı Hak ile beraber olabilmenin lezzetini idrÂkten Âcizdir. YÂni en buyuk fazîlet ve saÂdetten gÂfildir.
İbÂdetlerden zevk ve lezzet almak, onlardan yorulmamak, ancak ihsÂn duygusu ile mumkundur. Gonlunde ihsÂn duygusu bulunmayan kimse, namaz kılsa yorulur; namaz ona ağır gelir. Zenginse; zekÂt ve sadaka vermekten, imkÂnlarını muhtaclara infÂk etmekten cekinir. Cunku ilÂhî murÂkabeden uzak olduğu icin, îmÂnın lezzetini alamamıştır. Bu bakımdan denilebilir ki; dosdoğru kılınacak namaz, gonulden verilecek zekÂt ve sadaka, muhabbetle tutulacak oruc, aşkla yapılacak hac, havf ve rec arasında bulunan kalb-i selîm, guzel ahlÂk ve sÂir butun guzellikler, hep ihsÂn hÂlinin bereketidir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları
İSLÂM NEDİR? ÎMÂN NEDİR? İHSÂN NEDİR? İSLÂM ’IN KISACA TÂRİFİ
İslam ve İhsan