
Lokman (r.a.) buyurur:
“Yavrucuğum! Sukût ettiğim icin asl pişman olmadım. Soz gumuşse sukût altındır.”
“Sukût, hikmettir; ancak yapanı az bulunur.”
Lokman Hakîm bu nasihatinde de az konuşmak dustûruna dikkat cekmektedir.
Sukût; Âlimlerin susu, cÂhillerin ortusudur. Sukût zırhına burunen insan, pek cok tehlikeden korunmuş olur. Bilhassa haset ehlinin zehir sacan nazarlarından kurtulur. Bu itibarla insan cok konuşmaktan ziyÂde, bol bol
sÂlih ameller işlemeli, hayırlı ve guzel işler ortaya koymalıdır. Yoksa bol bol konuşup da yapacağı guzel şeyleri anlatmaktan, onları yapmaya fırsat bulamayan bir insan, derin bir gaflet ve aldanış icinde demektir.
Nefsi dizginleyerek yapılan bir sukût, yerine gore cÂhillere verilmiş en fasih bir cevap olur. Nitekim İslÂm Âlimleri;
“Ahmağa verilecek en guzel cevap, sukûttur.” demişlerdir.
Şu hÂdise bunun ne guzel bir misÂlidir:
Bir gun Rasûlullah r, ashÂb-ı kirÂmın arasında otururken, bir kişi gelip Hazret-i Ebû Bekir ’e (r.a.) hakaret etti. Ebû Bekir (r.a.) cevap vermeyip sukût etti. O kimse ikinci defa aynı şekilde hakaret etti. Ebû Bekir (r.a.) yine sukût etti. Adam ucuncu defa hakaret edince, Ebû Bekir (r.a.) daha fazla dayanamayıp ona hak ettiği cevÂbı verdi. Bunun uzerine Rasûlullah (s.a.v) hemen oradan kalkıp yurumeye başladı. Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) ardından yetişerek:
“–YÂ RasûlÂllah, yoksa bana darıldınız mı?” deyince Rasûlullah (s.a.v)
Efendimiz:
“–Hayır, darılmadım. SemÂdan bir melek inmiş, o kimsenin sana soylediklerini yalanlıyor, senin adına ona cevap veriyordu. Sen karşılık verip intikamını alınca melek gitti, onun yerine şeytan geldi. Bir yere şeytan gelince ben orada durmam!” buyurdular. (Ebû DÂvûd, Edeb, 41/4896)
Ote yandan, susmak gerekirken konuşmak kadar, konuşmak gerekirken susmak da ayrı bir hatÂdır. Zira hakkın zÂyî olacağı durumlarda yanlışa mudÂhale etmeyip sessiz kalmak, ağır bir vebÂl sebebidir.
Nitekim Ebû Ali ed-DekkÂk Hazretleri şoyle buyurmuştur:
“Hakkı soyleme mevkiinde olup da susan, dilsiz şeytan gibidir.”
Konuşmak veya sukût etmek bahsinde muʼminler olarak hepimizin olcusu; Peygamber Efendimizʼin şu tÂlimÂtına riÂyet etmek olmalıdır:
“AllÂh ’a ve Âhiret gunune îman eden kişi, ya hayır soylesin ya da sussun!” (BuhÂrî, Edeb, 31, 85; Muslim, Îman, 74)
Dolayısıyla insanın mutlak konuşması lÂzımsa, sukûttan daha kıymetli olan, kalplere huzur verip ruhları dinlendiren hikmetli sozler soylemesi gerekir. Boyle guzel sozler soyleyebilmek icin de evvelÂ, hikmetli sozleri
rûha sindirerek yaşamak îcÂb eder. Nitekim CenÂb-ı Hak da insana, cok dinleyip az ve oz konuşması icin iki kulak, bir dil bahşetmiştir. Bu hakîkate dikkat edilmediği takdirde ise, Şeyh SÂdî-i ŞîrÂzîʼnin ifÂdesiyle:
“Her kim duşunmeden konuşursa, sozu coğu kere yanlış olur.”
Bunun icindir ki Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) da:
“Ne soylediğini, kime soylediğini ve ne zaman soylediğini iyi duşun!” buyurmuştur.
Ayrıca sozu haddinden fazla uzatmak, insanı kısa zamanda gozden duşurur. Zira Hazret-i MevlÂnÂʼnın buyurduğu gibi;
“Uzun sozu, maksadını anlatamayan soyler.”
Boyle uzun konuşanı da kısa dinlemek gerekir.
CenÂb-ı Hak, sukûtumuzu tefekkur, bakışımızı ibret, konuşmamızı hikmet eylesin. Omur sermayemizi rızÂsı istikÂmetinde en verimli şekilde değerlendirme firÂsetini hepimize lûtfeylesin. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gonul Bahcesinden HAK DOSTLARINDAN HİKMETLER 1 , Erkam Yayınları
İslam ve İhsan