Sonsuz rahmeti ile insanoğlunu yoktan var eden Allah Teala, yine sonsuz merhameti ile bu aciz varlığı başıboş bırakmamıştır. Beşeri, dunya ve ahiret saadetine ulaştıracak yegane yol olan sırat-ı mustakimi gostermiş ve bu yolda rehberlik edecek, ornek ve onder olacak rasul ve nebiler gondermiştir.İnsanoğlu varlık sahnesine cıktıktan hemen sonra bile yuce Yaratıcının emirlerini unutup kendisine gosterilen dosdoğru yoldan sapmalara yonelmiş, karanlığı aydınlığa, cehaleti bilgiye tercih etmiştir. Yuce Yaratıcı, insanoğlu fıtratından saptıkca silsile halinde gonderdiği elcileri ile insanoğlunu cehaletin karanlık ve puslu dehlizlerinden cekip cıkartmıştır. Bu silsilenin son halkası da Kur ’an-ı Kerim ’in Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gonderdik ovgusune mazhar, merhamette zirve olan rahmet peygamberi Efendimiz aleyhissalatu vesselam olmuştur.

CAHİLİYEDEN NURA

Cahiliye girdabında yaşarken, Efendimiz (s.a.v.) ’in merhamet tedrisinden gecen yurekler, doğruluğun sembolu Hz. Ebu Bekirler, adaletin bir diğer adı Hz. Omerler, edep ve hayÂnın zirvesi Hz. Osmanlar ve ilmin kapısı Hz. Alilere donuşmuştur.

O (s.a.v.) ’in eğitimi tamamen merhamet ve bağışlama uzerine kurulu idi. Ofke ve tahammulsuzluk asla yoktu. Nitekim Yuce Kitabımız Kur ’an-ı Kerim de bu konuda şoyle buyurmaktadır:

“O vakit Allah ’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yurekli olsaydın, hic şuphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları icin dua et…” (Al-i ‹mran 159)

SİZ KOLAYLIK GOSTERMEK İCİN GONDERİLDİNİZ, ZORLUK CIKARMAK İCİN DEĞİL

Bedevînin biri Mescid-i Nebevî ’de kucuk abdestini bozmuştu. SahÂbîler onu azarlamaya kalkıştı. Bunun uzerine AllÂh Resûlu:

«- Adamı kendi hÂline bırakın. Abdest bozduğu yere bir kova su dokun. Siz kolaylık gostermek icin gonderildiniz, zorluk cıkarmak icin değil.» buyurdu. (BuhÂrî, Vudû ’ 58; Edeb, 80) Nitekim zamanla diğer sahÂbîlerin ahlakî kıvamına ulaşan bu bedevî zat, daha sonra başından gecen soz konusu hÂdiseden şoyle bahseder:

“- Anam babam ona fed olsun, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni ne azarladı ne de kotu soz soyledi. Beni ancak şoyle uyardı:

«- Mescidlerde abdest bozulmaz. Buralar AllÂh ’ı zikretmek ve namaz kılmak icin yapılmıştır. »” (‹bn-i MÂce, TahÂret, 78)

SINIRSIZ MERHAMET

Muminlere karşı Raûf (cidden şefkatli) ve Rahîm (son derece merhametli) (et-Tevbe 128) olan aleyhissalatu vesselam Efendimiz bu sınırsız merhameti sebebi ile yapılan hataları, hata yapan şahsın yuzune vurmaktan uzak durmuştur. Zira hatayı yuze vurmak kişiyi terbiye etmekten ziyade rencide etmeye sebep olur.

Bu sebeple Rasul-i Ekrem Efendimiz bir hatayı duzelteceği zaman, hatayı sahibine yuklemek yerine, ustu kapalı bir şekilde, yapılan davranışın yanlış olduğunu ifade ederdi.

Hz. Âişe (r.a.) diyor ki:

“Peygamberimiz, birisinin kendisi hakkında yanlış ve haksız bir şey soylediğini duyduğunda:

«Falana ne oluyor ki şoyle şoyle soyluyor.» demez de «Bazı kimselere ne oluyor ki şoyle şoyle soyluyorlar.»” derdi. (Ebû DÂvud, Edeb, 6)

Af ve merhamet deryası Efendimiz (s.a.v.) muminlerden hic kimsenin zor durumda kalmasını istemez, toplum icinde utanılacak bir duruma duşmesine gonlu asla razı olmazdı.

RENCİDE ETMEDEN COZUME KAVUŞTURMAK

Bir gun Hz. Peygamber, birlikte deve eti yedikleri bazı sahabelerle mescitte namaz vaktini beklerken, birden bire cevreye rahatsız edici bir koku yayılır. Herkes bu kokunun sahibini merak eder. Kokunun sahibi buyuk bir sıkıntı icerisindedir. Kokuyu cıkaranı bulmak icin tek yol namaz vaktini beklemektir. Cunku kim yeniden abdest alacak olursa, rahatsızlık veren kokuyu buyuk bir ihtimalle o cıkartmıştır. Problemi Hz. Peygamber şoyle cozer:

“Kim deve eti yedi ise abdest alsın!” Orada bulunanlar ‘Hepimiz yedik ’ deyince, Hz. Peygamber:

“Oyleyse hepiniz abdest alın” buyurdu. Boylece kokuyu cıkartan şahsın arkadaşları arasında rencide edilmesi onlenmiş oldu. (HÂflimî, er-Rasûlu ’l-Arabî ve ’l-Murabbî, 1. Bask›, fiam 1981, s. 160.)

Bazen insanoğlu yaptığı davranışın bir alternatifini bulamadığı icin hataya duşer. Bu durumda hatalı davranış sergileyen kişiye uzanan bir merhamet eli, daha hayırlı yollar gosterip bu zavallıyı hata kuyusundan cekip cıkartacaktır.

TATLİ DİLLE NASİHAT

RÂfî bin Amr (r.a.) bir cocukluk hatırasını şoyle anlatır:

Ben cocukken EnsÂr ’ın hurma ağaclarını taşlardım. Bu sebeple beni tutup Peygamber Efendimiz ’e goturduler.

Allah Resulu bana:

“– Yavrucuğum! Hurma ağaclarını nicin taşlıyorsun?” diye sordu.

Ben:

“– YÂ Resûlallah! (Actım) yemek icin taşladım,” dedim.

Fahr-i KÂinÂt (aleyhissalatu vesselam) :

“– Bir daha taşlama! Altlarına duşenlerden al, ye!” buyurdu ve başımı sıvazladı. Daha sonra da “Allahım! Onun karnını doyur.” diye bana dua etti. (‹bn-i MÂce, TicÂrÂt, 67)

Hasılı Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ’in emsalsiz merhamet eğitimi neticesinde yarı vahşi şekilde hayat suren, kaba ve cahil bir topluluktan, kıyamete kadar gelecek olan insanlığa ışık ve yol gosterici olacak bir asr-ı saadet toplumu meydana geldi. Bu kutlu toplum, O (s.a.v.) ’den aldıkları feyiz ve bereketi gittikleri her yere goturerek solmuş yurekleri İslam ’ın bahar esintileri ile yeşerttiler. İnsanlığa, insanlık değerlerini yeniden oğrettiler.

Salatu selam ve tahıyyatu kiramların en guzeli O (s.a.v.) ’e, Âl ve ashabına olsun.

Kaynak: Semih Yolacan, Altınoluk Dergisi, 2012 - Ocak, Sayı: 311, Sayfa: 022
İslam ve İhsan