
Tasavvuf'u nasıl anlamalıyız? İstikamet uzere olmanın maddi ve manevi onemi nedir? Tasavvuf buyuklerinden kıymetli ornekler ile tasavvuf ve istikamet...Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- şu duÂyı sıkca yapar ve ummetine de tavsiye buyururdu:
“Ey kalpleri hÂlden hÂle ceviren (AllÂh ’ım)! Kalbimi dînin uzere sÂbit kıl.” (Tirmizî, DeavÂt, 89/3522)
İnsan dunyevî bir diploma aldığında, o diploma, hayatı boyunca gecerliliğini korur. Fakat mÂnevî hayatta durum boyle değildir. Orada boyle bir garanti yoktur. BilÂkis, kazanılan hÂl ve makÂmın her an kaybedilme tehlikesi vardır.
Nitekim Kur ’Ân-ı Kerîm, onceleri sÂlih kimseler oldukları hÂlde nefislerine meylederek mÂnen zehirlenen ve sırÂt-ı mustakîmden ayakları kayanları haber vermektedir.
İsm-i Âzam ’ın tecellîsine mazhar olduktan sonra kibir ve dunyevî arzular sebebiyle nefsine uyarak ebedî husrÂna dûcÂr olan Bel ’am bin BÂûr ’nın rezil hÂlini hicbir zaman unutmamak gerekir.
Evvelce TevrÂt ’ı en iyi tefsir eden sÂlih biriyken dunya ihtirÂsına kapılarak şımaran, sonunda dayanıp guvendiği servetiyle birlikte yerin dibine gomulen KÂrun ’un hazin Âkıbetini hatırdan cıkarmamak gerekir.
Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şu îkazda bulunur:
“Faydalı işler gormekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mu ’min olarak sabahlar, kÂfir olarak geceler; mu ’min olarak geceler, kÂfir olarak sabahlar; dînini kucuk bir dunyalığa satar.” (Muslim, Îman, 186; Tirmizî, Fiten 30, Zuhd 3)
Bu itibarla son nefese kadar, kalbî teyakkuz icinde bir kullukta bulunmak zarûrîdir. CenÂb-ı Hak da Âyet-i kerîmede:
“Ve sana yakîn (olum) gelinceye kadar Rabbine kulluğa devam et.” (el-Hicr, 99) buyurmaktadır.
Son nefese kadar istikÂmet uzere kulluğun luzûmunu îzah sadedinde, şu misal ne kadar ibretlidir:
SufyÂn-ı Sevrî Hazretleri ’nin genc yaşta beli bukulmuştu. Sebebini soranlara şoyle derdi:
“–Kendisinden ilim tahsil ettiğim bir hocam vardı. VefÂtı esnÂsında ona telkinde bulunduğum hÂlde bir turlu kelîme-i tevhîdi soyleyemedi. İşte bu hÂli gormek, benim belimi buktu.”
İlim ve irfandaki yuksek pÂyesi sebebiyle kendisine “Guneşler Guneşi” denilen HÂlid-i BağdÂdî Hazretleri ’nin yureği, son nefesini îmanla verebilme endişesiyle titremiş, bu hususta kardeşlerinden ve talebelerinden du talep etmiştir.
Bu itibarla her musluman, hangi mevkîde olursa olsun, son nefes hususunda, buyuk bir kalbî teyakkuz icinde olmalıdır. Yusuf -aleyhisselÂm-ʼın;
“…(YÂ Rabbi!) Beni musluman olarak vefÂt ettir ve beni sÂlihler arasına kat!” (Yûsuf, 101) niyÂzını, gonlunden ve dilinden duşurmemelidir.
İslÂm ’ın kalbî derinlikle idrÂk edilip takv hassÂsiyetiyle yaşanması demek olan tasavvuf da, hayatı bu hakîkatler ışığında tanzim etmeyi tÂlim eder. Peygamber Efendimiz ’in, ashÂb-ı kirÂmın ve Hak dostlarının gonul dokusundan hisse alarak, nezih bir hayat yaşamayı telkin eder.
Fakat şu da bir hakîkattir ki her kıymetli şeyin sahtesi de yapılır. Tarihte peygamberlik iddiÂsında bulunan yalancıların ortaya cıkması gibi, gunumuzde de zaman zaman tasavvuf kisvesine burunerek onun ozune ve rûhuna zıt bir şekilde suflî ve nefsÂnî davranışlar sergileyen nÂdanlar da ortaya cıkmaktadır.
Ozu itibÂriyle tasavvuf; hiclik, mahviyet, abd-i Âcizlik ve CenÂb-ı Hakk ’a arz-ı hÂl hissiyÂtıyla, mutevÂzı bir kulluk hayatı yaşamaktır. Buna rağmen kimileri tasavvufun halk nezdindeki itibÂrından faydalanmak maksadıyla sûfîlik sembollerine burunerek servet, şehvet ve şohret arayışı icerisinde arz-ı endÂm edebilmektedir. Bu kotu orneklere bakarak butun bir tasavvufa hucûm etmek, ya sapla samanı birbirine karıştırmaktır yahut acık bir kotu niyet gostergesidir.
Tasavvufî terbiye sisteminin, kesinlikle reddettiği ve bertarÂfı icin en cok mucÂdele verdiği ahlÂksızlıklar sebebiyle suclanması, hicbir selîm aklın ve vicdÂnın kabul edemeyeceği bir yanlıştır.
–Nasıl ki bir mesleği yanlış tatbik edenlerin mevcûdiyeti sebebiyle o mesleği icr edenlerin hepsi suclanamazsa;
–Organ kacakcılığı yapan sahte doktorlar sebebiyle butun bir tıp dunyası kabahatli gosterilemezse,
–Hak ve hukuku ciğneyen sahte hukukcular var diye butun bir hukuk cÂmiasına tÂrizde bulunulamazsa,
Bunun gibi, tasavvufu da gaflet, cehÂlet, psikolojik rahatsızlık veya dunyevî menfaatleri gereği yanlış idrÂk edip uygulayanlar sebebiyle, butun tasavvufî irşad yolları tohmet altında bırakılamaz.
Her fırsatta İslÂm ’ı ve muslumanları hedef tahtasına koy­mak ve asırlardır mÂnevî hayatımızı besleyip canlı tutan irfan ocaklarını sondurmeye yeltenmek; aziz milletimizi ayakta tutan ana sutunları zedeleyecek bir gaflet ve dalÂlet­tir.
Aziz milletimiz, tarihi boyunca Edebali silsilesinin, MevlÂnÂların, Yunusların, Hacı Bayramların, GeylÂnîlerin, Nakşibendlerin, RifÂîlerin, HudÂyîlerin ve emsÂli Hak dostlarının irfan ocaklarında pişmiş, onların gonul dergÂhlarından feyz alarak bugunlere gelmiştir.
İnsanları mÂnevî duyguları uzerinden somurenler ne kadar Âdî ve aşağılık bir curum işliyorlarsa, onlar uzerinden İslÂm ’ı, muslumanları ve mÂnevî muesseseleri karalamaya kalkışanlar da benzeri bir ahlÂksızlığı irtikÂb etmiş olmaktadırlar.
Hazret-i MevlÂn ’nın guzel bir tespiti vardır:
“Kopeklerin ağzı değdi diye deniz kirlenmez.”
MÂnevî değerlere saldıran, mukaddesÂta, ulvî kıymetlere dil uzatan nÂdanlar, onların yucelik ve şerefine halel getiremezler. Bu menfî tavırlarıyla ancak kendi sefÂlet ve husranlarını artırmış olurlar.
Yuce dînimiz İslÂm ve onu samimiyetle yaşamaya calışan muslumanlar; kendilerine gaflet, cehÂlet veya duşmanlık sebebiyle saldıran muÂrızlarının her turlu ithamlarından berîdirler.
Rabbimiz, yuce dînimize ve onu ayakta tutan maddî-mÂnevî muesseselere sımsıkı sarılıp Kur ’Ân ve Sunnet istikÂmetinde bir hayat yaşamayı, cumlemize nasîb eylesin. İslÂm ’ı ve muslumanları, her turlu fitneden muhafaza buyursun. Âmîn!..
Kaynak: osmannuritopbas.com
İslam ve İhsan
HAYATIN HER SAFHASINDA İSTİKÂMETİ KORUMAK İCİN NELER TAVSİYE EDERSİNİZ?
İSTİKAMET NEDİR?