
İnsan, bir nefes almakta dahi zorlandığında duştuğu durum onun ne kadar aciz olduğunu gostermektedir. Peki Rabbine karşı bu kadar aciz olan bir kulun haddini aşıp meydan okuması akıllıca mıdır? İnsan haddini neden bilmez de Rabbini unutur?MevlÂn Hazretleri buyurur:
“Ey işlerinde Hakk ’ın emrine uymamayı kendine huy edinmiş gÂfil kişi! Şunu bil ki senin bedeninin zerreleri bile, AllÂh ’ın irÂdesinin memurlarıdır. Şimdi ikiyuzluluk ediyorlar da, sana uymuş gibi gorunuyorlar. Eğer Allah, onların sana karşı gelmelerini isterse, her biri, senin amansız bir duşmanın olur.
Allah goze; «Şu kulumu rahatsız et!» derse, goz ağrısı senden yuz turlu intikam alır.
Eğer Allah dişe bir cez verdirse, gorursun ki diş, senin acı acı kulağını bukmeye başlar, seni Âdeta perişan eder.
Tıp kitabını ac da, hastalıklar bahsini oku. Oku da beden askerlerinin neler yaptıklarını gor.
MÂdem ki her şeyin canının canı Allah ’tır; canının canına duşmanlıkta bulunmak, hic akıl kÂrı mıdır? Bu bir ceşit delilik değil midir?!”
İNSANI ALDATAN NEDİR?
İnsan, pek cok hususta kendine bile soz geciremeyen, Âciz bir varlık iken, nefsine uyarak gaflet şaşkınlığına dûcÂr olduğunda, kendinde bir varlık ve kudret vehmetmeye başlar. Kendisinin HÂlık ’ı olan Rabbinin emir ve nehiylerine îtirÂza kalkışır.
HÂlbuki sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi olan Rabbine başkaldıran bir insan, sadece kendi vucudundaki ilÂhî sanatın mûcizevî tezÂhurlerine vÂkıf olabilse, CenÂb-ı Hakk ’a isyÂnın ne buyuk bir cehÂlet, curʼet, hatt ahmaklık olduğunu derhÂl idrÂk eder. Zira insan, hayatta kalabilmek icin bile, her an Rabbine muhtactır. Oyle ki vucûdumuzda bulunan uzuvların neredeyse butun faaliyetleri, kendi irÂdemiz dışında cereyan etmektedir. Mesel kalp atışları­mız, nefes alıp vermemiz, diğer butun organ ve hucre ici faaliyetleri ile bunlar arasındaki haberleşme ve yardımlaşma da boyledir.
Vucudumuzdaki sayısız fabrikanın yine sayısız unitesinde her an milyarlarca biyo-kimyevî icraat, muhteşem bir nizÂm icinde, haberimiz bile olmadan gercekleşmek­tedir. İnsanı bir damla sudan yaratan Yuce Rabbimiz, vucudumuzun her uzvunu, sonsuz ilim ve kudretinin sayısız tecellîsinden biri olarak, mukemmel bir sûrette programlayıp Âdeta otomatiğe bağlamış, Âhenk icinde işlemesini murÂd etmiştir. Yani her hucremiz, Rabbimiz ’in emir ve kudretiyle vazifesini îf etmektedir.
Oyle ki sadece bir saatliğine vucudumuzdaki organların sevk ve idÂresi bize verilse, kim bilir ona kac defa Ârıza yaptırırdık? Bu bile insanın Rabbine karşı acziyetini, muhtaclığını, dolayısıyla Oʼna itaat ve teslîmiyetin zarûrî olduğunu ifÂdeye kÂfîdir.
CenÂb-ı Hak da Âyet-i kerîmede soruyor:
“Ey insan! Seni yaratıp seni duzgun ve dengeli kılan, seni istediği şekilde birleştiren, ihsÂnı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (el-İnfitÂr, 6-8)
İNSANA YAKIŞAN ŞEY NEDİR?
Dolayısıyla en guzel kıvamda ve eşref-i mahlûkÂt olarak yaratılan insana yakışan;
* İlÂhî kudret karşısında kendisinin bir “hic” hukmunde olduğunu idrÂk etmektir.
* Rabbinin “ol” emriyle var olduğunu, “ol” emriyle de bir gun can vereceğini unutmayıp haddini bilmektir.
* Rabbi emrettiğinde, gozle gorulemeyecek kadar kucuk bir mikrobun, sırtı yere gelmez denilen koskoca pehlivan cusseleri nasıl yere serdiğinden ibret almaktır.
* Buyuk bir tevÂzu, hiclik, edep ve tÂzîm ile Hak TeÂlÂʼya hamd, şukur, zikir, istiğfar ve ilticÂda bulunmaktır.
Zira sadece insan vucûdundaki zerreler değil, butun mahlûkat, ilÂhî nizam dÂhilinde vazifesini harfiyyen îf etmektedir. HÂl boyleyken, varlıkların en mutekÂmili olarak yaratılan insanın, bu gerceği gormezden gelerek, ilÂhî emirlere ters hareket etmesi, ne kadar abes bir durumdur!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Mart - 372.Sayı - 2017
İslam ve İhsan