
Âkil insan, rızkı peşinde koştuğu sebeplerden değil, sebepleri halk eden Cenab-ı Hak ’tan, yani onun takdirinin bir neticesi olarak bilir.MevlÂn Hazretleri Mesnevî ’de der ki:
“Rızıklar denizini, bir testiye dokecek olsan, ne kadarını alır? Ancak onun istiÂbı kadar… Yani her mahlûkun ancak kendine takdir olunan nasibi…” (c.1, 20)
ECELİN KULA ULAŞMASI GİBİ RIZIK DA KULA ULAŞIR Rızkı, her mahlûk icin ihtiyÂcı kadar takdir eden CenÂb-ı Hak ’tır.Onun temini icin hırslı olmak abestir. Zîr hadîs-i şerîfte, “Ecelin kula ulaşması gibi rızık da kula ulaşır.” (İbn HibbÂn, Sahih, VIII, 31) buyrulmuştur. Bunun mÂnÂsı, hicbir mahlûkun hayatı, kendisine takdir olunan rızkı tuketmeden nihayete ermez, demektir. CenÂb-ı Hakk ’ın diğer takdirleri gibi rızk takdiri de sebeplere yapışmak ile gercekleştiğinden, gayret ve faaliyette bulunmak hem şart, hem vazîfe ve hem de zarûrîdir. LÂkin hÂsıl olan neticeyi, yani rızkı Rabb ’i unutarak kendinden bilmek katmerli gaflettir. Sebepler, uygunluğu kadar netice verir. Oyleyse Âkil insan, rızkı peşinde koştuğu sebeplerden değil, sebepleri halk eden Cenab-ı Hak ’tan, yani onun takdirinin bir neticesi olarak bilir.
Rızkı gonderen odur. Biz bu rızkı gonderen RezzÂk ’ın peşinde koşmalıyız. Âyet-i kerime ’de “…Biz senden rızık istemiyoruz. Bilakis senin rızkın bize aittir…” (et-TÂhÂ, 132) buyrulmaktadır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan