
İnsan Allah'a (cc) layık bir kul Resulune layık bir ummet olma cabası ile bir omur gecirirse, yaptığı her işte hayrı gozetip yaratılanı Yaratan'dan oturu severse sahih bir imana erişmiş olur. Allah'ın (cc) sadık ve salih kulları ise olumu Rabbi'ne ve Resulune kavuşmak icin bir vuslat olarak gorur. Sevgiliye kavuşturan olum dahi olsa guzel olmaz mı? Ya Hakk'ı bilip inkar ettiysek, hor gorup zulmettiysek o vakit her yol husran olmaz mı? Hak dostlarından gonullere hitap var...MevlÂn Hazretleri buyurur:
“Bedenin olumu, sır ehline bir armağandır; hÂlis altına makastan ne zarar gelir?!”
SÂlih kula olum, bir vuslattır, “En Yuce Dost”a kavuşma vesîlesidir. MevlÂn Hazretleri ’nin ifadesiyle “şeb-i arûs”tur, yani bir “duğun gecesi”dir. Dolayısıyla Hak Âşıkları nazarında olum, dunya gurbetinden sılaya donuş sevincidir.
Hazret-i MevlÂnÂ, Allah ve Rasûlu ’nun sÂdık bir Âşığı olan Hazret-i BilÂl -radıyallÂhu anh- ’ın vefÂtını, bu hakîkatin bir misali sadedinde, Mesnevî ’sinde geniş geniş tasvir eder. Zevcesi ağlayıp “Âh vÂh” ederken, BilÂl -radıyallÂhu anh-, sevdiklerine kavuşmanın hasret ve iştiyÂkıyla, huzurlu bir hÂlde can emÂnetini sahibine teslim eder.
Allah ve Rasûl ’unun sÂdık bir Âşığı olan Ebû Bekir -radıyallÂhu anh- ’ın son demlerindeki vuslat heyecanını Hazret-i Âişe -radıyallÂhu anhÂ- şoyle anlatır:
“VefÂt ettiği hastalığı esnÂsında babam Ebû Bekir ’in yanına girdim. Bana:
«−Nebî -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- hangi gun vefÂt etmişti?» diye sordu.
«−Pazartesi.» dedim. Yine:
«−Bugun gunlerden ne?» diye sordu. Ben de:
«−Pazartesi.» cevabını verdim.
«−Benim vefÂtımın da şu an ile gece arasında olmasını umid ediyorum!» dedi.
Akabinde:
«–Eğer bu gece olursem beni yarına bekletmeyiniz! Zira benim icin gun ve gecelerin en sevimlisi, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e en yakın olanıdır!» dedi.” (Ahmed, I, 8)
İşte hazırlığından gÂfil kalanlara soğuk urpertiler getiren olum; sarsılmaz bir îman, ihlÂslı bir kulluk hayatı ve aşk-ı ilÂhî ile yoğrulan gonuller icin guzelleşir, Âdeta sevdiklerine vuslat heyecanına donuşur.
Bu ise kuru bir muhabbet iddiÂsıyla olmaz. Gercek mÂnÂda seven biri, sevdiğine kavuşmaktan haz duyar. Sahte bir sevgi dÂvÂsı gudenler ise, CenÂb-ı Hakk ’a vuslattan fersah fersah kacarlar.
Kur ’Ân-ı Kerîm ’de İsrÂiloğulları ’nın bu hÂli şoyle bildirilmektedir:
“De ki: Ey yahudîler! Butun insanlar değil de, yalnız kendinizin AllÂh ’ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız, bunda da samimiyseniz, haydi olumu temennî edin (bakalım)!
Ama onlar, onceden yaptıklarından dolayı, olumu asl temennî etmezler. Allah, zÂlimleri cok iyi bilir.” (el-Cum ’a, 6-7)[3]
Bu bakımdan sÂlih mu ’minlerin değil, asıl gaflet ve bÂtıl icinde omur tuketip Âhiretini mahvedenlerin olumune acımak gerekir. Kalbi îman nûruyla dolu olan kimseye olumun dahî zararı yoktur. Zira herkes vÂdesi dolunca zÂten olecektir. Fakat kalbi olu kimse, zÂhiren bir muddet daha hayat surse bile, aslında yaşayan bir cenÂze hukmundedir. Şu hÂdise, bu hakîkati ne guzel îzah eder:
Hak dostlarından Necmeddîn-i Kubr Hazretleri, talebeleriyle birlikte sÂlih bir zÂtın cenÂzesine iştirÂk eder. MevtÂya telkinde bulunulduğu sırada Necmeddîn-i Kubr Hazretleri tebessum eder. Talebeleri, hocalarının boyle bir anda tebessum etmesine hayret edip bunun hikmetini sorarlar. Hazret evvel acıklamak istemez. Fakat ısrar edilince şoyle der:
“–Telkin veren imamın kalbi gÂfil; mezara giren mevtÂnın kalbi ise dipdiri. GÂfil birinin, kalben diri olana telkin vermesine taaccub ettim.”
VelhÂsıl nefsini tezkiye, kalbini de tasfiye etmiş sÂlih bir mu ’minin olumu, ebedî saÂdete doğuştur. MÂnevî terbiyeden mahrum gÂfillerin tenlerinin diri olması, kalplerine bir meziyet kazandırmaz. Âhirette ise kula fayda sağlayacak olan, ancak selîm bir kalptir.
Bunun icindir ki İmÂm GazÂlî Hazretleri:
“Şahsiyetini ikmÂl et, fazîletlerini kemÂle eriştir. Zira sen, cisminle değil, rûhunla insansın.” buyurmuştur.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Şubat 371.Sayı 2017
İslam ve İhsan