Kalbe duşen nifak tohumu yeşerdiği her an kalbi ele gecirir ve kalbi zehirler. Kalbi zehirlenen ve nifak hastalığına yenik duşmuş her beden artık munafıklık alametleri gostererek hem kendini hem icinde bulunduğu toplumu bulandırır.Hanzale (r.a.) bir gun yolda karşılaştığı Hazreti Ebubekir (r.a.)'e "Hanzale munafık oldu Ey Ebubekir" demişti. Endişesi, Hazreti Peygamber (s.a.) yanındaki kalbi kıvamı ile O'ndan ayrıldığı zamanki arasında bir yoğunluk farkı hissetmesiydi.

Bir gun de Hazreti Omer, Rasulullah'ın kendisine "munafıkların ismini bildirdiği" rivayet edilen Huzeyfetu'l Yemani'ye "munafıklar listesi icinde benim ismim de var mı?" diye sormuştu.

Bazı sahabiler, bir kişi olduğu zaman Huzeyfetu'l Yemani'nin onun cenaze namazını kılmaya gidip gitmediğine bakarlar, o cenaze namazında yoksa, olenin nifakla ilişkisi bulunduğundan şuphelenir, namaza iştirak etmezlerdi.

MEDİNE DONEMİNDE "MUNAFIK"

"Munafık" Medine doneminin bir gerceği idi. İslam'la karşıtları arasındaki mucadelenin sonucu netleşmemişti. Ve munafık, iki dunya arasında gidip gelmekteydi. Kimden yana olsundu? İpi kim goğusleyecekti?

Muslumanlarla birlikte olmak, olumlu statulerle birlikte, bir takım sorumlulukları birlikte getiriyordu, zaman zaman savaşa gitmek, yani can tehlikesi, zaman zaman da savaş icin mali fedakarlıklarda bulunmak vardı. Gercekten inanmadığınız zaman, bu tur yukleri taşımak son derece zorlaşırdı.

Ote yanda "ya İslam karşıtları galip gelirlerse..." ihtimali de butun butun yabana atılamazdı. Oyle bir durumda vaziyeti kurtarma hesabı soz konusu idi.

Mekke doneminde "munafık" yoktu. Muslumanlar ve musluman olmayanlar vardı. Musluman olmak, bir fedakarlığa talip olmak demekti. Can ve mal sınavı demekti. Bir bedel odemekti. Her şeyinizden, sosyal statunuzden, hatta ulkenizden olabilirdiniz. Muslumanlık dunyevi bir iktidar sağlamıyordu. Neredeyse tum kurulu duzeni karşınıza alıyordunuz. O şartlarda net mu'minler oldu, net muşrikler oldu ve belki arada kavim-kabile yakınlığı veya fıtri adalet duygusu sebebiyle muslumanlara yapılan zulumlere karşı cıkanlar oldu.

"Munafık" dıştan "mu'min" olarak goruluyor, biliniyordu. Kimse kimseye "Sen munafıksın" demiyordu. Ama ikili oynayan bir "munafık" gerceği vardı.

Kur'an, munafıkların davranış bicimlerini bildiriyordu. Bu bir kişilik tarzıydı. Bunlar, o donemde bazı insanların benimsediği tavra uyuyordu. Buna rağmen, hic kimsenin uzerine "munafık" damgası vurulmuyordu. Buradan iki şey anlamak mumkundu: Birisi insanın nifak zaafına her zaman duşebileceği gerceği, diğeri de eğer bu tavır bilincli bir inancsızlığın sonucu değilse, insanları damgalamadan onlara nifaktan kurtulma ve mazisini temizleyebilme yolunu acık tutma yaklaşımı idi...

Aşağıda Kur'an'ın ve Rasulullah'ın nifak ehlinin davranışlarına ilişkin tesbitlerini vereceğiz. Bunlara bakıldığında bu kişiliğin imandan cok kufre yakın durduğu goruluyor. Zaten pek cok yerde de Kur'an, kufur ehlinin ozellikleri ile munafığın ozelliklerini birbirinin yerine kullanıyor. O zaman nifak alanı, cok tehlikeli bir alan haline geliyor. O zaman, sahabenin nifak noktasındaki endişesini daha iyi anlamak mumkun oluyor. Munafık dıştan bakıldığında en azından imanından endişe edilen bir insan gibi duruyor. İcten bakıldığında ise nifak, en azından bir iman zaafı, daha otede ise, iki yuzlu bir kufur cizgisi olarak goruluyor.

Şimdi Kur'an'da ve hadisi şeriflerde nifak cercevesi nasıl ciziliyor ona bakalım. Daha once kucuk bir kitap halinde yayınlanan "Kur'an Olculerine Gore Mu'min, Kafir, Munafık" isimli eserimizde bu cerceve şoyle belirlenmişti.

KUR'AN VE HADİSLERDE NİFAK CERCEVESİ
"Munafık'ın esas zaafı iman konusundadır. Bakınız Kur'an bu konuda ne diyor:

Ne imanlarında ne de inkarlarında sebat sahibidirler. Bir iman ederler, bir inkar ederler. Mu'minlerle karşılaştıkları zaman "inandık"derler şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise "Biz sizinle beraberiz,onlarla alaya ediyoruz" şeklinde konuşurlar. Gorunuşte "Allah'a ve ahiret gunune iman ettik" diyerek Allah'ı ve mu'minleri aldattıklarını sanırlar. İman konusunda yalancıdırlar. (Bakara Suresi, /8-9)

Munafığın ozellikleri nelerdir?Hem kotulukler yapıp hem de "iman ettik" demekle kurtulacaklarını sanırlar.

Kalpleri ters yuz edilmiş bir kalptir. Once hakkı kabul ediyor gorunmuş, sonra icten inkar etmiştir.(İbn Hanbel)

Kur'an'a bakışları da imandan uzaktır. Kuran'ın bir kısmına inanıp, bir kısmına iman etmeyerek gercek bir boluculuk yaparlar. (Hicr Suresi/90-91)

Kur'an'ın kelimelerini anlamlandıran uzaklaştırır, kendilerine uyanlara da "Kur'an size boyle verilirse alın, yoksa kacın" diye sapık tavsiyelerde bulunurlar. (Maide Suresi/141)

Allah'ın ayetleri ile alay ederler. Nicin alay ettikleri sorulduğu zaman ise " Biz lafa dalmış eğleniyorduk" diyerek kıvırmaya calışırlar. (Tevbe Suresi/65) Kalplerinde eğrilik bulunduğu icin, fitne cıkarmak ve kendi heveslerine gore yorumlar oprtaya katmak icin Kur'an'ın muteşabih ayetlerini didiklerler.

Munafıkın yolu Rasulullah'la ve muminlerle de buluşmaz.

Kur'an bunu " kendisine doğru yol acıklandıktan sonra Peygamberle ayrılığa duşer ve mu'minlerin yolunun dışında bir yol takip eder" (4Nisa Suresi/112) şeklinde belirtir. Rasullulah da munafıkın Allah!a ve Rasulune karşı sevgisiz olduğunu belirtir. (Buhari)

Allah'a yarım yamalak ibadet ederler.kendisine iyilik dokununca rahatlar, bela ile İbadet , munafıkın muşkilidir. Cunku ibadet imanın verdiği coşkunun hayata yansımasıdır. İbadetin vecdi ve heyecanı imandan gelir. Ya iman zordaysa... İşte munafıkın ibadeti bu zorlukla yaralıdır. Kur'an diyor ki:

karşılaşınca tam tersine donup dunya ve ahiretini kaybeder. (Hacc Suresi/11)

Namaz kıldıkları halde kıldıkları namazdan habersizdirler. Namazı gosteriş icin kılarlar. (Maun/4-6) Mescid'e geldiklerinde kendilerini kafese girmiş gibi hissederler. (Hadis-i Şerif, Keşfu'l Hafa)

Allah'ı aldatmaya kalkışır, namaza tembel tembel kalkarlar, insanlara gosteriş yapar, kufur ile iman arası bocalarlar. (Nisa Suresi/142-143) Ozellikler yatso ve sabah namazları zorlarına gider. (Buhari)

"Cok haram yerler" (MaideSuresi -42)

Kotuluğu emredip, iyiliği yasaklarlar. "Allah mal verirse mutlaka onu hayır yolunda harcarız" diye yemin ettikleri halde, mal mulk sahibi olunca cimrileşir, ellerini sıkı tutarlar. Allah'ı adeta unutmuşlardır. (Tevbe Suresi,/67, 75-76)

Munafıklar ortamın adamıdırlar. İnancları , ortdama gore oynar. İşte Kur'an munafıkları fitne ortamında nasıl tavır alacaklarını şoyle tesbit ediyor:

Her fitne ortamında İslam'dan uzaklaşıp, fitnenin icine tepetaklak giderler. Kendileri gibi diğer mu'minleri de inkara suruklemek isterler. (Nisa Suresi /83, 89) Ortamı gozetlerler. Mu'minler galip gelirse , onlardan gozukurler, kafirler galip gelirse " Biz sizi mu'minlerden koruduk." derler. (Nisa Suresi, 141)

Mu'minlerin belaya uğramalarını isterler, din hususunda şupheye duşerler. Boş emellerle oyalanırlar. (Ha did Suresi, 14)

Munafıklar, İslam'ın butun hayatı duzenleyen bir sistem olması konusunda da tereddutler icerisindedirler. Kim guclu ise, Onun hukumlerine boyun eğer, İslam'ın ustun değer olduğunu unutuverirle. Kur'an'ın bu konudaki tesbitleri ise şoyledir:

Hukum icin Kur'an ve Peygamber'in tesbit ettiği hukumlere uymaya cağrıldıkları zaman şiddetle yuz cevirirler. Ya kalplerinde hastalık vardır, ya da şupheye duşmuşlerdir. Ya da Allah ve Rasuluunun kendilerine haksızlık yapacağından korkmaktadırlar.

Kur'an'a ve once indirilern semavi kitaplara inandıklarını soyledikleri halde Tağut'un onunde mahkeme olmak isterler Batılı inkar etmekle emrolunduklarıo halde Şeytan onları derin bir sapıklığa duşurmuştur. (Nisa Suresi, 60)

Cihad, munafıklar icin adeta bir turnusol kağıdıdır. Onların ne durumda olduklarını hemen ortaya cıkarır. Cunku cihad can ve malla verilen cetin bir imtihandır. Cihad karşısındaki tavırlarını Kur'an'dan takip edelim:

"Allah yolunda cihad edin" diye cağırıldıklarında " Biz cihadı bilmiyoruz" gibi bahaneler uydururlar. (Ali İmran Suresi, /166) cihaddan geri kalmak icin sıcağı, soğuğu, benzeri şartları bahane olarak gosterirler (Tevbe Suresi /81) kendi canlarını Allah'ın emirlerinden, Peygamber'in getirdiği dinden daha cok severler. (9/120) Savaşa cağırıldıklarında insanlardan Allah'tan korkar gibi korkmaya başlarlar. Hatta daha cok korkarlar. Kimisi " Bize niye savaşı farz kıldın? Bize bir sure daha izin versen olmaz mıydı" diye sorar. (Nisa Suresi /77)

Kalplerine duşman korkusu duşunce, uzelerine olum baygınlığı gelmiş gibi bakışları donuklaşır. Korku gittiği zaman ise mala duşkun olarak mu'minlere iğneli sozlerle sataşırlar.(Ahzab Suresi /19)

Allah yolunda bir gorev soz konusu olduğunda, başkalarını siper ederek sıvışıp kacarlar. (Nur Suresi, 63). Zorlu mucadele zamanlarında evleri, barkları, coluk cocukları, hep kendilerini bekleyen gorevlerin onune cıkar. (Ahzab Suresi, 13) Cihada gidenlerin bir daha geri donmeyeceğinden endişe ederek kendi canlarını kurtarmış olurlar. Oysa bu , herşeyin Allah'ın takdiri cercevesinde cereyan ettiğine inanmamaktan doğan kotu bir zandır.(Fetih suresi /11-12)

Cihada cağırıldıklarında ağır ağır davranırlar. Kalpleri şupheye duşmuş, kuşkular icinde bocaladıkları icin cihada cıkmamak icin izin isterler. Savaşa cıkan mu'minlere olum hjapis gibi bir musibet geldiğinde "Allah bana ihsan etti de onlarla beraber olmadım" diye sevinirler. Kimisi de " Bizim gibi yapsalardı başlarına bu gelmezdi" der. Şayet cihada cıkarkarsa mu'minler arasında bozgunculuk cıkarmaya calışırlar. (Tevbe Suresi, 45-47, Nisa Suresi, 72, Ali İmran Suresi, 166-168)

İslam'ın iyi gunune uzulur, zor gununde sevinir ve "Tedbirli davranmakla ovunurler" (Tevbe Suresi, 50)

Kendileri cihaddan kactıkları gibi diğer mu'minleri de alıkoymaya, bir duşman baskınında da ic fitne cıkarmaya calışırlar. (Ahzab Suresi, 18,14)

Munafıkların toplumdaki inanc gruplarına karşı davranışlarında da cıkar ve inancsızlık temel olcudur. Kur'an'da munafıkların değişik inanc grupları ile ilişkileri şoyle zikredilir:

Mu'minlere benzemeyi, mu' minler gibi inanmayı kucumserler. Mu'minleri istihfaf ederler.

Mu'minler icin hep kotuluk temenni ederler. (Fetih Suresi, 6)

Mu'minlerden Allah korkusundan daha şiddetli korkarlar. (Haşr Suresi, 13)

Mu'minlere zarar vermek, inkarcılıkta bulunmak, mu'minlerin arasını acmak , Allah ve Rasulune karşı savaşanlara gozetleme yeri hazırlamak icin gerekirse mescidi bile kullanmaya , hatta mescid inşa etmeye kalkışırlar. Mu'minlere de " Biz iyilik yapmak istiyoruz" diye yalan soylerler. (Tevbe Suresi, 107)

Kafirlerden gelecek bir izzet ve şeref umidiyle muslumanları bırakıp kafirleri dost edinirler. (Nisa Suresi /139)

Kulakları hep yalanlardadır. İslam'dan uzak toplumlara cokca kulak verirler.

Kalplerinde hastalık bulunduğu icin Yahudi ve Hristiyanlara doğru koşuşurlar. Gerekceleri de "aman bize bir kotuluk gelmesin" şeklindedir. (Maide Suresi /52) hatta kitap ehline "sizin aleyhinizde kimseye itaat etmeyiz. Savaşa tutuşsanız bile size yardım ederiz." diye mu'minlere karşı yardım vaadinde bulunurlar. (Haşr Suresi /11)

Dikkat edileceği uzere, Kur'an- Kerim ve Hadisi Şerflerde bir kişilik cercevesi ciziliyor. Bu ayet ve hadislerden bir sosyal ortam profili cıkarmak da mumkun.

Denebilir ki iktidarın kimde olduğunun bilinmediği, muslumanların zayıf duşurulmuş konumda gozuktuğu ortamlarda insanın kişiliği, bir ic muhasebe surecine giriyor. Tercihler karşısında kalıyor. Kendini tanımlamakta ve durduğu yeri takdim etmekte tereddude duşuyor insan.

Nifak tam da durduğu yerden emin olmayan insanın hali. Her tarafta oynamaya aday kişiliğini her tarafa pazarlamaya hazır bir insan...

Bugun nifak bahsi, birilerini damgalamak icin değil, ozellikle inancında samimi olanların kişiliklerini arındırma hassasiyetleri cercevesinde gundeme alınmalı. Hanzale'nin ya da Hazreti Omer'in hassasiyetleri cercevesinde... Uzerine nifak golgesi duşmemesi kaygısı ile...

Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, 2001 - Mart, Sayı: 181, Sayfa: 003
İslam ve İhsan