İnsan okuduğu, oğrendiği ve bildiği her şeyden mesuldur. Fakat gunumuz insanı İslam'ın neleri emredip nelerden nehy ettiğini coğu kez bilmesine rağmen yerine getirmemekte ve Kur'an'ında tabiriyle "husran icinde olanlar" ayetine muhatap olmaktadır. Peki ayetin devamında "Ancak bu kimseler mustesna" dediği kişiler kimlerdir?“Zamana andolsun ki, insan hic şuphesiz husran icindedir. Ancak, inanıp yararlı iş işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.” Asr sûresi (103), 1-3

Asr sûresi, Kur ’Ân-ı Kerîm ’in en kısa sûrelerinden biridir. Mufessirler, lafız itibariyle kısa olan bu sûre ile ilgili uzun tefsirler yapmayı yeğlemişlerdir. Onların birtakım tercihlerine burada temas etmeyeceğiz.

Sûre-i celîlede, insanların coğunun, her asırda, her zamanda ve ozellikle son zamanda, yani Resûl-i Ekrem Efendimiz ’in gelişinden kıyamete kadar gececek zamanda, bir husran icinde olacağı haber verilir. Ancak husranda olmayanlar da vardır; bunlar inanan, sÂlih amel işleyen, birbirlerine hakkı tavsiye eden, sabrı tavsiye eden kimselerdir.

HusrÂn, kazanacak yerde zarar etmek, sermayeyi zayi etmek, neticede iflÂs edip mahrumiyet icinde kalmak anlamına gelir.

İnsanın sermayesi omrudur. Omur ise her gun, her saat, her an ve her nefes tukenip gitmektedir. Bu giden omur, insanın kendi mulku de değildir. Allah ’ın mulku olup onun adına guzel kullanarak, kÂrından faydalanması icin insana sayılı ve hesaplı olarak verilmiş odunc bir sermaye gibidir. İnsanın gercek saadeti, Âhireti sevmekte, dunya lezzetlerine, elem ve kederlerine değer vermemek ve bunlara bağlanıp kalmamaktadır. Fakat insanların coğu yaratılışı gereği, dunya ile meşgul ve onu istemeye aşırı derecede duşkundur. Bundan dolayı da husrandadırlar. Ancak şu vasıfları taşıyanlar husranda değil, kÂrdadırlar:

* İman edenler: Bunlar, Allah ’a hakkıyla inanıp, indirdiğini tasdik eden, ona ihlÂs ile ibadet ve taate soz verenlerdir.

* SÂlih ameller işleyenler: İmanları sadece gonullerinde ve dillerinde kalmayıp butun hislerine, akıllarına ve varlıklarına işleyerek iradelerine sahip olan, yaptıkları işleri iman ve itikadlarına, Allah ’ın rızasına ve indirdiği ahkÂma uygun şekilde yapanlardır.

* Birbirlerine hakkı tavsiye edenler: Butun kararlılıkları ve gayretleri hakka yonelik, imanları, amelleri, sozleri hep haktan yana olanlardır. Onun icin bunlar insanlara riyÂkÂrlık, munafıklık yapmazlar. Başkalarına zarar vermez, insanlarla ilişkilerini kesmezler. Başkalarına yaltaklanmaz, dalkavukluk etmezler. Hep hakka dÂvet eder, iyiliği emir, kotulukten nehiy vazifesini yerine getirirler. İnsanları hayra cağırır ve dinin nasihat olduğu gerceğini bir an bile unutmazlar.

* Birbirlerine sabrı tavsiye edenler: İman edip gereğini yerine getirmek, sÂlih ameller işlemek, hakkı tavsiye gorevini yapmak hic de kolay değildir. Bunun icin zamanın belalarına, nefislerin yonelişlerine, hayır yapmak, hak yolda gitmek icin karşılaşılacak eziyetlere, zorluklara katlanmak gerekecektir. Bunlar ancak sabırla mumkundur. Sabır, nefsin iyi bir iş yapmak veya fenalıklardan kacınmak icin acıya, gucluklere goğus gerebilme kuvvetidir. Sabır, ya elem ve kederlere, acı ve uzuntulere karşı gosterilen tahammul cinsinden olur; veya dunyalık lezzetlere ve şehvetlere karşı direnme cinsinden olur. Butun bunlar birer iyilik ve hayırdır.

Lafız olarak kısa, fakat mahiyeti cok geniş olan bu sûrenin burada zikredilmesinin sebebi ozetle bu sayılanlardır. İmam ŞÃ‚fiî bu sûreyle ilgili olarak:

“İnsanların tamamı veya coğunluğu, bu sureyi duşunme hususunda gaflettedirler” demiştir.

Kaynak: Riyazus Salihin – Hadis-i Şerif Tercumesi, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan