
Tasavvufta muhabbetin onemi ve faydası nedir? Mumin kulun Allah ve Resulullah ’a muhabbeti nasıl olur?MevlÂn Hazretleri Mesnevî ’de der ki:
“Muhabbet, bulanık suları berraklaştırır. Gercek muhabbet, olu kalpleri diriltir; pÂdişÃ‚hları bile kul-kole eyler!..” (c.2, 1530-1531)
MevlÂn ’nın muhabbet icin, “Bulanık suları berraklaştırır.” buyurması, aşk ve muhabbetin, insan hayatındaki feyizli neticelerine işarettir.
MUHABBETİN ONEMİ VE FAYDASI Hakîkaten muhabbet tahakkuk edince zahmet, rahmete inkılap eder; guclukler kolaylığa donuşur. Bir kimse aşkla yoneldiği bir yolda, karşılaştığı guclukleri aşmak icin muhabbet sÂyesinde bir kudret, liyÂkat ve dirÂyet kazanır. Ferdî ve tabiî hayatta bile karşılaşılan zorluklar, yaptığı işi seven insanlar icin, muhabbetinin gucu nisbetinde yok olur veya kuculur, ehemmiyetsizleşir. Nitekim ashÂb-ı kirÂm, İslÂm dinine bağlılıkları, AllÂh ’a ve Peygamber Efendimize muhabbetleri sebebiyle, bu yuce dinin tebliği icin Cin, Semerkand ve İstanbul gibi uzak diyarlara zorlu, cetin ve cileli seferler yapmışlar, ama bu onları yormamıştır. Zîr sînelerinde taşıdıkları risÂlet nûrunun izleri ve îmÂn aşkı, bu uzun ve meşakkatli seferlerde cektikleri cileleri kendileri icin Âdet bir lezzet hÂline getirmişti. Ferhat ’a da dağları delmek, mecÂzî, fÂnî aşkı sayesinde bile kolaylaşmış ve o, bu guc işin ustesinden zevkle gelmişti.
EN FEYİZLİ MUHABBET Muhabbet, yoneldiği varlığın sevilmeye liyÂkati olcusunde şiddetli olur. Bu bakımdan muhabbetlerin en ulvî ve en feyizlisi, “muhabbetullah”tır, yani kulun Rabbine karşı olan sevgi ve aşkıdır. Cunku ondan başka buyuk bir aşk ile yonelmeye lÂyık hic bir varlık yoktur ve olamaz. Zîr muhabbetin hÂlıkı, O ’dur. Nitekim Âyet-i kerîmede muminlerin AllÂh ’a olan muhabbetleri anlatılırken:
“…Muminlerin AllÂh ’a olan muhabbetleri ise her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir…” (el-Bakara, 165) buyurulmaktadır.
İNSANLARIN ODEDİĞİ EN BUYUK BEDELİN SEBEBİ İnsanlar en buyuk bedeli, aşk sebebiyle oderler. Ferhat ’a Şirin icin dağları delmek; Mecnûn ’a Leyl uğruna collerde yaşamak kolay gelmiştir. “MecÂzî aşk” dediğimiz bu gibi sevgilerin, insanları aşkları uğrunda hayat fed etme derecesinde dehşetli bir diğergÂmlığa sevk edebildiği duşunulurse, “ilÂhî aşk” yolunda, binlerce kere can fed etmek bile az kalır. Seven, sevilen yolunda, sevdiği nisbette kendi benliğinden fedÂkÂrlık etmeye ve bazen de tamamen vazgecmeye meyil duyar. Bu sebeple ashÂb-ı kiram, canını-malını AllÂh ve Rasûlu ’nun yoluna fed hÂlinde yaşamışlar, bu hÂli canlarına minnet bilmişlerdir. Nitekim Hazret-i Peygamberin en ufak bir arzusuna, yurekten “Anam, babam, malım ve canım sana fed olsun ey AllÂh ’ın Resûlu!” diye karşılık vermişlerdir.
FÂtih Sultan Mehmed ’in askerleri de “Elbette İstanbul fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne guzel kumandan, onu fetheden asker ne guzel askerdir!..” (Ahmed bin Hanbel, IV, 335; HÂkim, IV, 468/8300) hadîs-i şerîfinin şumûlune girebilmenin canhıraş mucadelesine girmişlerdi. Rum ateşleri ve kızgın yağlar uzerlerine dokulurken Bizans ’ın surlarına tırmanıyorlar ve coşkun bir îmÂn vecd ve heyecanı icinde:
“–Bugun şehit olma sırası bize geldi.” diyorlardı.
Yukarıdaki misallerde de gectiği uzere beşerî aşklar icin yapılan fedÂkÂrlıklar hatırlanırsa; insandaki sevme meylinin zirvesi olan aşk hÂlinin, AllÂh ve Rasûlu ’ne muteveccih bulunmasının, mu ’mini, yani bir Hak Âşığını ne hÂle getireceği hesab edilmelidir. O hÂl, kendi fÂnîliğini tuketmek, gercek kulluğa ulaşmak, yani AllÂh karşısında yok olup hicliğini idrak ederek kullukta zirveye ulaşmak demektir.
RûhÂniyet iklîmlerinde, ilÂhî menbÂdan feyizlenen muhabbetler, binbir rÂyiha ile meltemlenen cennet bahcelerinin cicekleri gibidir. Onun, zaman zaman yaprakları dokulse, cicekleri solsa bile, o, yine baharların tebessumu ile feyz u bereket ve neşv u nem bulur.
Ancak lÂyıkını bulamayan muhabbetler ise, fÂnî hayÂtın hazin israflarıdır. Mubtezel ve bayağı menfaatlerin kıskacında kalan muhabbetler, kaldırım kenarlarında acan ciceklere benzer ki, er-gec ciğnenmeye ve mahvolmaya mahkûmdur. Sokağa duşurulmuş bir pırlanta, ne kadar tÂlihsizdir! LiyÂkatsiz bir gonle dûcÂr olmak, ne hazin bir yıkımdır!
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan