
Dostlar, acı da olsa hakîkati soylemeye calışır.Mevlana Hazretleri Mesnevi'de buyurur ki:
“Madem ki, bizim goruşumuzde bircok hastalıklar vardır. O hÂlde, git kendi goruşunu, dostun goruşunde yok et.”
“Bizim goruşumuze karşılık dostun goruşunu elde edebilmek, verilenin yerine alınan ne guzel bir karşılıktır. Onun goruşunde, butun dilekler bulunur.” (c.1, 921-922)
Dostlar, acı da olsa hakîkati soylemeye calışır. Dostunun kalıcı bir zarar gormesindense gecici olarak kırılmasını tercih ederek, doğruları soylemekten vazgecmez. MevlÂnÂ, başka beyitlerinde kendisine danışmak isteyen birine, yardımcı olamayacağını soyleyen bir kişinin dilinden bu hakîkati şoyle anlatır:
“Adamın biri, bir turlu karar veremediği bir mesele hakkında, kat ’î karara varmak, tereddutten kurtulmak icin birisine danışarak onun fikrini al­mak istedi.
Danışmak istediği kişi dedi ki: “Bana guvenerek, bana danışmak icin başvurman hoşuma gitti. Ama ben, senin dostun değilim ki! Sen benden başkasını bul da, danışacağını ona danış!
Ben, sana dost değilim; bana danışma! Dost olmayanın vereceği akıl ile başarıya ulaşılmaz!
Git; sana dost olan birini ara! Dost, şuphe yok ki, dostun hayrını ister!
Ben dost değilim; benim gibi birisinden sana fayda gelmez! Ben; eğri buğru yururum, sana yanlış şeyler soylerim!
İyi insanlarla dost olup onlarla oturan kişi, kulhanda bile olsa, gul bahcesinde oturuyor sa­nılır.
Fakat bahcede dost zannettiği kotu duşmanla beraber oturan kişi, kulhanda oturuyor gi­bidir!
Aklını başına al da, benliğe kapılarak o samîmî dostu kucuk gorme, onu incitme!”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan