
İbrahim Peygamber ’in Allah ile dostluğunu anlatan ibretlik hadise.Hakk ’ı seven bir mu ’min, hakîkatte hicbir şeye mÂlik olmadığının idrÂk ve şuurunda olmalıdır. Zîr sevdiğine her şeyini teslîm etmesi îcÂb eder. Muhabbet, fedÂkÂrlık gerektirdiği icin mÂlikiyet ile imtizÂc etmez. Muhabbet, gonulde tabiî olarak maddî ve mÂnevî bir ikram meyli doğurur. Bu da muhabbetin şiddeti nisbetinde gercekleşir. Bu sebepledir ki insanlar en buyuk bedelleri, muhabbet duygusu mukÂbilinde oderler. Bu, muhabbetin şiddetine bağlı olarak, sevilen uğruna hayat nîmetinden vazgecmeye kadar varabilen bir fedÂkÂrlık tablosu şeklinde tezÂhur eder. Nitekim Yuce MevlÂmız bir Âyet-i kerîmede bu husûsu şoyle te ’yid eder:
“(En) sevdiklerinizden infak etmedikce birre ( gercek iyiliğe) ulaşamazsınız!..” (Âl-i İmrÂn, 92)
Bu bakımdan Rabbini seven ve sevgisinin hakîkatine sÂdık olan kişi, “nefsini, her turlu imkÂnlarını ve Âkıbetini” O ’na teslîm eder. Zîr AllÂh ve Resûlu ’nun dostluk ve muhabbeti, her bir mu ’minin ona sahip olduğunu iddi edeceği kadar kolay kazanılacak bir seviye değildir.
HZ. İBRAHİM ’İN (A.S.) ALLAH İLE DOSTLUĞU Hakîkî dostluğun ve muhabbetin şartı, sevdiğinin yanında, sevenin hicbir irÂdesinin bulunmamasıdır. Hazret-i İbrÂhîm ’in (aleyhisselÂm) Hak dostluğunun zirvesini teşkil eden şu hÂli ne kadar ibretlidir:
Hazret-i İbrÂhîm (aleyhisselÂm) Nemrud tarafından ateşe attırılırken kendisine yardıma gelen meleklere:
“–Ateşi (esas) yakan kimdir? O benim her hÂlimi biliyor. Sizden bir talebim yok! (Dost ’la Dost ’un arasına girmeyin.)” buyurmuştur.
O ’nun Rabbine olan teslîmiyeti netîcesinde, dağ gibi ateş, bir gulistan hÂline dondu.
Daha sonra Hazret-i İbrÂhîm (aleyhisselÂm) neslinden bir peygamber gelmesi icin du etti, CenÂb-ı Hak ona ihtiyar yaşında bir evlÂd ihsÂn eyledi. Hazret-i İbrÂhîm (aleyhisselÂm) onu cok sevdi. O mÂsum, Hazret-i İbrahim ’in (aleyhisselÂm) kalbinde taht kurdu. Dostluğun nişÃ‚nesi ve bir imtihÂnı olarak, onu da Dost ’una fed etmesi îcÂb etti. LÂkin evlÂdına duyduğu engin muhabbet, onu, gorduğu ruy hakkında tereddude duşurdu. T ki aynı ruyayı uc sefer gorunce, gonlu itmi ’nÂna erdi. Bu hususta vesvese vererek yolunu kesmeye kalkan iblisi taşladı.
O, fÂnî muhabbetini BÂkî olan Dost ’unun muhabbeti uğrunda kurbÂn etmeye goturdu. BÂkî Dost ’u da, ondaki bu kararlılığı gordukten sonra, bir koc indirerek yavrusunu ona bağışladı ve onun bu dostluk nişÃ‚nesi mukÂbilinde şoyle buyurdu:
“…Ey İbrÂhîm, ruyÂna sadÂkat gosterdin, Biz, ihsan sÂhiplerini boyle mukÂfatlandırırız. Bu gercekten cok ağır bir imtihandır.
Biz, oğluna bedel ona buyuk bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona iyi bir nÂm bıraktık. İbrÂhîm ’e selÂm, dedik.” (es-SÂffÂt, 104-109)
Boylece, Hazret-i İbrÂhîm ’in (aleyhisselÂm) Hak ile dostluğu butun bir beşeriyete tescil edildi.
Hak ile dost olanlar, Hakk ’ın mahlûkÂtıyla da dost olurlar. Hakk ’ın nazarıyla mahlûkÂta bakış tarzı kazanırlar. Dostluğun şÃ‚hikasında bulunan Fahr-i KÂinÂt Efendimiz de, Taif ’te taşlanırken hakîkî dostu olan Rabbine, o beldenin halkı icin du ediyordu.
Yine Hak dostlarından, ağır bir dostluk imtihanına tÂbi tutulan HallÂc-ı Mansûr, kesif tecellîler altında kalmış, vecdine hÂkim olamayıp ağyÂre, mahrem olan sırları fÂş etmişti. Bu sebeple, onun muhatab olduğu mÂnevî hÂllerden habersiz halk tarafından taşlanırken:
“YÂ Rabbî! Benden evvel beni taşlayanları affet. Cunku onlar benim yaşadıklarımı bilmiyorlar. Bana da ancak din gayreti ile saldırıyorlar.” diyerek, insanlara karşı af ve merhametin nasıl olması gerektiğini gosteriyor; aynı zamanda HÂlık ’ın nazarıyla mahlûkÂta bakış tarzının şaheser numûnelerinden birini sergiliyordu.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan