İnsaf ve iz ’an sahibi her insan, kendisine bir bardak su ikrÂm edene bile teşekkuru bir vicdan borcu addeder. Fırsat duştuğunde o şahsın iyiliğine muÂdil bir iyilikle karşılık verir. HÂl boyleyken insanoğlunun, butun nîmetlerin asıl ikrÂm edeni olan Rabbine karşı alık ve abus kalması; akıl, iz ’an ve vicdan dışıdır.Allah icin dost olan Şakîk-i Belhî ile İbrahim bin Edhem Hazretleri ’nin, birbirlerini irşÃ‚d icin yaptıkları bir gonul sohbeti esnÂsında Şakîk-i Belhî Hazretleri sorar:

“–Gecim hususunda ne yaparsınız?”

İbrahim bin Edhem:

“–Bulunca şukreder, bulamayınca sabrederiz!..” der.

Şakîk-i Belhî Hazretleri:

“–Bunu, Horasan ’ın kopekleri de yapar!” deyince, bu defa İbrahim bin Edhem sorar:

“–Ya siz ne yaparsınız?”

Şakîk-i Belhî Hazretleri şu cevabı verir:

“–Bulursak şukredip infÂk eder, bulamadığımızda yine şukredip sabrederiz.”

Hak dostları, CenÂb-ı Hakk ’ın sayıya gelmez nîmetleri karşısında ne kadar şukretseler az olduğunun şuuruyla, her hÂlukÂrda ve dÂim şukurlerini artırma gayreti icinde olmuşlardır. Zira şukur; kulun nÂil olduğu nîmetlere mukÂbil, onları ihsÂn eden Rabbine, ozuyle, sozuyle ve davranışlarıyla hÂlisÂne bir kulluk hayÂtı yaşamasıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarının Ornek Ahlakından 2, Erkam Yayınları, 2012
İslam ve İhsan