Hz. Mevlana, gulun guzel kokmasının sebebini anlatıyor.Mevlana Hazretleri Mesnevi'de diyor ki:
“Onemli olan gul tabiatlı olabilmektir. YÂni bu dunya bahcesinde, dikenleri gorup, onlardan incinip dikenleşmek değil, araya kış gibi cileler girse bile onları bahar iklimiyle kucaklayarak, butun Âleme bir gul olabilmektir.” (c.3, 3259)
İnsanın gul olması, “mahz-ı hayır” ile hÂllenmesi demektir. Boyle olanlar yılana bile baksa onu uysallaştırabilirler.[1] Cunku Hak dostları, AllÂh ’ın hicbir mahlûkuna kin ve nefretle nazar etmezler. Kotuluklere karşı tabiî olarak vÂkî olan buğzları bile muhÂtabı aşan bir sırrîliğe mazhardır. Boylesine, “buğz-ı fillah” yani “AllÂh icin kızmak” denilir.
Fakat bu Âlemde olup biten hÂdiseler karşısında, bu kadar hayırhÂh bir nazara ve hissiyÂta mÂlik olmak kolay değildir. Bunun icin, “nefs-i emmÂre”den başlayan yolculukta, zirve olan “nefs-i kÂmile”ye doğru bir hayli yol kat ’etmek lÂzımdır.
MevlÂn hazretleri, gul ile Âdet şoyle hasbihÂl eder:
“Gul, o guzel kokuyu diken ile hoş gecindiği icin kazandı. Bu hakîkatı gulden de işit. Bak, o ne diyor:
Dikenle beraber bulunduğum icin neden gama duşeyim, neden kendimi kedere salayım? Ben ki gulmeyi, o kotu huylu dikenin beraberliğine katlandığım icin elde ettim. Onun vesîlesiyle, Âleme guzellikler ve hoş kokular sunma imkÂnına kavuştum…”
Bir mu ’min muhatabına tesir edebilmek icin hÂliyle, lisÂnıyla bir olgunluk kazanmalıdır ki, karşısındakinin yaptığı hatadan kendisini mes ’ûl addetsin. Bir doktorun vazifesi, hastaya kızmak değil, hastalığın tedÂvî carelerini bularak onun şifaya kavuşmasına yardım etmek olduğu gibi; ehl-i tasavvuf, gunahkÂra kızmak yerine onu kanadı kırık bir kuş gibi telakkî eder, onları gonul saraylarına alırlar ve gunaha olan nefretlerini gunahkÂra taşırmazlar.
Dipnot:
[1] Abdulkadir GeylÂnî hazretlerine musallat olan bir yılan ile ilgili meşhur bir misal vardır. Bir gun GeylÂnî hazretleri, mescidde ibadetle meşgulken karşısında bir yılan beliriverir. Sağında solunda dolaşır. Mesciddekiler kacışırlar, o ise hic istifini bozmaz. Yılan, GeylÂnî hazretlerinin etrafında dolaşır ve kaybolup gider. Benzer bir kıssa, Mahmud SÂmî Efendi ile ilgili de nakledilmiştir. Medine ’de ikÂmet ederken hÂnelerine girmiş olan yılan herkesi urkutmuş, o ustad hazretleri ise sekînet ve huzur hÂllerini muhafaza ederek yılanın zarar vermek uzere gelmediğini soylemişlerdir. Gercekten yılan, evin icinde biraz kıvrıldıktan sonra geldiği delikten geri donup gitmiştir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan