İncitmemek ve incinmemek ile ilgili ornekler.Haz­ret-i Pey­gam­ber (sallÂllÂhu aleyhi ve sellem) T­if ’te taş­la­nıp ha­k­ret gor­du­ğun­de me­lek­ler:
“– Ey Al­lÂh ’ın Re­sû­lu! Di­ler­sen, şu iki da­ğı bir­bi­ri­ne car­pıp bu­ra­nın z­lim hal­kı­nı he­lÂk ede­lim.” de­miş­ler­di.
An­cak o Âlem­le­re rah­met ola­rak gon­de­ril­miş olan yu­ce Pey­gam­ber, me­lek­le­rin bu tek­li­fi­ni ka­bul et­me­di­ği gi­bi şef­kat ve mer­ha­met duy­gu­la­rı ice­ri­sin­de, mu­b­rek yu­zu­nu T­if ta­ra­fı­na ce­vir­di ve ah­li­si­nin hi­d­yet bul­ma­la­rı icin du ey­le­di. (Bkz. Bu­h­rî, Bed ’u ’l-Halk, 7; Mus­lim, Ci­hÂd, 111)
Bir Pey­gam­ber Âşı­ğı olan Hal­lÂc-ı Man­sûr da taş­la­nır­ken:
“– Al­lÂh ’ım! Bun­lar bil­mi­yor­lar, ben­den ev­vel on­la­rı af­fet!” di­ye du et­miş­tir.
Bu, ger­cek tah­sîl ile, y­ni m­ne­vî ter­bi­ye ne­ti­ce­sin­de el­de edi­len kalb-i se­lî­me Âit bir hÂl­dir.
KALB-İ SELİM ’İN UC VASFI Ebu ’l-K­sım el-Ha­kîm ’e, kalb-i se­lî­min sı­fat­la­rı­nı sor­duk­la­rın­da şun­la­rı soy­le­miş­tir:
“Kalb-i se­lî­min uc vas­fı var­dır:
Bi­rin­ci­si, in­cit­me­yen bir kalp,
İkin­ci­si, in­cin­me­yen bir kalp,
Ucun­cu­su de iyi­li­ği Al­lÂh ’ın rı­z­sı icin ya­pıp kar­şı­lı­ğı­nı bek­le­me­yen bir kalp...
Zî­r bir mu­min, Ce­nÂb-ı Hakk ’ın hu­zu­ru­na, hic kim­se­ye ezi­yet et­me­yin­ce ve­r ile; kal­bi­ni Rab­be yo­nel­tip kim­se­den in­cin­me­yin­ce ve­f ile; yap­tı­ğı s­lih amel­le­re her­han­gi bir f­nî­yi or­tak et­me­yin­ce de ih­lÂs ile ge­lir...”
ŞÃ‚­ir ne gu­zel soy­ler:
CihÂn bÂğında ey Âkil, budur makbûl-i ins u cin;
Ne kimse senden incinsin ne sen bir kimseden incin!..
KUSUR VE KABAHATİ ORTUN İncitmemek ve incinmemekte en muhim hususlardan biri de, kusur ve kabahat ortmektir. Bu guzel ahlÂkı gercekleştirmek icin Belh me­şÃ‚­yı­hın­dan H­tem Hazretleri, işitmesine rağmen esamm, yÂni sağır lakÂbını almıştır. Şoyle ki:
Bir ­gun, ken­di­le­ri­ne ma ’ru­zÂt­ta bu­lun­mak uze­re dert­li bir ka­dın­ca­ğız gel­di. Tam me­r­mı­nı an­lat­ma­ya baş­la­mış­tı ki, ka­dın­dan gayr-ı ir­dî ola­rak, ka­z ile gaz sancısı neticesinde cir­kin bir ses s­dır ol­du. Ka­dın bir mum gi­bi eri­di, Âde­t mah­vol­du. H­tem Haz­ret­le­ri ise ka­dı­nın mah­cûb olup muş­kil du­rum­da kal­ma­ma­sı icin hic­bir şey duy­ma­mış gi­bi ken­di­si­ni işit­mez­li­ğe ver­di ve eli­ni ku­la­ğı­na go­tu­re­rek:
“– Ba­cım, ku­la­ğım zor işi­ti­yor; bi­raz yuk­sek ses­le soy­le! Du­ya­ma­dım…” de­di.
Boy­le­ce ka­dın­ca­ğız, gayr-i ihtiyÂrî vÂkî olan ku­su­ru­nun giz­li kal­dı­ğı­nı du­şu­ne­rek rahat­la­dı. Me­r­mı­nı yuk­sek ses­le tek­rar an­lat­ma­ya baş­la­dı.
Bu olaydan sonra, HÂtem Hazretleri, “HÂtem-i Esamm” (Sağır HÂtem) diye yÂdedildi.
Bu mi­sÂl­de­ki in­ce­li­ği ve ah­l­kî se­vi­ye­yi, s­de­ce ki­tap­lar­dan edi­ni­len m­lu­mat­lar­la hay­ta ge­cir­mek el­bet­te ki mum­kun de­ğil­dir. H­tem Haz­ret­le­ri ’nin ser­gi­le­di­ği bu ne­z­ket ve incitmeme duygusu, onun Ce­nÂb-ı Hakk ’ın RahmÂn, yÂni merhamet ve “Set­t­ru ’l-uyûb” y­ni “ayıp­la­rı or­tu­cu” sı­fa­tın­dan al­dı­ğı his­se­yi, ancak ah­l­ka in­kı­lÂb et­ti­re­bil­miş ol­ma­sıy­la îzÂh edile­bi­lir. Boy­le dav­ra­nış­lar, ozel­lik­le ta­sav­vuf­ta “Al­lÂh ’ın ah­l­kıy­la ah­lÂk­lan­ma” şek­lin­de tÂbir olun­muş­tur.
KOTULUĞE İYİLİKLE KARŞILIK VERİN İncitmemek hususunda hadîs-i şerîfte buyurulur:
“İnsana gunah olarak, Musluman kardeşini kucuk gormesi yeter…” (Muslim, Birr, 32)
İncinmemek hususunda hadîs-i şerîfte buyurulur:
“Size iyilik yapanlara karşı iyilik yapmak, fenÂlık yapanlara da fenÂlık yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet, size fenÂlık yapanlara karşı aynı şekilde mukÂbelede bulunmayıp iyilik yapabilmektedir.” (Tirmizî, Birr, 63)
Hak TeÂl buyurur:
“RahmÂn ’ın (has) kulları onlardır ki, yeryuzunde tevÂzu ile yururler ve kendini bilmez kimseler onlara lÂf attığında, (incitmeksizin) «SelÂm!» derler (gecerler).” (el-FurkÂn, 63)
Bu yuksek hÂller, bir firÂset meselesidir. Yoksa insan, farkına varmadan nice camlar devirir. YÂni oz olarak ille firÂset, ille firÂset…
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan