Muhabbet ve onun neticesi olan beraberlik, beraber olunanla hemhĂ‚l olmayı icab ettirir. Cunku “hĂ‚l sĂ‚rîdir” ve onun akım vĂ‚sıtası “muhabbet”tir.Hazret-i Mevlana Mesnevi ’de buyurur ki:
“KĂ‚inatta her şey O ’nun sevgisinin esiri olduğu icin kopeğin sızlanması bile Hakk ’ın cezbesi, yĂ‚ni O ’nun cekişi iledir. Cunku herhangi bir şeye rağbet edenin, ona yonelenin karşısında, bir yol vurucu, bir engel vardır. YĂ‚ni, kopeğin vazifesi evi korumak, suruyu beklemektir. Kopeğe bu va­zifeleri engel olmasaydı, kopekler de Hakk ’ın cezbesi ile dağlara duşer­ler, birer Mecnûn-ı İlĂ‚hî olurlardı.”
“Ashab-ı Kehf ’in kopeği gibi ki, o cezbe sĂ‚yesinde leş yemekten kur­tuldu da, pĂ‚dişahlar pĂ‚dişahının sofrası başına oturdu.”
“O kopek, Ashab-ı Kehfin dostluğunu sectiği, onlarla beraber bulun­manın zevkine vardığı icin, mağaranın kapısı onunde kıyĂ‚mete kadar canaksız comleksiz, rahmet suyunu icip merhamet yemeğini yer durur.”
“Kopek postuna burunmuş, yĂ‚ni gorunuşte hor ve hakir, adı sanı olmayan nice kişiler vardır ki, perde arkasında, Ashab-ı Kehf ’in kopeğine ve­rilen sevgi kadehinden icer dururlar.”
“Oğlum, o kadehi elde etmek icin can ver! Nefisle savaşa girişmeden, başına gelen belalara sabretmeden, hic ustunluk elde edilebilir mi?”
“Bu sevgi kadehinden icmek icin; sabretmek, sıkıntılar cekmek, pek da­yanılmaz bir mihnet ve meşakkat de sayılmaz. Sen de sabret ve sıkıntılara katlan ki, sabır; ferah ve neşenin anahtarıdır.”
“Dunya pususundan, yĂ‚ni bedene ait arzu ve isteklere sabretmeden, acılara katlanmadan ve ihtiyatla hareket etmeden hic kimse kurtulamadı. Cunku sabır, ihtiyatın eli ayağı gibidir.” (c.3, 207-213)
KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERABERDİR Peygamber Efendimiz, “Kişi, sevdiği ile beraberdir.” (BuhĂ‚rî, Edeb, 96; Muslim, Birr, 165) buyurmuşlardır. Muhabbet ve onun neticesi olan beraberlik, beraber olunanla hemhĂ‚l olmayı icab ettirir. Cunku “hĂ‚l sĂ‚rîdir” ve onun akım vĂ‚sıtası “muhabbet”tir.
Eskiler, “Kalpten kalbe yol vardır.” demişlerdir. Bu yol, kalpten kalbe hĂ‚l akışını sağlayan muhabbet kanalıyladır. Bu bakımdan kotulere muhabbet edenler, onların hĂ‚lleriyle hĂ‚llendikleri gibi AllĂ‚h ’ın sevgili kullarına muhabbet edenler de o sevgili kulların hĂ‚lleriyle hĂ‚llenirler. Bunu anlamak icin, AshĂ‚b-ı Kehf kıssasına dikkatle bakmak gereklidir. Onların kopekleri Kıtmîr, sırf o sĂ‚lih kullarla beraberlik sĂ‚yesinde yucelmiş ve hayvanlar arasında cennete girecek bir varlık hĂ‚line gelmiştir.[1] AllĂ‚h ’ın sĂ‚lih kullarıyla beraber olmak, bir kopeği bile cennetlik kılabildiğine nazaran, insanların boyle bir beraberlikten ne azametli bir fĂ‚ide elde edebileceklerini duşunmek gerektir.
SĂ‚dî Şirazî -kuddîse sirruh-, Kehf sûresindeki Ashab-ı Kehf kıssasını misal gostererek:
“–Bir kelp, sĂ‚lihlere bekcilik ettiği icin sĂ‚dıklaştı ve Kur ’Ă‚nî bir ifade kazandı. Hazret-i Nuh ve Hazret-i Lût AleyhisselĂ‚m ’ın hanımları ise fĂ‚sıklarla beraber oldukları icin kufre duşup cehennem yolcusu oldular.” demektedir.
Gercekten muhabbeti lĂ‚yıkına, husûmeti de mustahakkına yoneltebilmek, sahibini Ă‚bĂ‚d ederken, aksine muhabbeti lĂ‚yık olmayana, husûmeti de mustahak bulunmayana yoneltmek, bunu yapanı bu yonelişlerdeki şiddet nisbetinde bedbaht kılar.
Bu hakîkat goz onunde tutulduğunda, mĂ‚nevî terakkî icin AllĂ‚h ’ın sĂ‚lih kullarıyla berĂ‚ber olup onların tesir dĂ‚iresi icinde yaşamanın luzûm ve ehemmiyeti net bir şekilde ortaya cıkar. Ancak bu takdîrde de istifĂ‚de, muhĂ‚taba duyulan muhabbet nisbetinde gercekleşir. Yoksa, kuru kuruya bir berĂ‚berlik -az cok bir fĂ‚ide sağlasa da- istenen netîceyi hĂ‚sıl etmez.
AshĂ‚b-ı KirĂ‚mın, mĂ‚zileri itibĂ‚riyle corak topraklara benzeyen gonul Ă‚lemleri, AllĂ‚h Rasûlu ’nun sohbet meclisindeki mĂ‚nevî iklimin rahmet ve bereket sağanaklarıyla yoğruldu. Bu sĂ‚yede, vaktiyle ustu kapalı olan eşsiz fazîlet ve mĂ‚nĂ‚ tohumları neşv u nemĂ‚ buldu. Sadırdan sadıra in ’ikĂ‚s eden muhabbet ve rûhĂ‚niyet alışverişiyle yıldız şahsiyetler inkişĂ‚f etti. CĂ‚hiliyye devrinin merhametsiz, vicdansız, kız cocuklarını diri diri gomecek kadar katı kalpli, hak ve hukûk tanımaz insanı eridi, kayboldu. Aynı siluet icinde, fakat bu defĂ‚, gozu gonlu yaş dolu, diğergĂ‚m, ince, rakîk, hassas bir insan huviyeti teşekkul etti.
DUNYA NEDİR? Dunya hayatı, butun varlıkları oyalayıp meşgul etme husûsunda bir nevî afyon gibidir. Yani AllĂ‚h ’tan alıkoyucudur. EsĂ‚sen:
“–Dunya nedir?” suĂ‚line buyukler:
“–AllĂ‚h ’tan alıkoyan herşey!” cevabını vermişlerdir. DunyĂ‚ hayatı ise her varlık icin bir me ’muriyettir. Bu me ’mûriyetin nihĂ‚î gĂ‚yesi Ă‚hiret kazanmaktır. Peygamber Efendimiz ’den bu nukteye işaret eden “DunyĂ‚, Ă‚hiretin tarlasıdır.” (Aclûnî, Keşfu ’l-Hafa, I, 412) beyĂ‚nı rivĂ‚yet olunmuştur. Yani insanoğlu, bu dunyada ne ekerse Ă‚hirette onu bicer.
DunyĂ‚nın oyalayıp gaflete sevketmek husûsundaki şu vasfını, dinin hassas terĂ‚zisinde dengelemek lĂ‚zımdır. Gafletin zıddı teyakkuzdur. Onu mutlak bir sûrette gercekleştirme hĂ‚linde dunya hayatını idĂ‚me ettirmek mumkun olmaz. O takdirde denge bozulmuş ve beşerî davranışlar, akıl ve mantık cercevesinin dışına taşmış demektir.
Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ ’nın yukarıdaki beyitlerinde ifĂ‚de ettiği uzere gaflet; idrĂ‚k ve ihĂ‚tası kısır, mukellefiyeti basit olan bir kopekte bile mutlak mĂ‚nĂ‚sıyla zĂ‚il olsa o aşk-ı ilĂ‚hîyle dağlara duşer, me ’mûr bulunduğu bekcilik vazifesini yapamaz. O boyle olursa insanın mutlak teyakkuzu hĂ‚linde nasıl bir duruma geleceğini hesab etmek lĂ‚zımdır.
Azîz Mahmud HudĂ‚yî Hazretleri bir şiirinde insanı gafletten teyakkuza şoyle davet eder:
Uyanıgor gafletten
Gec bu fĂ‚nî lezzetten
İc kevser-i vahdetten
Tevhîde gel, tevhîde
O hĂ‚lde gafletten kurtuluş icin kalbi tasfiye, nefsi tezkiye edip gonlu mĂ‚sivĂ‚dan boşaltmak ve kĂ‚inattaki kudret, hikmet ve zarĂ‚fet tezĂ‚hurlerini değişik manzaralar hĂ‚linde gonulde seyredebilmek, zarûrîdir. MĂ‚rifet ehli der ki:
“Ey mĂ‚rifet yolcusu! Bu yolda; sabırsızlığı sabırla; unutkanlığı zikirle; nankorluğu şukurle; isyĂ‚nı tĂ‚atla; cimriliği comertlikle; şupheyi yakîn ile; riyĂ‚yı ihlĂ‚s ile; hatadaki ısrĂ‚rı tevbeyle; yalanı doğrulukla; gafleti tefekkurle değiştirmedikce mesĂ‚fe alamazsın!..”
Dipnot:
[1] Muhammed BahĂ‚eddin Nakşibend hazretleri; AbdulkĂ‚dir GeylĂ‚nî Hazretleri'nin turbesini ziyĂ‚ret ettiğinde, kapısı uzerine şu kıt ’anın yazılmasını ricĂ‚ buyurmuşlardır:
Seg-i dergĂ‚h-ı pîrĂ‚n şevi
Cun hĂ‚hî kurb-ı RabbĂ‚nî
Ki ber şîrĂ‚n şeref dĂ‚red
Seg-i dergeh-i GeylĂ‚nî
(Eğer Hakk ’a yakın olmak istersen; aslan olmaktan yeğdir, ŞĂ‚h AbdulkĂ‚dir GeylĂ‚nî ’nin kapısında kopek olmak...)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan