EcdÂdımız, carşı-pazarda vitrine konan malları almaktan ve satmaktan kacınırlardı. Vitrinde arz edilen bir gıd maddesinde, kim bilir kac yetimin, garibin, yoksulun takılıp kalmış mahzun nazarları vardır, diye duşunurlerdi.Yine bu hassasiyetle, lokantalarda, sokaktan gelecek bakışlara bir perde olurdu. Pişirilmek uzere fırına goturulen baklava-borek benzeri şeylerin uzeri bir bezle kapatılırdı. “Kokusunu duyacak, hakkı gecer.” diye fırıncıya da verilmesi tembih edilirdi. Evde et pişirilse; “Kokusu gitti, hakkı var.” diye komşuya da gonderilirdi. Kul hakkı, komşuluk hakkı ve goz hakkına ihtiram vardı.
Dunun insanı bu kadar medenî idi. Ya bugunku medeniyet seviyemiz?..
CENÂB-I HAK BİZDEN NASIL BİR KOMŞULUK İSTİYOR?
CenÂb-ı Hakk ’ın bizden nasıl bir komşuluk istediğini ifade etmek sadedinde Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in şu mubÂrek hadîs-i şerifleri ne kadar tesirlidir:
“CebrÂil bana komşuya iyilik etmeyi (yani komşu hakkına riÂyet etmeyi) o kadar cok tavsiye etti ki neredeyse komşuyu komşuya mirascı kılacak zannettim.” (BuhÂrî, Edeb, 28; Muslim, Birr, 140-141)
KOMŞU HAKKI İLE İLGİLİ ÂYET-İ KERÎME
وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاً وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناً وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالاً فَخُوراًۙ "Allah'a ibadet edin ve ona hicbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şuphesiz, Allah kibirlenen ve ovunen kimseleri sevmez." (Nisa Sûresi, 36)
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN KOMŞULUK HAKKINDA İKİ EMRİ
Fahr-i KÂinÂt Efendimiz ’in komşuluk ile ilgili nebevî fermanları iki husus etrafındadır:
Komşuya eziyet vermemek… Hukukunu, iffetini, ırzını, emniyetini korumak…
Komşuya iyilik, ikram, ihsan hÂlinde olmak… Onun derdiyle dertlenmek, sıkıntısına care olmak…
Demek ki, komşu komşuya zimmetli… Komşu komşuya emÂnet… Hicbir musluman, kardeşinden bîgÂne kalamaz. «Kendi başının caresine baksın» diyemez.
KOMŞULUK MES'ÛLİYETİ
Komşuluk, neticede bir mekÂn ortaklığı ve yakınlığıdır. İnsan; gozu onunde, civarında olan bitenden mes ’ûliyet hissetmelidir. Asrımızda, hızla ilerleyen imkÂnlar; sık sık soylendiği gibi, dunyayı herkesin birbirine komşu olduğu tek bir belde hÂline getirdi. Dunyanın diğer ucuna ucakla yarım gunde ulaşılabilmekte. Eski imkÂnlarla aylar suren bir yolculukla ancak varılabilecek bir iklimde bir Âfet meydana gelse, artık haberleşme vasıtalarıyla, dakikalar icerisinde bundan haberdarız.
Haberdar isek, mes ’ûluz.
Ulaşabilecek durumda isek mes ’ûluz.
Cunku;
MES ’ÛLİYET, İMKÂNLAR NİSBETİNDE…
İnsanın mal ve benzeri imkÂnlarını coğaltma gayretini tespit ile başlayan TekÂsur Sûresi ’nin son Âyet-i kerîmesinde buyurulur:
ثُمَّ لَتُسْئَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعٖ۪يمِ “Sonra, yemîn olsun ki, o gun (size verilen) her nimetten sorulacaksınız!” (et-TekÂsur, 8)
Her imkÂnın, nerede kullanıldığının, nasıl değerlendirildiğinin hesabı var. Maddî imkÂnlardan olduğu gibi, mÂnevî lutufların da hesabı var. CenÂb-ı Hak, bize îman lutfetti… En buyuk, en yuce Peygamber ’e bizi meccÂnen ummet eyledi. Bu nimetlerin şukrunun ne olduğu uzerinde tefekkur etmemiz, hesabını buna gore vereceğimizi unutmamamız îcÂb eder.
Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ashÂbına ikrÂm edip onları doyurmadan kendisi doymuyordu.
“Komşusu acken tok yatan mu ’min değildir.” (HÂkim, II, 15) buyuruyordu.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Sayı: 83
İslam ve İhsan