Allah icin olan bir hayrı elde edebilmek icin, ne kadar kıymetli de olsa dunyevî bir menfaatten vazgecebilme dirÂyetini sergilemek buyuk ehemmiyet taşıyor.
VÂsile bin Esk (ra), şoyle anlatıyor...

Tebuk Seferi ’ne cıkılacağı gunlerde (sefere katılabilmek icin ne maddî gucum ne de bir bineğim vardı. Bu mubÂrek seferden mahrum kalmamak icin) Medîne meydanında musluman kardeşlerime şoyle nid ettim:

“–Ganimet hissemi vermek karşılığında kim beni bineğine bindirir?”

Ensar ’dan yaşlı bir zÂt, bineğine sırayla binmek sûretiyle beni savaşa goturebileceğini soyledi. Bu hayırlı arkadaşla yola cıktım. Allah ganimet de nasîb etti; hisseme bir miktar deve isÂbet etti. Develeri o yaşlı zÂta goturdum. O ise bana:

“–Develerini al gotur.” dedi.

“–Başta yaptığımız anlaşmaya gore bunlar senin.” dediysem de EnsÂrî:

“–Ey kardeşim! Ganimetini al, ben senin bu maddî payını istememiştim. (Ben sevÂbına, yani uhrevî kazancına iştirÂk etmeyi duşunerek ve Hakk ’ın rızÂsını umarak seni buraya getirdim.)” karşılığını verdi. (Ebû DÂvud, CihÂd, 113/2676)

DEVRİN EN KIYMETLİ MALI

Boylece o mubÂrek EnsÂrî de, o devrin en kıymetli dunya metÂı sayılan bircok deveye sahip olmaktansa, Âhirette nÂil olacağı ecri tercih etti. Allah icin olan bir hayrı elde edebilmek icin, ne kadar kıymetli de olsa dunyevî bir menfaatten vazgecebilme dirÂyetini sergiledi.

Hak dostlarından birine, kendisini cokca tesir altında bırakan bir hÂdiseyle karşılaşıp karşılaşmadığı sorulunca, Hazret şunları anlatmış:

“Mekke-i Mukerreme ’de para kesemi kaybedip muhtac durumda kalmıştım. Basra ’dan para bekliyordum, fakat bir turlu gelmiyordu. Sacım sakalım da epeyce uzamıştı. Bir berbere giderek:

«–Param yok, Allah rızÂsı icin saclarımı duzeltir misin?» diye sordum.

Berber o esnÂda bir adamı tıraş ediyordu. Hemen yanındaki boş yeri gosterip; «Buraya otur.» dedi ve muşterisini bekleterek beni tıraş etmeye başladı. Bekletilen muşteri îtiraz edince berber:

«–Kusura bakmayınız efendim, sizi ucret mukÂbilinde tıraş ediyorum, lÂkin bu şahıs, Allah rızÂsı icin kendisini tıraş etmemi istedi. Allah icin olan işler dÂim onceliklidir ve maddî bir karşılığı yoktur. Allah icin olan işin bedelini kullar asl bilemez ve odeyemez!» dedi.

Tıraştan sonra berber, cebime zorla birkac altın da sokuşturdu:

«–Âcil ihtiyaclarını karşılarsın, imkÂnım bu kadar, kusura bakma!» dedi.

Aradan birkac gun gecti, Basra ’dan beklediğim para geldi. Berbere bir kese altın goturdum. Berber:

«–Asl alamam! Allah icin olan işin bedelini odemeye kulların gucu yetmez. Varın gidin siz yolunuza devam edin, Allah selÂmet versin!» dedi.

HelÂlleşip ayrıldım, lÂkin tam kırk senedir seherlerde ona du ediyorum.”

İşte Allah icin yapılan bir sÂlih ameli dunyalara değişmeme fazîleti... Her şeyi zÂhir planında değerlendirmeye alışmış ve dunyalık kazanma hırsıyla haram-helÂl sınırlarını bile gormez olmuş sığ idraklerin asl kavrayamayacağı bir davranış mukemmelliği... Hakk ’a dostluk ufkundan bakılmadan anlaşılamayan hakîkî basîret, asıl firÂset ve gercek akıllılık...

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Ornek Ahlakından 1 Erkam Yayınları, 2011
İslam ve İhsan