RisÂlet elcileri icerisinde ummetine şefkat ve merhamet konusunda en fazla one cıkan peygamber olan Hz. Muhammed (sas) sadece kendi kavmine ve yaşadığı zamanın insanlarına değil, Âlemlere rahmet olarak gonderilmiştir. Gercekten hayatın her anında, guzel haslet ve ahlÂkta olduğu gibi, Allah RÂsûlu şefkat ve merhamette de butun insanlık icin zirve şahsiyet, ornek kişiliktir.
CenÂb-ı Hak buyuruyor:
“Andolsun size kendinizden oyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona cok ağır gelir. O, size cok duşkun, muminlere karşı cok şefkatlidir, merhametlidir.” (Tevbe, 128) Rasûlullah (sav) buyurdular:

ŞEFKATLİLER ŞEFKATLİSİ
“Hic şuphesiz ben size bir babanın evlatlarına olan durumu gibiyim.” (Ebu Davud, Taharet, 4; Beyhaki, Sunen-i Kubra, I, 91. ) Ebû Hu­rey­re (ra), Pey­gam­ber Efen­di­miz (sav) ’e hic kim­se­nin sor­ma­ya ce­s­ret ede­me­di­ği şeyle­ri sor­mak hu­sû­sun­da son de­re­ce ce­sur dav­ra­nır, hic ce­kin­mez­di. Bir­gun Fahr-i K­inÂt Efen­di­miz ’e:

“–Y Ra­sû­lal­lÂh! Nu­buv­vet­le al­ka­lı ilk gor­du­ğu­nuz al­met ne­dir?” di­ye sor­du. İki ci­h­nın sa­Ã‚det reh­be­ri olan Al­lÂh Ra­sû­lu (sav) şoy­le bu­yur­du:

“–Ey Ebû Hu­rey­re! M­dem sor­dun, soy­le­ye­yim. Ben on yaş­la­rın­day­ken bir­gun sah­r­da idim. Ba­şı­mın us­tun­den ge­len bir ses­le ir­kil­dim. Bir adam di­ğe­ri­ne sor­du:

“–Bu, O mu­dur?” Ote­ki ce­vap ver­di:

“–Evet, bu O ’dur.”

O za­m­na ka­dar hic kim­se­de gor­me­di­ğim yuz­ler, kim­se­de bul­ma­dı­ğım rûh­lar ve hic kim­se­de gor­me­di­ğim el­bi­se­ler­le kar­şı­ma cık­tı­lar. Yu­ru­ye­rek ba­na doğ­ru ge­len o iki adam­dan her bi­ri, bir ko­lum­dan tut­tu, fa­kat do­kun­duk­la­rı­nı hic his­set­me­dim.
Bi­ri ar­ka­da­şı­na:

“–Hay­di O ’nu ye­re ya­tır!” de­di. Be­r­ber­ce be­ni ye­re ya­tır­dı­lar. Ben hic­bir zor­luk ve guc­luk­le kar­şı­laş­ma­dım. Yi­ne bi­ri diğerine:

“–Hay­di goğ­su­nu ac!” de­di ve o da ac­tı. Fa­kat ne kan gor­dum, ne de bir acı his­set­tim. Ona yi­ne şoy­le de­di:

“–Hay­di, ora­da­ki kin ve ha­se­di cı­kar!” O da ora­dan kan pıh­tı­sı gi­bi bir şey cı­kar­dı. Son­ra onu fır­la­tıp at­tı.

“–Hay­di, şim­di onun ye­ri­ne şef­kat ve mer­ha­me­ti yer­leş­tir!” de­di. Cı­kar­dık­la­rı şey buyukluğun­de ve gu­mu­şe ben­ze­yen bir şey koy­duk­la­rı­nı gor­dum. Son­ra sağ aya­ğı­mın başparmağını tu­tup oy­nat­tı ve:

“–Hay­di se­l­met­le git!” de­di. Ben kal­kıp gi­der­ken icim şef­kat ve mer­ha­met­le do­lu idi. On­dan son­ra da hep ku­cuk­le­re kar­şı şef­kat, bu­yuk­le­re kar­şı da mer­ha­met his­set­tim.” (Ah­med, V, 139; Hey­se­mî, VI­II, 223)
İslam ve İhsan