Naz ve niyaz ne demektir? Cezbe nedir, cezbe ehli kimlerdir? SÂlik nedir, nasıl yol alır? Tasavvufta naz ve niyaz makamı.Naz, “kendini beğendirmek ereğiyle yapılan hoş davranış, cilve” niyaz ise “dilek, yakarma, yalvarma, yakarış, dua” anlamlarına gelir.
NİYAZ NEDİR? Kelime olarak niyÂz; “ihtiyÂcı olma, sevgi gosterisinde bulunma, dostluk, duÂ, selÂm, hurmet, hediye, yalvarmak, dilemek ve alcak gonullu olmak” gibi anlamlara gelen farsca bir kelimedir. Terim olarak “kulun cÂresizliği ve aczini anlayarak mevlÂsına yalvarıp yakarması ve yalnızca O ’na sığınması” anlamında olup genellikle nÂz kelimesiyle birlikte kullanılır.
NAZ NEDİR? “NÂz” tabiri Farsca bir isimdir. Kelime olarak, başkaları tarafından beğenilmek icin yapılan yapmacık ve sun ’î hareketler; işve, cilve ve ed manÂlarınadır. “NÂz etmek”; nazlanmak, istekli olduğu halde istemezmiş gibi davranmak, kendini ağıra satmak anlamında da kullanılır. MeselÂ: “NÂz mÂşûkun, niyÂz Âşıkın kÂrıdır.” sozu bu mÂnÂda meşhûrdur. Kendisine Âşık olunan nazlanır, Âşık olansa yalvarır yakarır durur. Ayrıca kendini ağıra satma, gecici bir sure başvurulan olumsuz davranış, hatta şımarıklık manalarına da gelir. Divan şÃ‚irimiz Nedim;
“Kim oğretti sana cÂnÂ, bu denlû işve vû nÂzı
Ki dÂim boyle nÂz ile guler, nÂz ile soylersin.”
diyerek nÂz ehline işÃ‚ret eder.
NÂz; cezbe ve galebe halindeki sÂlikin, Hakk ’a tekellufsuz ve samîmî bir şekilde serzenişte bulunması, CenÂb-ı Hakk ’la senli-benli konuşmasıdır. Hz. İbrÂhim ’in CenÂb-ı Hak ’la konuşması (Hûd 11/74), Hz. Mûs ’nın, “Bu senin fitnendir.” demesi (el-A‘rÂf 7/155), RÂbi ’atu ’l-Adeviyye ’nin hacca giderken merkebinin olmesi uzerine, “İlÂhî padişahlar Âciz bir kadına boyle mi yapar? Beni evine davet ettin, ama yarı yolda merkebimi oldurdun, beni colde yapayalnız bıraktın.” diye serzenişte bulunması nÂz ehlinin cezbe ve istiğrak hÂlindeki tavırlarına ornek gosterilebilir.
Şatah Nedir? “NÂz Âşıklara, niyÂz Âriflere mahsûstur.” denilir. NÂz ehlinin Allah ’a nÂzı gecer. Bunlardan sık sık “şatah” denilen (olcusuz sozler) zuhûr edebilir. NÂz ehlinde, alışılmış edeb tavrına pek rastlanmaz. NiyÂz ehli olanlarda ise; edebe ve islÂmî kurallara uymada hassÂsiyet esastır.
“Lezzet-i nÂza gerci soz yoktur, Liyk zevk-i niyÂza aşk olsun.” diyen NÂbî bu husûsa dikkat ceker.
NÂz ehlinin bu tur sozleri ve davranışları sakıncalı gorunse de samîmîyetleri ve mÂnevî halleri dikkate alınarak mÂzûr gorulur ve kınanmaz. Tasavvuf kaynaklarında niyÂz hÂlinin murîdde bulunması gereken niteliklerden biri olduğuna, nÂz makÂmında olsa bile kendini niyÂz makamında tutması ve niyÂzı elden bırakmaması gerektiğine dikkat cekilmiş, bu konuda ceşitli ornekler verilmiştir. Kula Allah ’a niyÂzdan daha cok yakışan hicbir makam olmadığı soylenmiştir.
Cezbe Nedir? Cezbe Ehli Kimlerdir? Tasavvufta insan murîd, Hakk ise murÂddır. NiyÂz Âşıkın, nÂz ise ma ’şûkun makÂmı olduğundan niyÂz kula, nÂz Hakk ’a ait bir terim olarak kullanılır. Bu anlamda nÂz ilÂhî bir cilvedir. HÂce Abdullah Herevî, murîdin yuzbin niyÂzla talep ettiği bir murÂdın, yuzbin nazla kacabileceğini soylerken, niyÂz ve nÂz terimlerini bir arada kullanmış, bu sozuyle Hakk ’ı talep etmenin ne kadar zor olduğunu anlatmak istemiştir. Sohbet, zikir ve sem meclislerinde kalbinde meydana gelen vÂridÂta dayanamayarak kendinden gecen, gayr-ı ihtiyÂrî sıcrayıp nÂra atan kimselerin davranışlarına “cezbe” adı verilmektedir. MelÂmet fikrini benimseyen ilk sûfîlerle, Cuneyd ve İmÂm-ı RabbÂnî gibi bazı mutasavvıflar bu tur cezbeyi onemsemedikleri halde, BayrÂmî MelÂmîleri, ozellikle Hamzavîler buna buyuk değer vermiş ve sulûkun esÂsı saymışlardır. Diğer tarîkatlar cezbeyi benimsemekle birlikte bu tur hal ve hareketlerin riyÂya sebebiyet vermemesi icin gizli tutulmasını tavsiye etmişlerdir. Nitekim Mevlevîler bu gibilere, “Kanını icine akıt, kimseye belli etme”, RifÂîler ise, “Yan fakat tutme” diyerek sırrı ifşÃ‚ etmeme uyarısında bulunmuşlardır. Tasavvuf tÂrihinde bu iki anlayışın temsilcileri her devirde var olagelmiştir.
NiyÂz ve nÂz terimleri, Mevlevîler ve Bektaşî­ler ’de yaygın bicimde kullanılır. Şeyhin veya bir velînin sandukasının huzurunda, sağ ayağın başparmağını, sol ayağın başparmağı uzerine koyup (ayak muhurlemek), eller duz ve parmaklar acık olarak, sağ kol sol kolun ustune gelecek şekilde elleri capraz-vÂrî omuz başlarına goturerek belini bukmeden başını eğmeye (baş kesmek) “niyÂz hali” denir. Şeyhle murîdin aynı anda birbirinin elini opmelerine (goruşmek), oturunca “aşk olsun” dendiğinde yeri operek şukur secdesinde bulunulmasına ve baş kestikten sonra sağ elin şehÂdet parmağının ağıza goturulup opulmesine “niyaz etmek” adı verilir. Birine bu durum sorulduğu zaman, “Aşk u niyÂz ediyorlar” veya “NiyÂz ediyorlar.” diye cevap verilir. Bu ifÂdede niyÂz “selÂm soylemek” anlamına gelir.
NiyÂz Penceresi Nedir? Turbelerde sandukanın baş veya ayakucu tarafındaki kucuk pencereye “niyÂz (hÂcet) penceresi” adı verilir. Turbenin kapalı olması sebebiyle iceri giremeyen ziyÂretciler, bu pencere onunde boyun bukerek niyÂz ederler. Mevlevîlik ’te semÂa yeni başlayanlara “nev-niyÂz” denir.
NiyÂz “nezir ve hediye” mÂnasına da gelir. Sona ermek uzere olan Mevlevî mukÂbelesinin biraz daha devam etmesini isteyen hatırlı bir kişinin gonderdiği hediyeye, “niyÂz akcesi”, bu vesîleyle yapılan Âyine “niyÂz Âyini”, Âyinin sonunda okunan ilÂhiye de “niyÂz ilÂhisi” adı verilir.
“NÂzı gecmek”; hatırı sayılmak, istediği zor da olsa yerine getirilecek kadar itibÂr sÂhibi olmak demektir.
“Nazını cekmek”; katlanmak, tahammul etmek, hoşgorulu olmaktır.
NÂz ’a; idlÂl, arbede ve ayn-i tahakkum de denir. NÂz ehli CenÂb-ı Hakk ile gayet samîmî, her turlu resmiyetten ve kayıttan uzak, senli-benli bir şekilde sohbet eder, O ’na iclerini dokerler. Bu hÂl icinde Yunus Emre Allah TeÂl ’ya şoyle der:
“Sen temÂşÃ‚ kılasın, ben hod yanam,
HÂşÃ‚ lillÂh Senden ey Rabbe ’l-Âlemîn”
HallÂc-ı Mansûr ’dan bahsederken de;
“Od ’a yandırdın, kulun savurdun,
Oyle mi gerek Seni seveni.” diye sızlanır.
“Allah u TeÂl ’nın oyle kulları vardır ki, Cenab-ı Hakk ’a, ‘Ya Rabbi! Cennetini yarattın anladık, peki cehennemini niye yarattın? ’ diyecek kadar ileri giderler.
“Eşikte niyÂz, huzûrda nÂz edilir” deyimi meşhûrdur. NiyÂz abdest almaya, nÂz namaz kılmaya benzetilir.
Fehm-i Kadîmî bir beytinde:
“Hadden ziyÂde etme tegÂful niyÂzıma,
CÂn meseldir; Âşıkı cok nÂz usandırır.”
“Ehl-i niyÂz”; şer ’î hukumlere ve tarikat ÂdÂbına gore hareket eden derviş demektir.
“Dervişin huzûr-ı murşide vardığında himmet talebi icin yuzunu-gozunu yerlere surerek niyÂz etmesi.” tarîkat ÂdÂbındandır.
Hakk ’ın kulu kendine cekmesi cezbe, bu cezbeyle kulun Allah ’a yonelmesi aşktır. Cezbe; Hakk ’ın, kulunu kendisine cekmesinden hÂsıl olan istiğrÂk, derin şaşkınlık ve hayret sûretlerinde gorunen manevî bir haldir. Genellikle nÂz ehli bunlar arasından cıkar. Mutasavvıflara gore Hz. Peygamber ’i oldurmeye giden Hz. Omer ’in, eniştesinin evinde duyduğu Kur ’an-ı Kerîm sesiyle îmana gelmesi, “Allah tarafından kendine cekilme” cezbe ’ye ornek olarak gosterilir.
NÂz ehli olanlar şer‘î hukumlere tam anlamıyla uygun olmasa da ibÂdet ederler. Doğuştan saftırlar, kendilerine gore iyiliği emreder, kotulukten sakındırırlar, nÂz makÂmında oldukları icin zaman zaman CenÂb-ı Hakk ’a senli-benli hitap edebilirler.
SÂlik Nedir, Nasıl Yol Alır? Mutasavvıflar, sÂlikin tasavvuf yolunda ancak cezbe ile ilerleyebileceği goruşundedir. Bir tarikata intisap ederek sulûkunu tamamlamamış ve cezbe halini yaşamamış sÂliklere “mucerred sÂlik” (sÂlik-i gayr-i meczûb), tasavvuf yoluna girmeden ve yolun gereklerini yerine getirmeden Ânî bir cezbeye kapılan sÂliklere “mutlak meczûp” (meczûb-ı gayr-i sÂlik), seyr u sulûka girip bu yolun cilesini cektikten sonra cezbeye ulaşmış olanlara “sÂlik meczûp” (sÂlik-i meczûb), yakalandıkları bir cezbenin ardından tasavvuf yoluna girip kararlı bir şekilde bu yolun gereklerini yerine getirenlere “meczûp sÂlik” (meczûb-ı sÂlik) denir. Gercek meczûp bunların ikincisidir, ancak bir murşide varmadıklarından kendileri ermiş olsa bile bunların başkalarını irşÃ‚da yetkileri yoktur.
Gokten gelen yağmur her metre kareye aynı miktarda duşer. Ne var ki dağların gururlu tepeleri ve kayaların kibirli zirveleri bu sağanaktan nasîb alamazlar. Onların hissesine duşen damlacıklar da suzulerek mutevÂzî ve cukur yerlerde birikir. Gur ormanlar ve bereket buralardan fışkırır. Bu acıklamalar ışığında bizler nÂz ehli değil niyÂz ehli olmanın ve Hakk ’ın huzûrunda boynu bukuk, gonlu kırık ve gozu yaşlı durmanın yoluna bakmalıyız. Gokten inen ilÂhî rahmet ve bereket gonlumuze dolsun. Kalbimizin kapalı kilitleri acılıversin.
Kaynak: Prof. Dr. İrfan Gunduz, Altınoluk Dergisi, Sayı: 357, Yıl: Kasım 2015
İslam ve İhsan