
Îsar, sırf para veya mala has bir fedÂkÂrlık değildir. Allah TeÂl bize ne ihsÂn ettiyse, kendi rahat ve menfaatimizi geri plana atarak, nefsimizin cimriliğine gem vurarak, şart ve imkÂnlarımızı zorlayarak, onu Allah yolunda infÂk edebilmektir.
Îsar, butun maddî ve mÂnevî nîmetlerden, kÂbiliyet ve istîdatlardan, ilimden, irfandan “fedÂkÂrÂne” infakta bulunabilmektir. Bu da îsÂrın kalpte bir hassÂsiyet hÂline gelmesiyle mumkundur.
Mesel bir Kur ’Ân muÂllimi; “Benim ne imkÂnım var ki infÂk edeyim?” dememelidir. BilÂkis AllÂh ’ın kendisine lutfettiği Kur ’Ân ’a hizmet imkÂnını ganimet bilip, şahsî istirahat zamanlarından bile fedÂkÂrlık yaparak hizmetine devam etmelidir. Bu takdirde o da îsar ehli olmuş olur.
BİR İŞE KOYUL VE YALNIZCA RABBİNE YONEL
Fahr-i CihÂn Efendimiz, TÂif ’te İslÂm ’ı tebliğ ederken taşlandı. LÂkin orada bir kolenin musluman olması, O ’nun huznunu hafifletti. Bu cileli yolculuğun ardından, durup dinlenmeden, muşrik kabîlelerden cÂhiliye haccı icin gelenlere gitti. Onlara, kavminin mu ’minlere karşı nasıl teror estirdiğini anlatıp; “Beni kavminize goturun, size tebliğ edeyim.” dedi. Tebliğ vazîfesini îf adına bir cileden diğerine koştu. Kendi rahat ve istirahatini unuttu. Zira Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Oyleyse, bir işi bitirince yine hemen başka bir işe koyul ve yalnız Rabbine yonel.” (el-İnşirah, 7-8)
O hÂlde Allah yolunda yapılabilecek sayısız gayretler icin, rahatımızı terk etmek pahasına fedÂkÂrlıkta bulunabilirsek -inşÃ‚allah- bizler de îsar ehli oluruz.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Ornek AhlÂkından 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan