
İrşad hizmetinde guler yuz, tatlı soz ve zarÂfet cok muhim bir yer işgal eder.
Şeyh SÂdî, Bostan adlı hikemî eserinde şoyle bir hikÂye nakleder:
“Tatlı dilli, guler yuzlu bir delikanlı bal satardı. Bu, oyle bir civanmert idi ki, gonuller onun tatlılığından yanar, erirdi. Boyu, beli saz ile bağlanmış şeker kamışına benzerdi. Muşterisinin sayısı belli değildi.
Oyle bir yiğit idi ki, faraza bal satmayıp zehir satacak olsaydı, herkes zehri onun elinden, bal gibi icerdi.
Suratsızın biri de, o yiğidin satışına ozendi, kazancını kıskanıp bal satmak istedi. Bal tablası başında, sirke satan yuzuyle, mahalle mahalle dolaştı. «Bal, bal!» diye bağırdı durdu. Fakat balına muşteri değil, bir sinek bile konmadı.
Akşam oldu, eve dondu. Eline bir kuruş gecmemişti. Fen hÂlde kızdı, bir koşeye cekildi, oturdu. Gunahının cezÂsından korkan gunahkÂra, bayram gunu zindanda tutulan bedbahta benziyordu.
Karısı ona, latîfe sûretiyle:
«–Ekşi yuzlunun balı acı olur!..» dedi.
Cirkin huy insanı cehenneme goturur. İyi huy ise cennetten cıkmıştır.
Arkadaş! Yuru, gerekirse ırmaktan sıcak su ic de, kızgın guneşte kavrulsan bile ekşi yuzlu insanın elinden soğuk şeker şerbeti icme! Kaşları diken gibi catılmış olan kimsenin ekmeğini yemek, rûha ziyanlıktır.
Efendi, hırcınlıkla işini sarpa sardırma; cunku hırcınlar dÂim bedbaht olurlar. Farz edelim ki; altının, gumuşun, bir şeyin yok. Tatlı bir dilin de mi yok?”
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Ornek AhlÂkından 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan