
Kul Rabbine yÂd olur, eylemi berbÂd olur. Kul Rabbiyle şÃ‚d olur eylemi irşÃ‚d olur.
Hemen sadede geciyoruz: Hakk ’a sevdÂlı olduğumuzu soylerken bÂtıla umut veriyorsak; bir yandan namaz kılan oruc tutan Muslumanlarken, diğer yandan paramız ve ilgimizle bÂtılı kuvvetlendiriyorsak; duğunlerimiz zenginler icin defile podyumuna, fakirler icin de kendini ispatlamak adına paralandıkları bir yarış alanına donuşuyorsa, tezatlar icindeyiz demektir. Biz, kabûllenmek yerine, tum bu tehlikeli zıtlıklarla mucÂdele etmeyi secip benimsiyoruz.
Bu bizim fiilî eylemimiz: Celişkiye HAYIR!
Dikkat etmeli: Allah Kelaynak ’ları, Tavus gibi kurula kurula gezinmekten korumuştur. Şekere odul, bibere ceza dersek, şeker verilince sevinir, biber verilince kusersek, uc yaş cocuğundan ne farkımız kalmıştır? Nezdimizde her manzara hikmetli bir lûtuf, maksûdumuz da sadece Allah değilse, kalbimiz nasıl inanmıştır? Evet, mukemmellik ancak Allah ’a mahsustur ve O ’na dost olmak da elbet kÂmillere yakışmıştır. İşte bu sebeple biz ilim yolunda, bir kÂmilin eteğinde bildikce bilmez talebeler olarak ilerlemeyi secip benimsiyoruz.
Bu bizim kalbî eylemimiz: CÂhilliğe HAYIR!
Bu dunyada sabır mektebinden gecirilmemiş bir tek kul yoktur. Herkes kendi kuvveti nispetinde, nice sabır tÂlimiyle olgunlaşmıştır. Birini sabırsız olmakla itham etmeden evvel bunu hatırlamak ve “En sabırlı benim” zannıyla, muhatabının dayanıklılığını hafife almamak lÂzımdır. Bir kimse, “Nefsimin şerrinden iyileri koru” demek yerine, surekli “İyilerin şerrinden nefsimi koru” diyorsa, kendi mekrinden eminken, iyilerden kotuluk bekliyorsa, bu ettiği du değil sû-i zandır. Boyle bir su-i zanda bulunan, cok gecmez yalnız kalır. Biz, zanla değil, icinde tum renklerin cÂn-u gonulden kaybolduğu siyah gibi, aşkla bakmayı secip benimsiyoruz.
Bu bizim ulvî eylemimiz: Bencilliğe HAYIR!
Doğru duzgun yurumeyi hep duşe kalka oğrendik. MÂneviyat yolunda kayıp duşunce de elimizden tutup kaldırdılar, yurumeye devam ettik. “Hayrihi ve şerrihi minallÂhi teÂl” sırrını idrak etmek icin O ’ndan gelen her şeyi sukûnetle kabûllenmeye azmettik. Okuma yazmayı ve carpım tablosunu rehbersiz oğrenememiş kimselerdik. Bir kÂmil murşîde olan ihtiyacımız, okula yeni başlamış bir cocuğun iyi bir oğretmene olan ihtiyÂcı gibiydi. Bu gerceği mertce kabûl ettik. “Kur ’an bize yeter!” diyen, Âyetleri kendi sığ akıllarıyla tefsir etmeye kalkışan, sunnet ve hadisleri kucumseyen, muctehidlerin duşuncelerine değer vermeyen, boylece Kur ’Ân ’a ters duşen anlayışı reddettik. Biz, akıl erdiremediğimiz işler karşısında bilir bilmez hukum vermemeyi, aczimizi ve haddimizi bilmeyi secip benimsiyoruz.
Bu bizim aklî eylemimiz: Densizliğe HAYIR!
Ekmek guzeldir ve nimettir; fakat ne vakit bizi doyuranın Allah değil de ekmek olduğuna inanmaya başlarsak, işte o vakit ekmek bizim putumuz olur. Doktorlarda tıp ilmi vardır ve hastaları icin ellerinden geleni yaparlar; fakat ne vakit Allah ’ın değil de doktorun şif verdiğine inanırsak, doktor bizim putumuz olur. Calışkan ve gayretli olmak haktır; fakat ne vakit, biricik lûtuf sahibi Allah iken, elde ettiğimiz başarıyı kendi calışmamızla kazandığımıza inanmaya başlarsak, yaptığımız calışmalar putumuz olur. Birer Musluman olarak “Allah birdir, O ’ndan başka ilÂh yoktur. Hazreti Muhammed Mustafa “sallallÂhu aleyhi ve sellem” O ’nun kulu ve Rasûludur” diyor, şirkten korunmak icin, Kur ’an ve Sunnet uzere yaşamakta olan bir murşîd-i kÂmilin eğitimini ve duÂsını almayı secip benimsiyoruz.
Bu bizim îmÂnî eylemimiz: Şaşkınlığa HAYIR!
Herkes biraz kendisinden bilir. GunahkÂr kimse yaralı bir kuş gibidir ve gunah acısı inanclı insanın canını cokca yakan bir şeydir. GunahkÂra merhamet etmek gerekir. Cunku o zaten utanc ve mahcûbiyyet icindedir. Kimileri ise gunahından oturu rahatsızlık duymadığı gibi bir de pişkinlik ederek ovunmeyi mÂrifet bilir. Allah boyle bir duşuklukten her birimizi korusun. Elbette biz, mu ’minler olarak pişmanlığı ve tovbeyi secip benimsiyoruz.
Bu bizim abdî eylemimiz: Arsızlığa HAYIR!
Halk, hak eder; Hak, halk eder. Musluman guzelliğini, heybetini ve tesirini îmÂnından ve ihlÂsından alır. Hangi gerekceyle olursa olsun, “Bir giydiğini bir daha giymeyen lady” kavramı, bizim inancımızda yeri hic olmayan bir şeydir. Bir yanlışı gizlice seyretmiş ve kaydetmiş olmak, şahsiyetiyle mağlup edemediği rakîbini, gecmişte işlediği gunah ve kusurları ifşÃ‚ ile tehdit ederek sindirmeye calışmak, insanlıkla ve Muslumanlıkla bağdaşmayan kalleşce girişimlerdir. Hat etmek kullukla; kalleşlik, hakÂret ve iftir etmek ise sutu bozuklukla ilgili meselelerdir. Şunu da ekleyelim: Asıl mesele nerede konuşması, nerede susması gerektiğini kavramaktır. Luzumsuz konuşmak ve luzumsuz susmak sûretiyle zarar verenler, aynıdır. Soz de sukût da lÂzım olduğu yerde altındır. Konuşulması gerektiğinde susuyor, susulması gerektiğinde konuşuyorsak, bu cok ciddi bir karakter ve iletişim arızasıdır. Biz şeytanı, “Konuşmak” ya da “Susmak” kelimesinde değil, “Luzumsuz” kelimesinde aramayı, ince duşunceli olmayı secip benimsiyoruz.
Bu bizim derûnî eylemimiz: Ahmaklığa HAYIR!
“...mış” ile “...miş” ile hukum verilmez. Dedikodu ile size gelenin de dedikodusu size gelenin de neye hizmet ettiği bilinmez. Ne zaman ki iyi bir araştırma ve gozlem yapılıp sağlam kaynak ve bilgilere ulaşılır, işte o zaman goruntu netleşir, sisler dağılır. Kul elbette seyirlerinden, aklından, vicdÂnından, duygularından, tecrubelerinden ve istişÃ‚relerinden yardım alarak bir neticeye varır; fakat kalplerin icinde gizlenen niyeti bilme kudreti sadece Allah ’tadır. Hem, isÂbetsiz goruş probleminin devÂsı gozlukte değil, aşkla bakmaktadır. Yemen ’deki yakında, yakındaki Fizan ’da olabilir. O halde biz, kendi kararlarımızı genel ve en doğru biricik hukum gibi sunmamayı, meseleleri, “Allah bilir” diyerek kalpleri bilen biricik makÂma havÂle etmeyi secip benimsiyoruz.
Bu bizim fikrî eylemimiz: Kabalığa HAYIR!
Bir gun fark ettik ki kolaylık adı altında bilinc altımıza surekli bir telkin sokuşturuluyor: “Kullan at! Kullan at! Kullan at!” Sonra baktık, rahatına duşkunluk, kolaycılık ve vefÂsızlık kol geziyor. Kağıt tabak, plastik kaşık derken, hem zarÂfetimize, hem sabrımıza halel gelmiş. Anasını, babasını, evlÂdını, arkadaşını, kardeşini kullanıp atanın haddi hesabı kalmamış. İşte o gun, kağıt peceteyi evden cıkartmakla başladık, bu tehlikeli telkinin karşısında durmaya. Artık, baktığımızda bile icimizi ferahlatan, kenarları işli kumaş pecetelerimizle ağırlıyoruz misÂfirlerimizi. Onlarla siliyoruz ellerimizi. Kullanıp atmak yerine, yıkamayı, utulemeyi, tekrar tekrar istifÂde etmeyi, yani emek vermeyi ve eşyÂya dahî vef gostermeyi secip benimsiyoruz.
Bu bizim irfÂnî eylemimiz: VefÂsızlığa HAYIR!
Kul Rabbine yÂd olur, eylemi berbÂd olur / Kul Rabbiyle şÃ‚d olur eylemi irşÃ‚d olur. Mevl ’mızdan dileyelim, her fiilimiz ibÂdet, her cumlemiz hikmet, her hÂlimiz ismet ve her eylemimiz irşÃ‚d olsun. Âmin.
Kaynak: Neslihan Nur Turk, Altınoluk Dergisi, Sayı: 357
İslam ve İhsan