
Varlık ve benlik iddiÂsından uzak mutevÂzı insanlar, pek cok mÂnevî tehlikeden emin olurlar.
MevlÂn Hazretleri, bu hakîkati şu teşbih ile îzah eder:
“Kılıc, boynu olanın boynunu keser... Golge, yerlere doşenmiş olduğundan hicbir kılıc darbesi onu yaralamaya muvaffak olamaz.”
Ayrıca sahibini mÂnen yucelten hakîkî tevÂzû, kişinin hikmet ve mÂrifetinin de artmasına, basîretinin acılmasına vesîle olur. Bu meyanda da Mesnevî ’de şoyle buyrulur:
“TevÂzû sebebiyle sûret alcalsan bile, Allah senin gozlerine, doğru gormek basîretini ihsÂn eder. Artık her şeyin hakîkatini acıkca gorur, «AllÂh ’ım, bize butun eşyÂnın hakîkatlerini olduğu gibi goster.» hadîs-i şerîfinin sırrına muttalî olursun.”
MUTEVÂZI İNSAN
TevÂzû; merhameti, hizmeti ve comertliği doğurur. MutevÂzı insan, hizmet ehlidir, merhametlidir, şefkatlidir. Bunun zıddına, tevÂzûdan nasipsiz bir insan da, kibirlidir, hasistir, ilÂhî lutuflardan mahrumdur.
İmam ŞÃ‚rÂnî “el-Bahru ’l-Mevrûd” adlı eserinde der ki:
“Bir mÂnevî mecliste en cok istifÂde eden, orada en cok tevÂzû ve mahviyet gosterendir. Cunku rahmet-i ilÂhî dÂim fakîru ’l-meşreb, mutevÂzı kimselerin gonlune nuzûl eder. Gormuyor muyuz ki, yağmur suları bile dÂim cukurlar ve ovalarda toplanıyor, derelerde akıyor.”
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Muesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan