Takva nedir, ne anlama gelir? Takva sahiplerinin ozellikleri nelerdir? Takva nasıl yaşanır? Takva uzere yaşamanın fazileti nedir? Takva ile ilgili hadisler.TakvĂ‚ ile ilgili hadisler ve hadislerin acıklaması…
1. Ebû Zer (r.a.) der ki:
Resûlullah bana şoyle buyurdu:
“Nerede ve nasıl olursan ol, Allah ’dan kork! Kotuluk işlersen, hemen ardından bir iyilik yap ki, o kotuluğu silip yok etsin. İnsanlara karşı da guzel ahlakla muĂ‚mele et!” (Tirmizî, Birr, 55/1987)
2. Atıyye es-Sa ’dî ’den (r.a.) rivĂ‚yet edildiğine gore Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Bir kul gunaha girerim korkusuyla, yapılması mahzurlu olmayan bazı şeylerden bile uzak durmadıkca, muttakîler/takvĂ‚ sahipleri derecesine ulaşamaz.” (Tirmizî, KıyĂ‚met, 19/2451. Ayrıca bkz. İbni MĂ‚ce, Zuhd, 24)
3. Ebû Zer (r.a.) anlatıyor:
“Resûlullah bir gun:
«–Ben oyle bir Ă‚yet biliyorum ki, şayet insanların tamamı onunla amel etseydi, hepsine de kĂ‚fi gelirdi» buyurmuştu. AshĂ‚b-ı KirĂ‚m:
«–Ey Allah ’ın Resûlu, bu hangi Ă‚yettir?» diye sordular. Allah Resûlu:
«Kim Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olursa, Allah ona bir cıkış yolu ihsan eder» Ă‚yetini tilĂ‚vet buyurdu.” (İbni MĂ‚ce, Zuhd, 24)
4. Sa ’d bin Ebû VakkĂ‚s (r.a.), “Resûlullah Efendimiz ’i şoyle buyururken dinledim” demiştir:
“Allah TeĂ‚lĂ‚ muttakî, gonlu zengin, kendi hĂ‚linde işiyle ve ibadetiyle meşgul olan kulunu sever.” (Muslim, Zuhd, 11)
5. Ebû Hureyre (r.a.) der ki:
Peygamber Efendimiz ’e:
“–Ey Allah ’ın Resûlu! İnsanların en keremlisi (hayırlısı, şereflisi ve değerlisi) kimdir?” diye soruldu. Resûlullah:
“–En cok takvĂ‚ sahibi olanlarıdır” buyurdu. (BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚, 8, 14, 19; MenĂ‚kıb, 1; Tefsîr, 12/2; Muslim, FedĂ‚il, 168)
6. Ebû UmĂ‚me (r.a.) der ki: Resûlullah Efendimiz ’i VedĂ‚ Haccı ’nda insanlara hitĂ‚b ederken dinledim. Şoyle buyurdu:
“Rabbiniz olan Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olunuz! Beş vakit namazınızı kılınız. Ramazan orucunuzu tutunuz. Mallarınızın zekĂ‚tını hakkıyla odeyiniz. İdĂ‚recilerinize itaat ediniz! (Bu takdirde doğruca) Rabbinizin Cennet ’ine girersiniz.” (Tirmizî, Cum ’a, 80/616)
7. Adiy bin HĂ‚tim (r.a.), “Resûlullah Efendimiz ’i şoyle buyururken dinledim” demiştir:
“Bir şey hakkında yemin eden kişi, sonra takvĂ‚ya ondan daha uygun bir şey gorurse, (yemininden vazgecip) takvĂ‚ya uygun olanı yapsın!” (Muslim, EymĂ‚n 15)
8. Zeyd bin Erkam (r.a.) der ki: Nebiyy-i Ekrem şoyle dua ederdi:
“…Allah ’ım! Nefsime takvĂ‚sını ver ve onu tezkiye et! Sen onu en iyi tezkiye edensin. Sen onun velîsi ve MevlĂ‚ ’sısın…” (Muslim, Zikir, 73)
HADİSLERİN ACIKLAMASI TakvĂ‚; sakınmak, korunmak, cekinmek, hoşa gitmeyen şeylerden uzak durmak, tehlikelere karşı kendini korumak, korkulan şeyle araya bir mĂ‚nia koymak demektir. TakvĂ‚, mu ’minin Allah ’ın hıfz u emĂ‚nına sığınarak, Ă‚hirette kendisine zarar ve elem verecek şeylerden titizlikle korunması ve gunahlardan sakınarak sĂ‚lih amellere sarılmasıdır.
TakvĂ‚nın alt sınırı kufur ve şirkten korunmak, ortası buyuk ve kucuk gunahları terk etmek, ust seviyesi de, gonlu Cenab-ı Hakk ’ın rĂ‚zı olmayacağı her turlu menfî duşunceden korumak ve Allah ’tan başka her şeyden (mĂ‚sivĂ‚) yuz cevirmektir. TakvĂ‚nın bu mertebesi icin bir sınır ve nihĂ‚yet yoktur. Her muttakînin onunde devamlı olarak terfî edebileceği daha yuksek bir takvĂ‚ mertebesi mevcuttur. Bu mĂ‚nevî yolculuk olume kadar devam eder.
TakvĂ‚nın ust mertebelerinden biri, her ne şekilde olursa olsun Allah ’a itaat edip hicbir şekilde isyan etmemek, O ’nu daima zikredip hic unutmamak ve her zaman şukredip kufrĂ‚n-ı nimette bulunmamaktır.
Kişinin takvĂ‚sı, yaptığı ibadetlerden ziyade, yasaklardan kacınması ile değerlendirilir.
Hz. Omer, bir gun Ubey bin KĂ‚ ’b Hazretlerine takvĂ‚nın ne olduğunu sormuştu. Ubey (r.a.) da ona:
“–Sen hic dikenli bir yolda yurudun mu ey Omer?” diye sordu. Hz. Omer:
“–Evet, yurudum” karşılığını verince bu sefer Ubey (r.a.):
“–Peki, ne yaptın?” diye sordu. Hz. Omer:
“–Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi icin butun dikkatimi sarf ettim” cevabını verdi. Bunun uzerine Ubey bin KĂ‚ ’b (r.a.):
“–İşte takvĂ‚ budur” dedi. (İbni Kesîr, Tefsîr, I, 42)
TAKVANIN ANLAMI İnsan, dikenli tarlada yururken, zarar gormemek icin nasıl dikkatli, titiz ve uyanık hareket ederse, mu ’min de dînî hayatında haramlara ve mekruhlara dokunmamak icin aynen oyle dikkatli ve hassas davranmalıdır. İşte Allah ’ın muhabbet ve rızĂ‚sını kaybetmemek ve O ’nun gazabını cekmemek icin emir ve nehiylerine îtinĂ‚ ile tĂ‚bî olmak, bu itaat hĂ‚lini korkulan şeylerle aramıza perde gibi cekmek takvĂ‚dır. Bu sebeple takvĂ‚ya kısaca “Allah ’tan korkmak” ve “Allah ’a saygı duymak” mĂ‚nĂ‚ları verilmiştir.
HĂ‚sılı takvĂ‚, fazilet ehli sĂ‚lih bir mu ’min olarak Allah ’ın rızĂ‚sına uygun bir hayat yaşamaktır.
TakvĂ‚; tenhĂ‚da, toplum icinde, belĂ‚ ve musîbet Ă‚nında, bolluk ve refahta, yokluk ve darlıkta, hĂ‚sılı her hĂ‚lukĂ‚rda Allah ’a karşı saygılı olmayı, devamlı uyanık, dikkatli ve şuurlu bulunmayı gerektirir.
Meymûn bin MihrĂ‚n şoyle der:
“Kul, «Yediğini ve giydiğini nereden karşılıyor?» diye ortağını gozetleyip hesĂ‚ba cektiği gibi, kendi oz nefsini denetleyip hesĂ‚ba cekmedikce, asla takvĂ‚ sahibi olamaz.” (Tirmizî, KıyĂ‚met, 25/2459)
TAKVA SAHİPLERİNİN OZELLİKLERİ CenĂ‚b-ı Hak takvĂ‚ sahibi kullarının bir kısım vasıflarını şoyle zikreder:
Allah ’a, Ă‚hiret gunune, meleklere, kitaplara, peygamberlere iman etmek, Allah ’ın rızĂ‚sını gozeterek yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, isteyenlere ve kolelere malın sevilen ve guzel kısmından infak etmek, Namaz kılmak, ZekĂ‚t vermek, Anlaşma yaptığı zaman sozunu yerine getirmek, Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabretmek. (Bakara 2/177) Bollukta da darlıkta da Allah icin infak etmek, Ofkeyi yutmak, İnsanları affetmek, Herhangi bir gunah işleyince Allah ’ı hatırlayıp hemen tevbe istiğfar etmek ve, Kotulukler uzerinde bile bile ısrar etmemek. (Âl-i İmrĂ‚n 3/134-135) ALLAH KATINDA EN ŞEREFLİ VE EN USTUN İNSAN Gorulduğu gibi takvĂ‚, dînin temeli olan bir esastır. Dinde takvĂ‚ mertebesinden daha ustun bir makam yoktur. Allah katında kulun şeref ve mertebesini belirleyen yegĂ‚ne olcu de takvĂ‚dır. Yuce Rabbimizin:
“Sizin Allah katında en şerefli ve en ustun olanınız, en muttakî olanınızdır” beyanı, bu hakikati ifade etmektedir. Dolayısıyla takvĂ‚, kulun mĂ‚nevî yucelikler kazanmasına ve nihayetinde Allah ’ın dostluğuna ermesine en buyuk vesiledir.
Nitekim bir Âyet-i kerimede:
“Allah, muttakîlerin dostudur” buyrulmuştur. (CĂ‚siye 45/19)
TakvĂ‚ en muhim Ă‚hiret azığıdır. İnsanı ebedî azaptan o kurtarır, Cennete o nĂ‚il eyler ve Allah ’ın rızasına o kavuşturur.
CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“(Ey mu ’minler! Âhiret icin) azık edinin! Bilin ki azığın en hayırlısı takvĂ‚ azığıdır. Ey akıl sahipleri! Bana karşı takvĂ‚ sahibi olun!” (Bakara 2/197)
TAKVA NASIL YAŞANIR? Birinci hadisimizde, takvĂ‚nın hayatı tamamen kuşatması gerektiği vurgulanmaktadır. İnsan nerede ve hangi durumda olursa olsun Allah ’ı hep yanında ve hatta kendisine şah damarından daha yakın bilmelidir. Gaflete duşerek bir yanlış yaparsa hemen kendine gelmeli, tevbe ve istiğfar ettikten sonra gunahına keffĂ‚ret olarak bir iyilik yapmalıdır. Bu takdirde hatasını silerek yeniden tertemiz hĂ‚le gelecektir.
İşte mu ’minin hayatı hep boyle kotulukleri silip iyilikleri gĂ‚lip getirmenin mucĂ‚delesiyle gecmelidir. Yani bir mu ’min butun gayretini Allah ’ın azĂ‚bından korunup rızĂ‚sına nĂ‚il olmak icin harcamalıdır.
Zira CenĂ‚b-ı Hak kullarına şoyle emreder:
“Ey iman edenler! Allah ’tan, O ’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Muslumanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrĂ‚n 3/102)
“Allah ’a karşı gucunuz yettiğince takvĂ‚ sahibi olun!” (TeğĂ‚bun 64/16)
HZ. OMER İLE COBANIN HİKAYESİ TenhĂ‚ yerlerde ve eline fırsatlar gecmişken dahî Allah ’tan korkan bir mu ’minin hĂ‚lini yansıtan şu misal ne kadar ibretlidir:
Abdullah bin Omer (r.a.), arkadaşlarıyla birlikte Medîne civĂ‚rında bir yere cıkmıştı. Sofra kuruldu. Bu esnĂ‚da yanlarına bir koyun cobanı uğradı ve selĂ‚m verdi. İbni Omer (r.a.):
“–Gel ey coban, sofraya buyur” dedi. Coban:
“–Ben orucluyum” cevabını verdi. İbni Omer hayretle:
“–Bu şiddetli ve boğucu sıcakta oruc mu tutuyorsun? Bir de bu hĂ‚lde koyun guduyorsun!” dedi. Daha sonra cobanın verĂ‚ ve takvĂ‚ duygusunu olcmek icin:
“–Şu suruden bize bir koyun satsan, parasını sana odesek, etinden de iftar edeceğin kadarını sana versek olmaz mı?” teklîfinde bulundu. Coban:
“–Benim surum yok, bu koyunlar efendimindir” cevabını verdi. İbni Omer (r.a.):
“–Kayboldu, dersin, efendin nereden bilecek ki?” dedi. Coban ondan yuzunu cevirdi ve parmağını semĂ‚ya kaldırıp:
“–Allah nerede?!.” dedi. İbni Omer (r.a.), cobanın bu takvĂ‚ hĂ‚linden cok muteessir oldu. Cobanın sozunu kendi kendine tekrar ederek;
“Coban dedi ki, Allah nerede? Coban dedi ki, Allah nerede?” deyip durdu. Medîne ’ye geldiğinde, cobanın efendisine bir elci gonderip suruyu ve cobanı satın aldı. Kole olan cobanı Ă‚zĂ‚d etti ve suruyu de ona bağışladı. (Beyhakî, Şuab, VII, 223/4908; İbni Esîr, Usdu ’l-GĂ‚be, III, 341)
İmĂ‚m Ahmed bin Hanbel ’in oğlu Abdullah şoyle anlatır:
Gunun birinde babamın huzûruna bir kadın gelip şoyle bir soru yoneltti:
“‒Ey Ebû Abdullah! Ben geceleyin kandil ışığında yun eğiririm. Ancak bazen kandilim soner de ben ay ışığında eğirmeye devam ederim. Acaba bu iplikleri satarken hangisini ay ışığında, hangisini lamba altında eğirdiğimi beyan etmem îcĂ‚b eder mi?”
Babam Ahmed bin Hanbel:
“‒Sana gore aralarında bir kalite farkı varsa beyan etmen îcĂ‚b eder” cevabını verdi. Kadın ikinci bir soru sordu:
“‒Acaba hastanın iniltisi hastalıktan şikĂ‚yet mĂ‚nĂ‚sına gelir mi?” Ahmed bin Hanbel:
“‒ŞikĂ‚yet olmayacağını umarım. Herhalde bu, hastanın icinde bulunduğu hĂ‚li Yuce Allah ’a arzetmesidir” cevĂ‚bını verdi. Kadın ayrılıp gidince babam bana:
“‒Oğlum, ben bu tarz soru soran birine cok ender rastladım. Onu bir izle bakalım, kimlerdendir” buyurdu. Ben de tĂ‚kip ettim. Bişr-i HĂ‚fî ’nin evine girdiğini gordum. Onun kız kardeşi olduğunu oğrendim. Donup babama durumu haber verince:
“‒Boyle bir kadının Bişr-i HĂ‚fî ’nin kız kardeşinden başkası olması imkĂ‚nsızdır zĂ‚ten!” buyurdu.
KISA VE EMNİYETLİ YOL Yuce Rabbimizin bizde gormeyi arzu ettiği takvĂ‚ hĂ‚line ulaşabilmemiz icin Allah Resûlu bize guzel bir yol gostermiştir. Son derece kısa ve emniyetli olan bu yol, ikinci hadisimizde ifade edildiği şekilde, mahzurlu ve şupheli şeylere duşerim korkusuyla onlara yakın olan bazı mubahlardan bile sakınmaktır.
CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Bunlar, Allah ’ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın! Allah, Ă‚yetlerini insanlara boyle acıklıyor ki sakınıp korunsunlar/takvĂ‚ sahibi olabilsinler.” (Bakara 2/187)
Mu ’min gunaha kesinlikle duşmemek icin samîmî bir niyete sahip olmalı ve bu konuda elinden geldiğince dikkatli davranmalıdır. İsrafa kacan ve ihtiyac olmayan bazı mubahlardan dahî uzak durmalıdır. Her nimetin bir hesabı olduğunu duşunerek hareket etmelidir. Şunu bilmelidir ki, ihtiyac olmayan bir şeyin hesabını yuklenmektense, onu hayır yolunda kullanarak sevabını elde etmek daha firasetli bir davranıştır.
TAKVA ELBİSESİ Mahzurlu şeylerin sınırına yaklaşmamak, insanı ebedî hayatın soğuk ve sıcağından koruyan en sağlam elbisedir. CenĂ‚b-ı Hak buna “TakvĂ‚ Elbisesi” ismini vermiştir. Bu elbise insanı mĂ‚nevî Ă‚lemde mahcup olmaktan koruduğu gibi orada guzel ve gıpta edilecek bir vaziyette gorunmesine de yardımcı olur.
Yuce Rabbimiz ne guzel buyuruyor:
“Ey Âdem oğulları! Sizin icin ayıp yerlerinizi ortecek giysiler ve suslenecek elbiseler yarattık. TakvĂ‚ elbisesi ise daha hayırlıdır. Bunlar Allah ’ın Ă‚yetlerindendir. Belki duşunup oğut alırlar (diye onları indirdi).” (A ’rĂ‚f 7/26)
CenĂ‚b-ı Hak maddî beden icin giyim kuşamın gerekliliğine temas ettikten sonra, asıl rûhun libĂ‚sına ehemmiyet verilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Cunku rûhun elbisesi olan takvĂ‚, ebediyet libĂ‚sıdır. İnsanı sonsuz Ă‚lemde zararlardan korur, ayıplardan muhĂ‚faza eder ve onu en guzel şekilde zînetlendirir.
HZ. OMER ’İN TAKVASI İkinci hadisimiz, takvĂ‚ya nĂ‚il olabilmek icin insanda bir azim ve gayretin olması gerektiğini anlatmaktadır. Hz. Omer de buna işaretle şoyle der:
“Gunahlardan korunmaya calışmayan kimse, korunup takvĂ‚ya erdirilmez.” (BuhĂ‚rî, el-Edebu ’l-mufred, no: 371)
Hz. Omer ’in bu konudaki gayretini Enes bin MĂ‚lik (r.a.) şoyle anlatır:
“Omer ’in (r.a.) sesini işittim. Hemen yanına cıktım. Bu esnĂ‚da o da bir bahceye girmişti. Aramızda bir duvar vardı. Bahcenin icinde şoyle dediğini işittim:
«–Omer (r.a.), Mu ’minlerin Emîri! Bak dikkat et, dikkat et!.. VallĂ‚hi ya Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olursun ya da sana azap eder.»” (Muvatta ’, KelĂ‚m, 24)
İşte Hz. Omer bu şekilde devamlı nefsine takvĂ‚ telkin ederek muttakîler derecesine ulaştı ve takvĂ‚sı dillere destĂ‚n oldu. Allah kendisinden rĂ‚zı olsun.
Elde edilmesi zor olan takvĂ‚, oyle bir berekettir ki hem dunyada hem de Ă‚hirette butun insanlara hayır olarak yeter. Resûlullah ucuncu hadisimizde, Kur ’Ă‚n ’daki bir Ă‚yet ile amel ettikleri takdirde onun butun insanlara kĂ‚fî geleceğini haber vermiş ve:
“Kim Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olursa, Allah ona bir cıkış ve kurtuluş yolu ihsĂ‚n eder” Ă‚yet-i kerimesini tilĂ‚vet buyurmuştur.
TAKVA SAHİPLERİNİN MUKAFATI CenĂ‚b-ı Hak, bunun akabinde gelen Ă‚yetlerde takvĂ‚ sahiplerine lûtfedeceği ihsanları şoyle zikreder:
“(Kim takvĂ‚ sahibi olursa, Allah) hic beklemediği yerden onu rızıklandırır.” (TalĂ‚k 65/3)
“…Kim Allah ’tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.
İşte bu, Allah ’ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah ’tan korkarsa Allah onun kotuluklerini orter ve onun mukĂ‚fatını artırır/cok buyuk ecirler ihsĂ‚n eder.” (TalĂ‚k 65/4-5)
Gorulduğu gibi CenĂ‚b-ı Hak, ehemmiyetine binĂ‚en takvĂ‚ sahibi olmayı Ă‚yetlerde defalarca tekrarlamaktadır.
Rızık sadece yiyip icilecek şeyler değildir. Maddî ve mĂ‚nevî her turlu nimet, rızıktır. Gonul huzuru, ağız tadı, Ă‚ile saĂ‚deti, Allah ’a kulluk yapabilme, Ă‚hirete hazırlıkta bulunabilme, evlatların muruvvetini gorme, sıhhat, Ă‚fiyet… hep rızıktır. İşte takvĂ‚ sahipleri bu tur maddî mĂ‚nevî rızıklarla merzûk kılınırlar.
Ebû KatĂ‚de ve Ebu ’d-DehmĂ‚ (r.a.), Beytullah ’a cokca sefer yaparlar, cok haccederlerdi. O ikisi şoyle anlattılar:
“Bir defĂ‚sında col ehlinden bir kişinin yanına vardık. Ona:
«–Hic Resûlullah Efendimiz ’den bir şey işittin mi?» diye sorduk. O bedevî de:
«–Evet, işittim» dedi ve şunları anlattı:
Resûlullah elimi tuttular ve Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın kendisine oğrettiği şeylerden bana oğretmeye başladılar. Kendilerinden oğrendiğim şeyler arasında şu mubĂ‚rek sozleri de vardı:
«–Sen Allah ’tan korkarak (yanlış) bir şeyi terkedersen, Allah sana ondan daha hayırlısını (dunyada veya Ă‚hirette) mutlaka ihsĂ‚n eder!».” (Bkz. Ahmed, V, 78, 79, 363)
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın takvĂ‚ sahibi kullarına bir ihsĂ‚nı daha vardır ki o da cok muhimdir. Âyet-i kerimede şoyle buyrulur:
“Ey iman edenler! Eğer Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olursanız, O size iyiyi kotuden ayırt edecek bir anlayış (FurkĂ‚n) verir, kotuluklerinizi orter ve sizi mağfiret eder. Allah buyuk lûtuf sahibidir.” (EnfĂ‚l 8/29)
Kul Allah ’ın emir ve nehiyleri karşısındaki hassasiyeti neticesinde kendisine lûtfedilen bu kĂ‚biliyet ve anlayış sayesinde, iyiyi kotuden tefrik ederek iki cihan saĂ‚detine kavuşur. En zor ve hatta menfî şartlarda dahî bir cıkış yolu bularak her işini hayra tebdil eder.
TAKVA UZERE YAŞANAN HAYATIN MUKÂFATI Boylesine takvĂ‚ uzere yaşanan bir hayatın mukĂ‚fĂ‚tı ise;
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın medh u senĂ‚sına, dostluğuna, duşmanlara karşı yardımına, muhabbetine nĂ‚il olmak, Allah katında makbûliyete ermek, (HucurĂ‚t 49/13) Amellerin ıslah edilerek gunahların bağışlanması, (AhzĂ‚b 33/70-71) Âhiret huzunlerinden kurtulup olum anında mujdeyle karşılanmak, (Yûnus 10/63) Cehennem azabından kurtulup Cennette ebedî saĂ‚dete vĂ‚sıl olmak gibi lûtuflardır. Âhiret, Rabbimizin katında, muttakîlere mahsustur. Onlar orada emîn bir makĂ‚mdadırlar. Cennetler, pınarlar, nehirler, golgeler ve her turlu nimetler onlar icin hazırlanmıştır.
CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Şuphesiz muttakîler cennetlerde ve ırmak kenarlarında nûr icindedirler. Kudretine nihĂ‚yet olmayan padişahlar padişahının yuce huzûrunda doğrulara has sadĂ‚kat meclisindedirler.” (Kamer 54/54-55)
Bundan daha buyuk bir mazhariyet olabilir mi? Rabbim cumlemize nasîb eylesin!. Âmîn!
Dorduncu hadisimizde ise Allah ’ın takvĂ‚ uzere hayat yaşayan kullarını sevdiği haber verilmektedir.
Âyet-i kerimelerde de şoyle buyrulur:
“Allah muttakîleri sever.” (Âl-i İmrĂ‚n 3/76)
“Allah takvĂ‚ sahipleriyle beraberdir.” (Bakara 2/194; Tevbe 9/36; Nahl 16/128)
Allah ’ın bir kulunu sevmesi ve O ’nunla beraber olması, kıymeti takdir edilemeyecek derecede buyuk bir nîmettir. İşte CenĂ‚b-ı Hak, bu emsalsiz nimetleri muttakîlere ihsĂ‚n edeceğini mujdelemektedir.
TakvĂ‚ sahibi bir mu ’min, gonlu zengin ve hayır ehli olur, ibadetlerinde titiz davranır ve kimseye zararı dokunmaz. Kul hakkından buyuk bir îtinĂ‚ ile kacınır. Gecim ehli olduğundan herkesle ulfet eder ve herkes de onunla ulfet edebilir. Boyle bir kulu CenĂ‚b-ı Hak da sever Peygamber Efendimiz de, diğer kullar da…
Nitekim Efendimiz şoyle buyurur:
“Şuphesiz benim dostlarım muttakîlerdir.” (Ebû DĂ‚vûd, Fiten, 1/4242)
“İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olan muttakîlerdir.” (Ahmed, V, 235; Heysemî, IX, 22)
Cunku boyle insanlar, mahlûkĂ‚tın en keremlisi, en hayırlısı ve en değerlisidir. Nitekim beşinci hadisimizde Peygamber Efendimiz ’e insanların en ustunu sorulunca, “En fazla takvĂ‚ sahibi olanlarıdır” buyurmuştur.
İnsanlar arasındaki ırk, renk, millet, kabîle, mal, mulk gibi farklılıklar, CenĂ‚b-ı Hak tarafından pek cok hikmetlere binĂ‚en takdir edilmiştir. Bunların tĂ‚yin edilmesinde insanların tesiri yoktur. Dolayısıyla hakîkî mĂ‚nĂ‚da ovunulecek şeyler bunlar değildir. İnsanın Hak katında medhedilmesini sağlayacak yegĂ‚ne değer, onun buyuk gayretler neticesinde elde edeceği takvĂ‚ hĂ‚lidir.
Kur ’Ă‚n-ı Kerim ’de şoyle buyrulur:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız icin sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerliniz, en cok takvĂ‚ sahibi olanınızdır. Şuphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (HucurĂ‚t 49/13)
Efendimiz, Hak katındaki yegĂ‚ne kıymet ve makbûliyet olcusunun takvĂ‚ olduğunu Ebû Zer Hazretleri ’ne hitĂ‚ben şoyle ifade buyurmuştur:
“Bak! Sen ne kırmızıdan ne de siyahtan ustun değilsin. Onlara karşı ancak takvĂ‚ ile ustun olabilirsin.” (Ahmed, V, 158)
Bu sebeple Allah Resûlu, her fırsatta ashĂ‚bına ve ummetine takvĂ‚yı tavsiye ederdi. MeselĂ‚ ashĂ‚bına yaptığı hitĂ‚belerde hep takvĂ‚yı tavsiye etmiştir. Kendisine gelip:
“–YĂ‚ Resûlallah! Yolculuğa cıkıyorum; bana tavsiyede bulun!” ricĂ‚sında bulunan sahĂ‚bîsine:
“–Senin icin en luzumlu şey Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olmandır…” buyurmuştu. (Tirmizî, DeavĂ‚t, 45/3445)
Huzûruna cıkıp:
“–İnsanları cennete en fazla goturecek şey nedir?” diye soranlara yine takvĂ‚ ve guzel ahlĂ‚kı tavsiye etmiştir. (Tirmizî, Birr, 62/2004; İbni MĂ‚ce, Zuhd, 29)
Vefat ederken son sozleri de hep takvĂ‚ uzerine olmuştur.
TAKVANIN ONEMİ Altıncı hadisimizde takvĂ‚nın ne kadar muhim olduğunu gosteren bir tavsiye ile daha karşılaşıyoruz:
“Bir şey hakkında yemin eden kişi, sonra takvĂ‚ya ondan daha uygun bir şey gorurse, (yemininden vazgecip) takvĂ‚ olanı yapsın!”
Aslında yemin, bağlayıcı bir şeydir ve ona sadĂ‚kat gostermek gerekir. Yemininden donen kişi ceza olarak keffĂ‚ret odemelidir. Yemin bu kadar onemli olmasına rağmen, takvĂ‚da ileri gidebilmek icin Efendimiz ’in tavsiyesi, yemini bozup takvĂ‚ya daha uygun olanı yapmaktır.
Buna misĂ‚l teşkil eden şu hĂ‚dise ne kadar ibretlidir:
Bir yoksul gelerek Adiy bin HĂ‚tim ’den bir hizmetci parası veya bunun bir kısmını istemişti. O da:
“–Şu anda yanımda zırh ve miğferimden başka sana verebilecek bir şeyim yok. İstediğini sana vermeleri icin Ă‚ileme bir yazı yazayım” dedi.
Adam buna rĂ‚zı olmadı. Adiy (r.a.) de kızarak:
“–Bana bak vallĂ‚hi sana hicbir şey vermeyeceğim!” diye yemin etti.
Sonra adam Adiy bin HĂ‚tim ’in teklifini kabul etti. Bunun uzerine Adiy (r.a.):
“–VallĂ‚hi Resûlullah Efendimiz ’in: «Bir şey hakkında yemin eden kişi, sonra Allah icin takvĂ‚ya ondan daha uygun bir şey gorurse, (yemininden vazgecip) takvĂ‚ olanı yapsın!» hadisini işitmeseydim yeminimi bozmazdım” dedi ve keffĂ‚ret odeyerek adama iyilikte bulundu. (Muslim, EymĂ‚n, 15, 19; İmĂ‚re, 13. Ayrıca bkz. BuhĂ‚rî, AhkĂ‚m, 5, 6; EymĂ‚n, 1; KeffĂ‚rĂ‚t, 10)
PEYGAMBERİMİZ ALLAH ’TAN NELER DİLEDİ? TakvĂ‚, Allah ’tan taleb edilecek meziyetlerin başında gelir. Bu sebeple sekizinci hadisimizde ve başka rivĂ‚yetlerde gorulduğu uzere Resûlullah CenĂ‚b-ı Hak ’tan hep takvĂ‚ istemiştir. Dualarında:
“Allah ’ım! Senden hidĂ‚yet, takvĂ‚, iffet ve gonul zenginliği isterim” demiştir. (Muslim, Zikir, 72; Tirmizî, DeavĂ‚t, 72; İbni MĂ‚ce, Dua, 2)
Yolculuğa cıkarken:
“…Ey Allah ’ım! Biz, bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takvĂ‚, bir de hoşnut olacağın ameller işlemeyi nasip etmeni dileriz” buyurmuştur. (Muslim, Hac, 425; Ebû DĂ‚vûd, Cihad, 72; Tirmizî, DeavĂ‚t, 45-46)
Biz de Yuce Rabbimizden takvĂ‚ isteyelim ve muttakî bir mu ’min olabilme gayreti icinde bulunalım.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz ’den Hayat Olculeri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
TAKVA NEDİR?
TAKVA SAHİPLERİ KİMLERDİR?