Şu husus iyice bilinmelidir ki, tasavvufun uzerine bin edileceği esas zemin, Kur ’Ân-ı Kerîm ahkÂmı ve Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in Sunnet-i Seniyyesidir. Bu itibarla Kur ’Ân ve Sunnet ’i hayatımızın her safhasına tatbik edebilmek ve şahsımızda bir İslÂm kimliği sergileyebilmek, bu mÂnevî yolda birinci esastır.
AkÂidimizin (inanclarımızın) ehl-i sunnet akÂidine, ibÂdet, ahlÂk ve muÂmelÂtımızın da şer-i şerîfin bu alanlara yonelik esasları uzerine oturması zaruridir. Kendimiz, ailemiz ve cocuklarımız ne kadar İslÂmî bir hayatın icinde bulunabiliyoruz? İşte boyle bir muhasebe, hayatımızın virdi hÂline gelmelidir. İslÂm ’ı hayatımızın hicbir alanında unutmamalı, Allah ve Rasûlu ile aramızdaki mesafe acılmamalıdır.

GONUL ÂLEMİMİZ NASIL TERAKKİ EDER?

HelÂl ve haram sınırlarını hassasiyetle korumak, şuphelilerden uzak durmak, uzerimizde bulunan hakları gereği gibi ed etmek, ruhsatlardan ziyÂde azimetle ameli şiÂr edinmek, nÂfilelerle de Hakk ’a kurbiyetimizi artırmak, gonul Âlemimizin mÂnen terakkî etmesi icin son derece ehemmiyetli bir husustur. Bu cercevede helÂl gıda ile beslenmek de buyuk bir onemi hÂizdir.

İbÂdetler, rûhu besleyen mÂnevî gıdÂların yanısıra, bir de vucûdun maddî gıdÂlardan aldığı guc ve kuvvetle îf edilebilmektedir. Bunyeye, helÂl gıdÂdan rûhÂniyet ve feyz aksederken, bunun zıddı olan haram ve şupheli gıdÂlardan ise kasvet, sıklet ve gaflet sirÂyet eder.

AllÂh ’ın emrine itaat, teslîmiyet ve rız hÂlinde olan kalpler; hikmet, hayır ve feyz mecrÂı olur. Bunun zıddına, haramlardan ve şupheli şeylerden korunmayan kalp ve bedenler ise, baştanbaşa bir kotuluk barınağı ve ahlÂksızlık yuvasına doner.

ABDULKÂDİR GEYLÂNİ HAZRETLERİ'NİN HELÂL LOKMA HASSASİYETİ

AbdulkÂdir GeylÂnî -kuddise sirruh- alınan gıdaların kalp tasfiyesindeki ehemmiyetine şoyle dikkat ceker:

“Bak evlÂdım! Haram yemek kalbi oldurur. Lokma vardır, kalbini nûrlandırır; lokma vardır onu karanlığa boğar. Yine lokma vardır, seni dunya ile meşgul eder; lokma vardır ukb ile meşgul eder. Lokma vardır, seni her iki dunyanın da zÂhidi yapar; lokma vardır, seni dunya ve Âhiretin HÂlıkı ’na yoneltir. Haram yemek, seni dunya ile meşgul eder ve mÂsıyetleri sana sevimli gosterir. Mubah yemek, seni Âhiretle meşgul eder ve taatleri sana sevdirir. HelÂl yemek ise kalbini Mevl ’ya yaklaştırır.”

Hazret-i MevlÂn -kuddise sirruh- da:

“Dun gece mîdeme birkac şupheli lokma indi ve ilham yolunu tıkadı.” buyurur ki, bu da alınan gıdÂnın maddî durumu kadar mÂnevî durumuna da dikkat etmemiz gerektiğini ortaya koymaktadır.

MÂnevî eğitimin ikinci esası, ihsan şuurunun kalbimizde bir idrÂk haline gelmesine vesîle olması bakımından, istiğfar, duÂ, zikir ve tesbihattan oluşan “evrÂd u ezkÂr”a ehemmiyet vermektir. Nefsin tezkiyesi (arınması) ve kalbin tasfiyesinde, zÂhirî ibÂdet ve taatlerimizin buyuk bir ihlÂs, huşû ve vecd icinde îf edilmesinde ve yine ahlÂk ve davranışlarımızın nezÂket, zarÂfet ve letÂfet kazanmasında, “evrÂd u ezkÂr”ın yeri pek buyuktur. Tarih boyunca, nebîlerin ve velîlerin şahsiyet eğitim vasıtalarından biri de hic şuphesiz bu olmuştur.

"YOLUMUZ SOHBET YOLUDUR"

Ucuncu esas, mÂnevî hÂl sahibi bir murşid-i kÂmilin hÂliyle hallenmeye (insibağ ve in ’ikÂs) vasıta olan “sohbet”tir. Sohbet, esÂsen beraber olmak demektir. Haller sirÂyet edicidir. SÂlih ve sÂdıklarla beraber olmak, zamanla onlara benzemeyi temin eder. Sohbet, Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in ashabını yetiştirme usûludur. ŞÃ‚h-ı Nakşibend -kuddise sirruh-; “Yolumuz sohbet yoludur.” buyurmak sûretiyle mÂnevî eğitimin merkezine “sohbet”i yerleştirmiştir.

Sohbet, sadece kitap okuma ya da vaaz meclisi değildir. Sohbet, ilÂhî feyz, rahmet ve sekînetin indiği rûhÂnî bir meclistir. Bu meclislerde gonuller yumuşar ve Allah ile beraberliğin mÂnevî hazzını tadar. Herkes kendi ihtiyacına gore mÂnevî bir recete alır. İbÂdet vecdiyle devam edilen sohbetlerin tadı tÂrif edilemez.

SOHBET NASIL TESİRLİ OLUR?

Sohbeti tesirli kılan “ihlÂs”tır. Kelimelere yuklenen mÂnÂların kalbe aktarılarak kişinin şahsiyetini olgunlaştırması ve davranışlara intikÂli, ihlÂs sÂyesinde gercekleşir.

Seyr u sulûkte dorduncu esas, AllÂh ’ın kullarına ve hatt butun mahlûkÂta şefkat ve merhametle hizmeti vazife bilmektir. Herkes, istidÂdı ve imkÂnları olcusunde hizmet mes ’ûliyetini yureğinde hissetmek mecbûriyetindedir. Makbul bir hizmet; ihlÂs, merhamet ve diğergÂmlık dolu bir gonulle mahlûkÂta yonelmek sûretiyle AllÂh ’ın rızÂsının aranmasıdır.

MÂNEVİ EĞİTİMİN ONEMLİ VÂSITALARINDAN BİRİ DE HİZMETTİR

İlÂhî rızÂyı elde etme yolunda hizmetin yeri pek muhimdir. Bu itibarla, hizmet ehli kimseler, hizmet ettiklerinden maddî ya da mÂnevî bir karşılık beklemek yerine, AllÂh ’ın rızÂsını kazanmasına vesîle olmaları cihetiyle, hizmet edilenlere karşı kalben muteşekkir olmalıdırlar.

Diğer taraftan hizmet, en onemli mÂnevî eğitim vasıtalarından biridir. Ulfet, infak, tevÂzû, îsar ve fedÂkÂrlık gibi daha nice guzel vasıflar, ancak hizmet sayesinde şahsiyetin ayrılmaz bir parcası hÂline gelir. Hak yolculuğunda, ayakların kaymaması ve ilÂhî yardımın kulun imdÂdına yetişmesinde (tevfîk) de hizmetin ehemmiyeti pek buyuktur.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan