MevlÂn Hazretleri; “TevÂzû ve mahviyette toprak gibi ol!..” buyurmuştur. Nasıl ki toprak, ayaklar altında ezilir, butun mahlûkÂtın curûfunu kabullenir, sîneye ceker, icinde kaybedip hazmeder, sonra da onlara tertemiz cicekler, meyveler, gıdÂlar olarak takdim ederse; mutevÂzı bir muʼmin de toprak gibi olur.
Tevazu, butun meziyetlerimizi bize bahşeden CenÂb-ı Hakk ’a karşı “hic”liğimizi idrÂk edebilmektir.

KİM ALLAH RIZASI İCİN TEVÂZÛ GOSTERİRSE...

CenÂb-ı Hak, “RahmÂn ’ın (has) kulları onlardır ki, yeryuzunde tevazu ile yururler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) «Selam!» derler (gecerler).” (FurkÂn, 63) buyuruyor.

“Allah TeÂl bana; «O kadar mutevÂzı olun ki, kimse kimseye boburlenmesin; kimse kimseye zulmetmesin!» diye emretti.” (Muslim, Cennet, 64) buyuruyor Efendimiz.

Bilhassa zamanımızda tevazuun zıddı olan gosteriş ve israf, had safhadadır. Yine Efendimiz “Kim Allah TeÂl ’nın rızÂsı icin (AllÂh ’ın kullarına karşı) bir derece tevÂzû gosterirse, bu sebeple Allah onu bir derece yukseltir...” (İbn-i MÂce, Zuhd, 16) buyuruyor.

TEVÂZÛ NEDİR?

Yûsuf-i Esbat Hazretleri, buyurur;

“Sabahleyin evinden dışarı cıktığında kime rastlarsan, kendinden ustun goresin. TevÂzû odur ki, kim sana hak bir şey soylerse onu kabûl edesin ve senden aşağıdakileri kendinden ustun bilesin.” Zira onların oyle bir vasfı vardır ki, belki o sende yoktur.

Âyet-i Kerîme'de buyrulur;

“İşte Âhiret yurdu! Biz onu yeryuzunde boburlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz.” (el-Kasas, 83)

ŞÃ‚ir ne guzel soyler:

Mazhar-ı feyz olamaz duşmeyicek hÂke nebÂt
MutevÂzî olanı rahmet-i RahmÂn buyutur.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, MÂrifet Mektebi, Erkam Yayınlar
İslam ve İhsan