
Hikmet nedir? Hikmet sahibi olabilmek icin yapmamız gereken uc şey nedir? Hikmetin fazileti ve onemi...Hazret-i MûsÂ, kendisine hikmet verilen kişiden; “AllÂh ’ın sana oğrettiği ilim ve hikmetten bana da oğretmen icin sana tÂbî olabilir miyim?” (el-Kehf, 66) diye musaade isteyince, hikmet ehli Hızır -aleyhisselÂm-:
“-Doğrusu, sen benimle beraberliğe sabredemezsin…” diye cevap vermişti. Hazret-i Mûs bunun uzerine, “İnşÃ‚allah beni sabırlı bulacaksın, senin hicbir işine karşı gelmeyeceğim!” (el-Kehf, 67, 69) diye soz vermiş ve Hızır ’la yolculuğa başlamıştı.
Hazret-i MûsÂ, sabırlı olmak ve yapılanlara karışmamak hususunda teminat vermesine rağmen, Hızır ’ın “gecimini gemiden sağlayan fakir kardeşlerin icinde bulunduğu gemiyi delmesine, karşılaştıkları bir erkek cocuğunu oldurmesine ve yıkılmak uzere buldukları bir duvarı, hicbir karşılık beklemeden tamir etmesine” sessiz kalamamış ve zÂhire gore yorum yapmıştır. Hikmet ehli Hızır -aleyhisselÂm- ise yaşadıkları hÂdiselerin hikmetlerini ve derûnî mÂnÂlarını şoyle anlatmıştır:
“O gemi, denizde calışan birtakım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, cunku onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geciren bir kral vardı.” (el-Kehf, 79)
“Cocuğa gelince, anası-babası mu ’min insanlardı. Onları azgınlığa ve kufre suruklemesinden korktum. Boylece, Rablerinin onlara, bu cocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir cocuk vermesini diledim.” (el-Kehf, 80-81)
“Duvar ise şehirdeki iki yetim cocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk cağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini cıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi goruşume gore yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin hikmeti budur.” (el-Kehf, 82)
Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Hazret-i Mûs ile Hızır ’ın bu kıssasını anlattıktan sonra şoyle buyurmuştur:
“Allah, Mûs ’ya rahmet eylesin. Keşke sabretseydi de bize o ikisinin yapacağı diğer şeyler de anlatılsaydı.” (BuhÂrî, İlim, 44)
HİKMET NEDİR? Âlemlerin Rabbi; celÂl ve ikram sahibi, hakîmler hakîmi olmasına rağmen, cÂhil, Âciz ve zayıf insanoğlu, tıpkı Hazret-i Mûs gibi, olup bitenleri zÂhirî yonuyle gorur, kısır muktesebÂtınca ileri geri yorumda bulunur. Hatt bunlar icin uzulur, kahırlanır. Duşunemez ki, kendisini veya sevdiklerini gozle gorulemeyen kucuk bir virusten kurtarmaya guc yetiremez, almış olduğu nefesi geri vermeye garantisi olmazken “el-Hakem” olan AllÂh ’ın hukmetmiş olduğu kaz ve kadere nasıl yorum yapılır?!
“Hakeme” fiilinden tureyen “hikmet” kelimesinin lugat mÂnÂsı; “iyileştirmek maksadıyla menetmek, duzeltmek, sozde ve fiilde isabetli olmak, her şeyi yerli yerine koymak”tır. Farklı ilim dallarında değişik mÂnÂlar kazansa da ıstılÂhî olarak; “hÂdiselerin inceliklerine derinlemesine vÂkıf olup gereğini en sağlam ve kusursuz şekilde yerine getirmek, Âyetlerin tecellîlerine şÃ‚hit olmak, eşyanın hakikatini anlamak”tır.
RÂgıb el-İsfehanî, hikmeti, “ilim ve akılla gerceği bulma” şeklinde tarif etmiştir. NehÂî, “eşyayı ve mÂnÂsını bilmek”, RÂzî ise, “soz ve amelde isabet etmek” olarak izah etmiştir.
Bu kelimenin lugatte, “duzeltmek icin bozmak, onarmak icin yıkmak, sozun ve eşyanın en doğrusunu yapmak icin temele inmek” mÂnÂları da zikredilir. Bu yuzden gorunenden ote gorunmeyen iyiyi, doğruyu, has olanı bulmaktır. Başka bir soyleyişle, bulmak icin zÂhiri kaldırmak, bozmaktır.
“Hakîm” olan Âlemlerin Rabbi, Levh-i Mahfuz ’da insan icin en doğru olana hukmetmiş ve kader olarak yazmıştır. Bugun kaz olan (gercekleşen) her hÂdise, işte bu “Hakem Olan” Yaratıcı ’nın hukmettiği en iyi hÂl ve durumdur. Kehf Sûresi ’nde anlatılarak bizlere oğretilmek istenen “cocuğun oldurulmesi, geminin delinmesi, duvarın tamir edilmesi” gibi zÂhirde olumsuz gorunen her hÂdisenin muhakkak bir hikmeti, doğruluk hukmu bulunduğu gibi, bugun bizlerin de benzerini yaşadığı her durum “el-Hakîm”in en iyiyi ve en doğruyu yaşatan takdirleridir. Nitekim Hak TeÂlÂ:
“…Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şey sizin icin hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin icin şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (el-Bakara, 216) buyurmaktadır.
Hatt bircok zaman, olması istenip de olmayan durumlar icin zamanı gectikten sonra şukurler edilir.
EL-HAKEM OLANA TESLÎMİYET İbnu ’l-Cevzî hikmeti uc dereceye ayırır:
“Birinci derece; her şeye hakkını verip haddi aşmamak, acele etmemek ve gec kalmamaktır. AllÂh ’ın koyduğu şer ’î ve kaderî haklara teslim olmak, vaktinden once gercekleşmesi icin cabalamamak ve belirlenen vakitten de geriye bırakmamaktır.
İkinci derece; AllÂh ’ın dînî hukumleri ve mahlûkÂtı uzerinde cereyan eden adÂletini gorebilmektir. Âlemlerin Rabbi, her konuda adÂletlidir. Hicbir işinde zulum ve haksızlık yoktur. Nîmet vermesi de mahrum etmesi de kullarının iyiliği ve doğruluğu icindir.
«Allah şuphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana buyuk ecir verir.» (en-NisÂ, 40)
Ucuncu derece; hÂdiselerde hakikati ispat eden davranışı gorebilmek, iyiye ve doğruya yoneltmesindeki maksadı, hikmeti kavrayabilmektir. Hikmetin en ust noktası burasıdır. Zira kişi sebeplere sarılıp tevekkul ettikten sonra, “Hakîm” olanın hukumleri tecellî eder. Musbet veya menfî hakikat gorulmeli ve teslim olunmalıdır.
«Nitekim kendi icinizden size Âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitap ve hikmeti oğreten ve bilmediklerinizi bildiren bir Peygamber gonderdik.» (el-Bakara, 151) buyurarak bunu aramamızı ve calışmamızı istemiştir.”
HİKMET PEŞİNDE BİR OMUR İCİN Âlimler, hikmetin uc temelini; “ilim”, “hilm” ve “teennî” olarak acıklamışlardır.
İlk once, “bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını”[1] fark edilerek ve “Peygamberlerin mirası olan” ilim talep edilmelidir.
İkinci merhale, girdiği her yeri guzelleştiren yumuşak huy (hilm), sabır ve vakar gibi guzel ahlÂkı temin etmeye calışmaktır.
Ucuncu mertebe ise, “peygamberliğin yirmi dort cuzunden biri”[2] olan “acele etmemek, işin sonunu duşunerek davranmak, îtidal ve teennî”dir.
Âlemdeki hikmeti gorebilmek ve hikmetten nasipdÂr olabilmek icin bu uc eğitimi almak elzemdir. Nitekim hikmet verilen kişilerden olup “buyuk hayra erişebilmek”[3] kolay ve ucuz bir mertebe değildir. Âlemlerin Rabbi:
“O, dilediğine hikmeti verir. Kime hikmet verilirse, o kimse bircok hayra nÂil olmuş demektir. Bunu ancak derin kavrayış sahibi olanlar anlar.” (el-Bakara, 269) buyurarak hikmet verilen kişiyi mujdelemiştir.
İnsanların en kÂmili, hikmet mîrasından payını tam alanlar, insanların en noksanı ise hikmetten mahrum kalanlar olmuştur. Hadîs-i şerîfte hikmete ulaşmanın yolu şoyle beyan edilmiştir:
“Hikmetin nûru fazla yememektir. Dînin başı, dunyaya kul-kole olmayı terk etmektir. AllÂh ’a yakınlaşmanın yolu, zavallıları sevmek ve onlara yakınlaşmaktır. Allah ’tan uzaklaşmanın yolu, insanı gunahta guclu kılacak kadar cok doymasıdır. Karınlarınızı aşırı bir şekilde doyurmayın, yoksa goğuslerinizdeki hikmetin nûru soner. Hikmetin ışığı mu ’minin kalbinde bir kandil gibi yayılır.” (Kenzu ’l-UmmÂl, 4/472)
* * *
Hikmet bakımından yaratılanların en ustunu peygamberler, onların da en ustunu, “Ulu ’l-azm” olan peygamberlerdir. Bunların da en ustunu, Hazret-i Muhammed Mustaf -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’dir. Bu yuzden Allah TeÂlÂ, Hazret-i Muhammed ’e[4] ve ummetine hikmet nîmetini bağışlamıştır. Ne mutlu hikmetten yukluce nasîbi olanlara…
Dipnotlar:
[1] Bkz. ez-Zumer, 9.
[2] Ebû DÂvûd, Edeb, 2/4776.
[3] Bkz. el-Bakara, 269.
[4] Bkz. en-NisÂ, 113.
Kaynak:Seher Kucuk, Altınoluk Dergisi, Eylul-2022, Sayı:439
İslam ve İhsan
Hikmet Nedir?
Hikmet Nedir? Hikmet Kur'Ân ı Kerim ile Birlikte mi İndirlimşitir?
Hikmet Damlasının İnsanın Oz Belleğine İşlemesi